Kayseri'de kâğıt toplayıcılığı ile geçinen Kümbet sakinleri Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında Serkent Bahçelievler Mahallesi'ne taşındı. Ulaşım sorunu nedeniyle geçim kaynakları kesilmiş durumda ve çalışabilecekleri bir iş olmadığını, şimdi yaşadıkları yerin ücralığı nedeniyle dünyadan koptuklarını söylüyorlar.
Mahalleyi ziyaret ettik, bizi şu cümleler karşıladı...
Filiz Bıçakoğlu: "Çölde kaldık"
Bizi oradan aldılar apar topar buraya koydular, ama hiç de rahat değiliz burada. Çünkü sorunlarımız çok fazla. Lavabolar tıkalı, aşağı bodrum pis sularla doldu, sürekli akmalar var, herkesin duvar kısımları olduğu gibi su. Su yağıyor, o da dışına veriyor. Oraları çürük gösterdiler yıkıntı olarak gözüktü. Sonra da bu evleri yapıp gönderdiler. İcabında şimdi burada oturuyoruz ama kışın ne yapacağız? Banyolarda soba girişi yok. Elektriği kovaya sokup öyle banyo yapıyorlar. Su ve elektrik bedava dediler. Ben buraya geleli 15-20 gün oldu 50 TL fatura geldi. Ben şimdi bu faturayı nasıl ödeyeceğim. Çöpe gitme imkânımız da yok. Bari devlet bizlere yapabileceğimiz kadar bir iş verse. Yapabildiğim kadarını yaparım bütün işlerde. Ev işi olur, icabında temizlik işlerini yaparım. Buraya bir servis gelse buradakileri toplayıp iş yerine götürse de çalıştırsa kötü mü olur? Hep kaldık burada çölde.
Kader Çopur: "Belediyedeki çöpçüler rızkımıza ortak oluyor"
Şimdi benim oğlumla eşim çöpe gittiler. 10 TL - 15 TL getiriyorlar. Onlarla geçinmeye çalışıyoruz. O parayla ekmek mi alacaksın, ev ihtiyaçlarını mı? Zaten belediyedeki işçiler bizim rızkımızı topluyor. Kutusunu, plastiğini, demirini onlar toplayıp arabasının önüne atıyorlar. Devletten aylık alıyorlar, hem de vatandaşın toplayacağı çöpleri satıyorlar. Kendilerine ek gelir yapıyorlar. Bu konuyla ilgili yetkililerden talebim var, ilgilensinler. Onların zaten maaşı var ama biz çöpten geçinen insanız. Aldığı para ona yetmiyorsa gitsin başka işte çalışsın.
Buraya geldiğimizden beri bütün imkânlarımız kesildi. Ben şeker hastasıyım; çarşıdan ilaçlarımı almam gerekiyor, otobüsü kaçırdım gidip alamıyorum. Oraya kadar da yürüyemiyorum. Bir de bu evlere ödeme varmış. Önce iki sene bedava dediler. Şimdi sekiz aydan sonra ödeme başlayacak dediler. Zaten ödeyebileceğimizi de zannetmiyorum. Artık ya çıkacağız ya da oturacağız.
Mecnun Yıldız: "Bizi canlı canlı gömdüler"
Ben çalışamıyorum, dağlarda mı çalışacağım, getirdi buraya canlı canlı gömdü. Bize beleş diyorlardı. İş sahası açacaklardı, imkân sağlayacaklardı, hiçbir şey yok. Kâğıt toplamaya da gidemiyoruz. Akşama kadar geziniyoruz işte böyle. Evde hazır varsa yiyoruz, yoksa o da yok. Herkes perişan durumda. Daha buraya geleli neredeyse iki ay oldu, buraya gelip ne yaptınız diye sormadı. İş sahası sağlasın, millete yardımda bulunsun. Ne yapacaksa yapsın, devlet kendileri işte. Herkese iş versin, geçimini sağlasın, millet ne ile geçinecek? İş sahası yok, çalışma imkânı yok. Orada herkes kâğıda gidiyordu geçimini sağlıyordu.
Ahmet Boyraz: "Biz de asker veriyoruz"
Eğer bunları yazmazsanız, siz en kötü insansız. Bizi buraya bıraktı, evimizi başımıza yıktı. Neymiş de bina, bu bina değil. Akşam olunca kaşıyoruz elimizi, yüzümüzü. Otobüs ileriden geçiyor, buradan dolaşmıyor, yalan yok. Gelen, giden yok ya hu. Adam Allah'tan korkar, Muhammed'den utanır ya hu. Biz askerimizi veriyoruz, yavrumuzu veriyoruz.
