"Kentin çöküntü alanları" olarak belirledikleri ve dönüştürmeye karar verdikleri yoksul mahalleler kent merkezine yakın rantın en yüksek olduğu yerler. Örneğin Sulukule, tarihi yarımada da Küçükbakkalköy, Kağıthane; kent burjuvazisinin son on yıldır en gözde semtleri.
Kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme projeleri ile birlikte yaklaşık bir buçuk yıldır Sulukule, Küçükbakkalköy ve Kağıthane'deki yerel halkla görüşmeler yapıyorum.
Bir buçuk yıl sonra bu mahallelerde yaşayan ve çoğunluğu Roman olan yerel halkın adını bile telaffuz etmekten artık nefret ettikleri kentsel yenilemeler ve dönüşümler insanın en temel ihtiyacı olan barınma hakkını hak olmaktan çıkartan projeler haline gelerek mahallelerde yaşayanlarda
* Sosyal dışlanma
* Güvensizlik
* Geleceksizlik
* Ayırımcılık
* Sevgisizlik
* Nefret
* Korku
* Kaygı
gibi geri dönülemeyecek ve silinemeyecek kadar derin izler bıraktı; bırakmaya da devam ediyor. Şimdi sıralayacağım bir kaç örnek son bir buçuk yılın gerçek öykü kahramanları.
Çeyizi toprak altında kaldı
19 Temmuz 2006 tarihinde Küçükbakkalköy Roman Mahallesinde 256 ev yıkılmıştı. Romanlar yıkımın ertesi günü evlerinin enkazından topladıkları naylonlar, kartonlar ve tahtalarla kendilerine sığınabilecekleri barakalar yaptılar.
Bu barakalardan birinde 18 yaşında Birgül adlı nişanlı bir genç kız oturuyordu annesiyle birlikte. Küçükbakkalköy'deki birçok Roman gibi çiçek satıcılığı yapan Birgül'le ilk karşılaştığımda şu sözler çıkmıştı ağzından:
"Yıkım olmasaydı bir hafta sonra burada düğün yapacaktık. Bütün çeyizim toprak altında şimdi. Tencerem, eşarplarım, dişimden tırnağımdan artırarak aldığım perdelerim, çarşaflarım hepsi toprak altında. Aynı mahallede oturan ve hurdacılık yapan nişanlısının da evi yıkılmıştı."
Geçmişi özlüyor
Olgun, 22 yaşında evi yıkılmadan önce evin çatısında güvercin besliyormuş.
Evleri yıkıldıktan sonra bütün aile akrabalarıyla birlikte tam 18 kişi yaptıkları barakanın bir odasında birlikte yaşıyorlardı.
Yıkımdan dört ay sonra evin iki gelini çocuklarını da alıp yanlarına, eşlerini terk edip kendi ailelerinin yanına gittiler. Olgun önce güvercinlerden sonra eşinden ve çocuğundan oldu.
Üç yaşında korkuyu tanıdı
Kalin üç yaşında. Yıkımın gerçekleştiği sabah polisin sıktığı biber gazından bayılmış annesi komşularıyla birlikte su ile ayıltmış. Korku ve çaresizlik var gözlerinde. Üniformalı birini görünce annesinin bacaklarına sarılıyor.
Küçükbakkalköy'de okulların açıldığı ilk gün evleri yıkıldığı gerekçesiyle 50 çocuk okula kayıt için gerekli olan ikametgah belgesini mahalle muhtarından alamamıştı.
Yedi yaşındaki Gamze de o çocuklardan biri. Muhtar sivil toplum örgütlerinin girişimiyle geri adım atınca Gamze okuluna kavuştu. Diğer çocuklar ise artık farelerin dolaştığı, suyun elektriğin olmadığı barakalarından okula gitmek için heyecanla kalkamadılar yataklarından ve okula gitmekten vazgeçtiler.
Gamze, her sabah barakasından öğretmenin de desteğiyle okuluna devam etti; ilkokul 2'ye geçti. Şimdilerde gözleri yollarda, belediye ekipleri gelip barakalarını yıkarsa, Eylül de okula gidemeyeceği kaygısını taşıyor! En büyük hayali farelerin dolaşmadığı bir evde oturmak.
Geleceksizlik
Mahmura Açgöz, 64 yaşındaydı evi yıkıldığında. Tapulu evi yıkıldıktan sonra oğullarıyla birlikte sığınmak için yaptığı barakada altı ay önce öldü, sessizce. "Üzüntüden öldü" diyen oğlu annesinin cenazesini de borçla defnetti.
Kağıthane'de evleri spor kompleksi uğruna yıkıldıktan sonra bir viyadüğe kurulan çadırda 28 Kasım 2006 tarihinde beş aylık Zeynep Bebek ağır bir soğuk algınlığı geçirdi ve yaşamını yitirdi.
Belediye başkanı bir gazeteye bu haberi yazdığımda derhal tekzip etti ve "konuyu basına aksettirmeye çalışan şahıs veya şahıslar kamuoyunun duygularını da sömürerek kendilerine menfaat elde etmek arzularındadırlar" açıklamasını yaptı. Tekzip yazısını okurken gözlerim sadece "bebeğin ölümünden dolayı üzgünüm" cümlesini aradı ama maalesef yoktu.
Yoksul mahallelerdeki halk, kentsel dönüşüm, yenileme yalanlarıyla kendilerine yaşayabilecekleri hiçbir toprak parçası gösterilmeden, yerlerinden yurtlarından, okullarından içebilecekleri sulardan, gazete okuyabilecekleri elektriklerinden, ihtiyaçlarını giderecekleri tuvalet-banyolardan mahrum bırakılarak zorla tahliye ettirilmeye devam ediyorlar.(HF/EÜ)