"Birilerinin Evrim Teorisi'ni yerden yere vurmasına bir itirazım yok, ben onlarla mücadelemi aynı zeminde, yani yazı yazarak ve tartışarak sürdürürüm, onların görüşlerinin eğitim sistemine sızmaması için elimden geleni yaparım. Bu arada o görüşlerin Radikal'e sızmaması için de elimden geleni yaparım.
Yaradılışı savunan makalelerin gazetemde yayımlanmasına izin vermem; o makaleleri başka gazeteler isterlerse yayımlayabilirler; ben o fikirlerin yayılmasına aracılık edemem, etmem. Aynı şekilde, normal şartlarda Adnan Hoca'nın kitaplarının ilanlarını da basmam, basamam."
İsmiyle müsemma, aynı gazete, önceki gün bence bu ülke ve hatta evren sınırlarında herhangi bir şekilde basılması imkânsız olan, evrim teorisini başka bir açıdan yerle bir eden başka bir yazı yayınladı.
Uzun yıllardır Fransa'dan engin fikirleriyle köşe yazarı olarak gazeteye katkıda bulunan Mine G. Kırıkkanat ülkem sınırlarına girdiği Atatürk havaalanından şehre giderken çektiği "ızdırabı" biz zavallı bu ülkede yaşamak zorunda kalan Radikal okurlarıyla paylaşmış.
Çarşamba günü yayınlanan "Halkımız Eğleniyor" yazısı aslında bir dizinin ilk ayağıymış, Cuma günü yayınlanan "Halkımız Temizleniyor" yazısıyla bunu görmüş olduk, anlaşılan Pazar günü de dizinin üçüncü ayağı ile karşı karşıya kalacağız.
Ancak birinci günün yazısı uzun zaman belleklerden silinmeyecek belli ki.
Mine G. Kırıkkanat, uzun zamandır Fransa'da yaşıyor, türban konusunda Fransa'daki uygulamaları bize "biraz taraflı aktarmasından" aslında oralarda yaşamanın bünyesine nasıl etki yaptığını daha önce de göstermişti.
Ancak geçtiğimiz çarşamba günü yazdığı yazı en azından benim okuduğum bu topraklarda şimdiye kadar kafatasçılığa ve Nazi ideolojilerine en yakın yazılmış yazıydı.
Fransa'da uzun zamandır yaşayan bir Türk olarak bütün bunları yazıyor olmasının şaşırtıcı olması bir yana, bir insanın oryantalizmi bu kadar tersinden anlaması, Evrim Teorisine bu kadar absürd bir yerden bakıyor olması ve dahi balık yiyen Japonların kılsızlığı ile ilgili engin bilgisi beni ancak sandalyeden düşürebilirdi, düşürdü de zaten...
Avrupa görmüş "beyaz Türkler"in klasik eziklik duygularının hıncını Türkiye'de yaşamaya çalışan yurdum insanından çıkarmaya çalışmak elbette daha önce de karşılaştığımız bir durumdu ama şimdiye kadarkiler genel olarak daha felsefi bir boyutta tartışılmıştı.
Oysa şimdi insanların vücut kıllarından ya da geğirmelerinden gem vuran ve nedense bana Adolf Hitler'i anımsatan -hatırlayınız, kendisinin Yahudi olduğu iddialarını- bir kendi ırkına karşı kafatasçılık durumundan muzdaripiz.
Kırıkkanat, anlaşılan o ki uzun zamandır buralarda olmamasından doğru Avrupa gören hemen herkesin "eğlence" kaynaklarından birinin tuzağına düşmüş. O kadar "Fransız" olmuş ki, "sizin ülkenizde Arapça mı konuşuluyor" diye söze başlayıp kadınlara "sen bu kıyafetle ülkende dolaşabiliyor musun" diye soru soran Avrupalı, Amerikalıların bir kopyası olmuş, bir "İslamistan"dır, tutturmuş...
Mine G. Kırıkkanat gibi yazmak gerekirse: aman ha sevgili okur, bir yanlış anlaşılma olmasın, memleketten ve post-islamcı hükümetten memnun olduğuma dair bir yargıya varmayın yazdıklarımdan. Benim derdim ülkeyle alakası Atatürk havaalanı ile yazmaktan pek hoşlandığı Cihangir cumhuriyeti arasındaki mesafeyi Türkiye sanan bir yazarın düştüğü komik duruma dem vurmak.
Zira kendileri bir azınlık olarak eminim ki öyle ya da böyle baskı gördüğü bir toplumda yaşadıklarının hıncını Pazar günü piknik yapmak için evet belki de kimsenin hoşuna gitmeyen görüntülerle sahile inen insanlardan çıkartmakta ve kanaatimce sadece ve sadece komik duruma düşmekte...
Aslında burada iş biraz da Radikal editörlerinin hatası. Ulusal bir gazetenin bir köşesini işgal eden birinin alenen ırkçılık, ayrımcılık ve hatta kafatasçılık içeren, balık yerse kılsız olur mantığıyla Darwin'i mezarında ters döndürecek ama öte yandan Hitler'i mezarında mutlu edecek bir yazıyı yazması kadar, o yazıyı yayınlamak da elbet biraz cesaret ister.
Radikal'in radikal bir gazete olduğunu elbet hep beraber biliyorduk ancak bu sefer ki yazının beni uzun süre radikal okumaktan alıkoyacağını düşünüyorum.
Ve evet, bendeniz herkesin istediği lafı istediği yerde söyleyebileceği kadar düşünce özgürlüğü taraftarı değilmişim, Kırıkkanat'ın da bana hayatta öğrettiği şey bu oldu...(ÇM/EÜ)