Bizi kandırdılar anacığım, bizi kandırdılar. Buraya geliyoruz, boş kâğıda imza attık. Bizi götürsün, denize döksün bu devlet ya. Dört tane bina var Kümbet'te, onları kayıracağım diye Melikgazi Belediyesi... Ne olacak bu millet? Hepsi çöpten para kazanıyor. Şimdi uzak o da yok. Bir şey yok anam. Veresiye yiyoruz, iki tane bakkal var oraya yazdırıyoruz. O da ne zamana kadar? Sigortam yok, bir şeyim yok, bakkal ne edecek, bakkal da gidecek, çakkal da gidecek. İş kursun, çalışana versin, çalışmayana vermesin... Daha çok laf var ama...
Ahmet Dursun: "Bizi buraya ölsün diye atmışlar"
Ulaşım olmayan yerde ekmek olur mu? Otobüs bile gelmiyor buraya doğru dürüst, nasıl olacak? 21 yaşındayım, askerden yeni geldim. İş yok, güç yok, kimsenin düşündüğü yok. Dışlandığımızı hissediyoruz, şehir gibi yerdeydik, iş oluyordu, ekmek oluyordu, dağın başına attılar, iş yok bir şey yok. Burada ne yapacağız, can sıkıntısından oturduk oyun oynuyoruz işte. Otur otur nereye kadar yani. Burası tam bir emekli yeri, karında emekli olacak sen de emekli olacaksın, oturacaksın. Buranın geleceği yok, millet yakında ölür mü artık yokluktan. Bir şey olsa hastaneye bile gidemez, millette yol parası yok. Belediye bizi buraya ölsün diye atmış yani. Bakkal veresiye veriyor da yiyoruz, onlar da tükendiği zaman kesin öldük demek.
Ahizer Boyraz: "Bizi hem kışladılar, hem dışladılar"
Torladım, topladım yakındaki köylerden un istedim, şurada çocukların karnını doyuruyorum. Allah şahidim olsun, 1 lira da param yok. Bu da olmazsa ben de açım. İsterseniz dolabıma gidelim bir tane bir şeyim yok. Buraya bizi hem kışladılar hem de dışladılar. Evi verdiler, içinde bir şey yok. Kaldık dağ başında yine orada marketlerin atıntısı vardı, iadelerden domates, biber, patlıcan getirip yiyorduk. Çöpün içini bir görsen, her şey var. Tüküreni de var, her türlü pisliği de var. Onu ağzına alıp da yemezsin ama biz onları yiyorduk. Şimdi burada o da yok. Ne yiyeceğiz?
İnci Kaplan: "Kümbetliyim diye işten attılar"
Ben iki yıllık muhasebe okudum, sonra açıktan dörde tamamladım. Okumak da çözüm değil, iş yok; iş istedim, bu mahallede olduğum için vermiyorlar. Bir avukatın yanında çalışıyordum, Kümbetliyim diye işten attı. Herkes insan değil mi? Bizim kimseye zararımız yok, herkesin zararı kendine. Ama millet anlamıyor ki, korkuyorlar. Korkulacak hiçbir tarafımız yok, biz de insanız. Okuduğum için buradaki problemi anlatmaya gittim yetkililere. Kimse bir şey demiyor. Herkesin eli ayağı tutuyor diyorlar. Sizce oradan buraya göndermek adil mi? Millet apartmana da alışkın değil. Annemin dizleri ağrıyordu, dördüncü kata çıkamadı. Bir haftadır doğru dürüst su yok, temizlik yapmadık.
Aynı asimile millet olur ya, aynı öyle attılar bizi. Herkes borç yiyor şimdi. Nasıl ödeyecekler buraların parasını. Herkes bedava diye geldi. Sonra ödeme çıktı. Şimdi 7 ay sonra taksitle ödeme yapılacak diyorlar. Maksat orayı kurtarmaktı, bunları nasıl atabiliriz oraya dediler. Bizi sürdüler buraya, bir sene sonra gelecek para diye. Ödemeyeni çıkaracak, ne yaparsan yap diyecek, ihaleyle de buraya millet girecek.
