Kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve ardından kurulan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yöneticilerinin yanı sıra İnsan Hakları Derneği (İHD) ve sivil toplum örgütü yöneticilerinin de aralarında bulunduğu, 103'ü tutuklu, 151 sanığın yargılanmasına 18 Ekim'de, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanmıştı.
Dava, başladığından beri "medyanın" ilgi odağı olamadı, olmadı ya da oldurulmadı. Halen de değil zaten. Gerek türban tartışmaları, gerekse Fenerbahçe ve Galatasaray derbisi, davadan daha önemli görülüp, gündeme oturtulan konulardan yalnızca bazıları oldu.
Hangi akla hizmet
KCK davasına kıyıdan köşeden el atan medya, bir kıyı ve bir köşeden ne umulursa onu sunmakta izleyiciye: Biraz çamur ve biraz da yalan. Devletin televizyonu TRT de o kıyı ve köşelerde gezinmekte elbet; kendi gerçekliğini orada inşa edip izleyiciye sunmakta. "Türkiye'yi kana bulayanların mahkemesi başladı" diyerek inşasının temellerini atmakta. Hem de davada yargılayan taraflar dahi bu konuda şüpheye düşmüşken.
Peki, TRT'nin sergilediği bu tavır başlı başına bir "yargılama" değil midir? Yargılamanın tarafı olan TRT, bir kamu kuruluşu iken, yapılan şey ne yayın ilkelerine -ki yalan haberdir bu- ne de vicdana sığar. İddianamede dahi bu suçlama yokken, hangi akla hizmet ederek kamuoyunu bu şekilde etkileme hakkını kendinde görmektedir? Sorunun cevabı basit ve açıktır aslında: TRT, İktidarın yüce aklına hizmet etmektedir.
"TRT cezayı kesmiş"
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, "TRT, hiçbir özel kanalın yapmadığını yapıyor. Yargılamaya müdahale ediyor" derken hiç de haksız değil. Çünkü TRT, bu tutumuyla "suçlu" yaratıp, onu da hedef gösteriyor. Özel kanallar "pak" değillerdir elbet. Böylesi önemli bir davaya gerekli özveriyi göstermemeleri dahi bu "kirliliği" görmek için yeterlidir.
Ancak TRT, cezayı kesen 'yargıç' ve iktidarın yegâne savunucusu olmaktadır. Oysa bir kamu kuruluşudur. TRT kamusal yayın yapmak için kurulan bir yayın organı mıdır, yoksa devletin kurduğu bir propaganda araca mı?
Medyanın ihmal ettikleri
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) heyetinin KCK davası ile ilgili özellikle altını çizdiği, "masumiyet karinesi" ilkesinin ihlali Türkiye medyasında yer almıyor; tutuklular neden tutuklu olduklarını bilmiyor, tutuklayanlar ise neden tutukladıklarını; Kürtçe savunma hakkı reddediliyor; yüzlerce insan resmen rehin tutuluyor.
Ama bunlar medyada hiçbir şekilde tartışma konusu dahi olmuyor. Dava, medyada iktidarın diliyle sınırlarıyla temsil ediliyor. Kamuoyu 'yanlı' ve 'yanlış' bilgilendiriliyor. Oysa medyanın, basının ilk öncelikli amacı kamuoyunu doğru ve tarafsız bilgilendirmek değil midir; peki, bunu, devletin 'tekelindeki' TRT yapmıyorsa, kodamanların 'tekelindeki' medya mı yapacaktır? Hangi 'tekel' daha makbul, siz seçin. (BA/EÜ)