* Fotoğraf: Berge Arabian
20 yıldır Türkçe ve Ermenice olarak yayın yapan Agos’u, gazetenin genel yayın yönetmeni yardımcısı olan gazeteci-yazar Karin Karakaşlı ile konuştuk.
Agos’un kuruluş aşamasında Ermeni edebiyat, basın ve tiyatro ustalarının buluşma yeri olduğunu ve adeta bir “kapatılması unutulmuş tekke ve zaviye” olarak tanımlanabileceğini ifade eden Karakaşlı, gazete için Hrant Dink’in öldürülmesinin milat niteliği taşıdığı görüşünde.
Gazeteye Hrant Dink cinayeti sonrası verilen o anlamlı destekte, tiraj katlanması açısından bir gerileme olduğunu belirten Karakaşlı, “Oysa Agos ele aldığı konuların çeşitliliği, hali hazırda süregelmekte olan sansür ve baskı döneminde sesi kısılmaya çalışılanların hitap platformu olarak alternatif basın açısından da çok büyük önem taşıyor” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor:
“Bu kıymetin teslim edilmesi ve bu ifade alanına sahip çıkılması en büyük temennim.”
“Kapatılması unutulmuş tekke ve zaviye”
Agos, Türkiye’deki Ermeniler için ne ifade ediyor? Agos sadece bir haber kaynağı mı, yoksa aynı zamanda sosyal hayatın bir parçası mı?
Agos, kuruluş koşullarından biri olan Türkiye’nin ilk Türkçe-Ermenice iki dilli haftalık gazetesi olarak Türkiye ve Diaspora’daki Ermenice konuşamayan Ermenilerin toplumla bağını sağladı.
1915 sonrası varlıkları doğdukları Anadolu topraklarından silinen, kilise ve okulları yok edildiği için ana dillerini öğrenemeyen ve sağ kalmak üzere farklı yerlere göç eden Ermeniler, dilden bağımsız olarak kendi kimliklerini yaşayabildi.
Bu toplumsal dayanışma, devlet desteği olmaksızın vakıfların, kilise ve okulların ayakta kalmasını sağlayan, her kilise için özel olarak saptanmış günlerde yapılan sevgi sofralarında (madağ) bağışlarla ekonomik desteği sağlamak adına da hayata öneme sahipti.
Agos ilk dönemde kimi kesimlerce kuşkuyla, genel çoğunluk tarafından da coşkuyla karşılandı, Ermeni toplumu açısından sosyal hayatın canlanmasına vesile oldu. O heyecanlı kendini keşfetme ve büyüme yıllarında Agos; Yervant Gobelyan, Rupen Maşoyan, Agop Ayvaz gibi Ermeni edebiyat, basın ve tiyatro ustalarının buluşma yeriydi.
Biz gençler onlardan ve Hrant Dink ile gazetenin kurucularından, Ermenice sayfalar editörü Sarkis Seropyan’dan çok şey öğrendik. Farklı kuşaklar, değişik yöreler buluştu. Gazetenin mütevazı ofisi her gün misafirlerimizle dolup taşardı. O yüzden ben o yıllarda gazeteyi kapatılması unutulmuş tekke ve zaviye olarak niteler, herkese takılırdım. Agos, bu anlamda gayrı resmi bir kültür ofisi ve gerçek anlamda bir hayat okuluydu.
Agos hakkındaAgos, Nisan 1996'da Hrant Dink ve bir grup arkadaşı tarafından, Türkiyeli Ermenilerin sorunlarını kamuoyuna anlatmak amacıyla kuruldu. Cumhuriyet döneminin Türkçe-Ermenice olarak yayımlanan ilk gazetesidir. Demokratikleşme, azınlık hakları, geçmişle yüzleşme, Türkiye'deki çoğulculuğun korunması ve geliştirilmesi konularını merkeze alan bir yayın çizgisine sahiptir. Türkiye Ermeni toplumunun içinden çıkan bir gazete olarak Agos, sayfalarını Türkiye ve dünya meselelerine giderek daha fazla açmayı hedefliyor. Bağımsız gazeteciliğin ve ifade özgürlüğünün alanının giderek daraldığı Türkiye'de Agos, özgür bir tartışma platformu işlevi de görüyor. |
“Dink’in öldürülmesi Agos için milat oldu”
Agos için Hrant Dink’ten öncesi ve sonrasını nasıl tarif edebiliriz?
Türkiye’nin genelinde olduğu gibi gazetemizin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in gazete binası önünde vurularak öldürülmesi Agos açısından da bir milat oldu.
İlk zaman şokuyla büyük bir tepki dayanışmasıyla kuşatılan Agos’un tirajı mislilerce arttı, gönüllüler aylarca gazete için çalıştı. Agos’un sayfa sayısı 24’e çıkarak, Hrant Dink’in de arzusu yönünde Türkiye’nin gündemini, Diaspora, Ermenistan gelişmelerini, Türkiye Ermeni toplumunun hayatını, kültür-sanatı kapsayacak şekilde içerik olarak çeşitlendi.