Ayhan Tayyar (Mahalle Bakkalı): "Nahallenin yaşantısı yaşantı değil"
Bizden alışverişi veresiye yapıyorlar. Biz belirli bir süreye kadar veriyoruz, mesela 50, 100 ne ise. O parayı verdiği zaman tekrardan hesabını açıyoruz. Mahallenin yaşantısı hiç yaşantı değil, çünkü sorunlar çok. İlk önce ekmek yok, çünkü burada geçim kaygısı çok. Evleri düzeldi ama bitmiyor bununla. Bütün insanlar çöpe gidiyorlar, çöplerinden de uzaklaştılar. Aracı olan gidiyor, aracı olmayan burada.
Ferdi Bulanık: "Bu yaşta çöp karıştırmaya utanıyorum"
Ben 28 yaşındayım, çöp karıştırmaya utanıyorum bu yaşta. Bir çevreme bakıyorum, bir kendime bakıyorum. Tamam işin kötüsü olmaz ama neticede çöp karıştırıyorsun. Adam görünce 'çingene'deyip geçiyor ama bilmiyor ki benim nasıl insan olduğumu. Toplumdan da dışlanıyoruz yani. Çok zor burada geçim. Yerimizde yine rahattık, iyi kötü geçiniyorduk. İş geliyordu en azından, davul zurna çalıyorduk. Ama onu da bitirdiler. Yanlış anlama, insanların marketten attıklarını bizler yiyorduk, bu ayıp bir şey değil. Ama şimdi o domatesi, biberi bırak, halden gelen çürük malzemeyi alamıyoruz ya. Gelsinler bir dolaba gelsinler, baksınlar. Kurulu düzen varsa... Altı ayda kaymakam 200 lira para veriyor, o yani.
Orhan Zincir: "Çocuğumuza ayakkabı alacak gücümüz yok"
Bir çocuğun gönlünü yapmak Allah'ın gönlünü yapmaktır. Ama burada kimse bir çocuğunun gönlünü yapabilecek durumda değil. Herkes bir sıkıntı stres içinde. Burada insanlar yarınını düşünerek bir lokma ekmeğini parçalıyor, o şekilde yaşamaya çalışıyor. Burada oturanlar hep aynı, biri et yiyor da diğeri doğan yiyor diye bir şey yok. Herkesin yediği peynir, zeytin. O da bulabilenler. Kendi çoluğumuzun çocuğumuzun ayağına ayakkabı alacak güce sahip değiliz. Sosyal bir diyalog içerisine girmek isterken tamamen sosyallikten çıktık buraya taşınınca. Devlet bize güzel bir imkân tanıyıp iş güç vermiş olsaydı, kimse buradan şikayetçi olmazdı.
Şu anda hava sıcak, adım atmak güç, buradan yürümeyle yola çıkılmıyor, kalmış ki dört tekerlekli bir arabayla çıkılsın. Ben gece çöp toplamaya gidiyorum, sabaha karşı geliyorum. Bir ben değil, herkes öyle. Belediyedeki çöpçüler de kâğıtları, hurdaları alıyorlar. Kimse kimsenin rızkına engel olamaz da, biz ekmek davasındayız. Çünkü biz de insanız. Herkesin çocuğu var. Devlet eğer devletim diyorsa, çıkıp sağına, soluna kendi çevresine baksın da ondan sonra dışarıya ayağını atsın. Kendi içimizdeki açlarımız daha çok yani. Birçok intiharlar, katliamlar oluyor. Bunların sebebi zenginlerin önemsemeyip de attıkları, kapıya astıkları dört kitaptan oluşan bir nimet. Artık ondan da kesildik. Allah'a şükürler olsun tabi, her sıkıntının bir güzelliği vardır ama bu sıkıntıyı da yapan yapıyor.
Burada herkes boş, bir işi olmayan, kâğıt, kürekle uğraşan insanlar. Bir iş olsa herkes gider, mecburiyetten de, isteyerekten de. Etin kokusunu unuttu çoluk, çocuk. Et yiyip de ağzı köpüren çoluğumuz çocuğumuz yok. Hepsi salak, aptal gibi. Vitamin şurubu, kan şurubu, onları içiyorlar, kendilerini topluyorlar, yemediklerinden yine düşüyorlar. İş imkânı bizim için dünyalar kadar iyi olur. Belediyenin buradakilere ekmek kapısı açması bin tane öksüzün, yetimin yağlı yemek yemesi demektir. (SK)