Keza, elbette 2007 sonrası Agos, çok daha yakından izlenen ve simgesel ağırlığı hali hazırdaki varlığına ağır basan bir hale büründü. Benim açımdan Hrant Dink dönemindeki o ilk keşif yılları, keza Türkiye’nin 2000’lerin başındaki AB üyelik müzakereleri sürecinin heyecanı, en mutlu zamanlardı. Sonrasında zaten hepimizin malumu olan Hrant Dink’in basın, yargı kuşatması eşliğindeki linç ve hedef gösterme kampanyaları başladı. Dolayısıyla 2007’ye varan son birkaç yıl da onun şahsında olmak üzere gazetenin genelinde endişe ve kaygı içerisinde geçti.
Şimdiyse onun ve bir yıl önce kaybettiğimiz Sarkis Seropyan’ın yokluğunda onca gelişmeye, atılıma karşın benim için halen çok eksikli bir yer; geçmişimi anımsamaya çalıştığım bir eski zaman sığınağı.
“Alternatif basın açısından çok önemli”
Gazetenin Ermeni Cemaati’nin yanı sıra Türkiye toplumunun geneliyle iletişiminin gelişmesi nasıl oldu?
Gazetenin kuruluş gerekçelerinin başında devletin bilinçli azınlık karşıtı politikalarına karşı Türkiye kamuoyu ile dayanışma içerisine girmek ve Ermeni toplumunun sesini, taleplerini doğrudan dillendirmek vardı.
Ağırlıklı olarak Türkçe yayın yapmamız, bu amaca çok kısa sürede ulaşmamıza vesile oldu. Özellikle 36 Beyannamesi olarak bilinen azınlık vakıflarının el konulmuş mülkleri konusunda çok kıymetli bir kamuoyu desteği ortaya çıktı. Agos’un ve dolayısıyla Türkiye Ermenilerinin görünürlüğü arttı, siyaset ve kültür etkileşimleri çoğaldı.
Ancak bugün baktığımda, gazeteye Hrant Dink cinayeti sonrası verilen o anlamlı destekte, tiraj katlanması açısından bir gerilemeyi üzülerek görüyorum. Oysa gazete ele aldığı konuların çeşitliliği, hali hazırda süregelmekte olan sansür ve baskı döneminde sesi kısılmaya çalışılanların hitap platformu olarak alternatif basın açısından da çok büyük önem taşıyor. Bu kıymetin teslim edilmesi ve bu ifade alanına sahip çıkılması en büyük temennim.
“Ermeni Soykırımı’nı bilinir ve konuşulur kıldı”
Agos’un Ermeni sorununun Türkiye toplumu tarafından bilinirliğinin artmasında rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Agos, Türkiye’nin tabu konusu Ermeni Soykırımı’nı, öncelikle tarihin bilinir ve konuşulur olabilmesi, hakikatin görünür ve paylaşılır kılınması açısından özellikle 2000’lerden sonra ağırlıklı olarak gündemine taşıdı.
Diasporanın sesinin, Ermenistan’ın duruşunun manipülasyonlardan azade bir şekilde olduğu haliyle bilinmesine aracılık etti. Türkiye’de en başından beri bu konuyla ilgilenen insan hakları kuruluşlarının, resmi tarih anlatısını sarsan tarihçilerin sesini duyulur kıldı.
Bunun sonucunda genç kuşak başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin kendi geçmişlerine sahip çıkabilmelerini, ülke siyasetine talip olmalarını, eski kuşakların o kıymetli anılarına yer veren sözlü tarih çalışmalarının artmasını sağladı.
Nihayet soru sorulabilir ve yanıt aranabilir oldu. Hrant Dink’in bu alandaki öncü duruşu, empatik ve birleştirici barış dili, hakkaniyet arayışı diğer pek çok konuda olduğu gibi on yıllar boyu vurgulanarak kerelerce teslim edilmelidir.
Karin Karakaşlı kimdir?Karin Karakaşlı 1972'de İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi'ni ve Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Mütercim Tercümanlık Bölümü'nü bitirdi. Karakaşlı'nın ilk kitabı "Ay Denizle Buluşunca" 1997'de yayımlandı. 1998'de Varlık Yayınları'nın Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü'ne değer görülen Karin Karakaşlı, 1994'te Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması'nda üçüncülük, 1995 Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması'nda birincilik kazandı. Anita Brookner'den Özel Bir Görüş (1997) ve Péter Esterházy'den Hrabal'in Kitabı (1998) romanlarını çeviren yazarın öykü ve makaleleri Sel Yayınları'nın Kadın Öykülerinde İstanbul, Kadın Öykülerinde Avrupa ve Kadın Öykülerinde Doğu kitapları başta olmak üzere çeşitli antolojilerde yer aldı. Şiir kitabı Benim Gönlüm Gümüş (Aras Yayıncılık) 2009'da; yeniden gözden geçirilen gençlik romanı Ay Denizle Buluşunca ve çocuk kitabı Gece Güneşi 2011'de (Günışığı Kitapları) yayımlandı. |
(EKN)