8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nde Sıfır Ayrımcılık Derneği ve Dur De Platformu İsveç Konsolosluğu’nda Romanlara yönelik ayrımcılığa dair bir panel gerçekleştirdi.
Etkinliğe katılanlardan biri Manisa Karayenice mağdurlarından Ufuk Demirbilek’ti.
Manisa Selendi’de 2010’da Romanların linçe maruz kalması ve evlerini terk etmek zorunda bırakılmaları herkesçe bilinir.
Ama Karayenice olayı aslında pek de bilinmeyen bir vaka. Sıfır Ayrımcılık Derneği, sahada araştırma yaparken haberdar olmuş.
Tütün toplamaya gidince evleri yıkılmış
2005 yılında Manisa’ya bağlı Karayenice’de yaşayan Romanlar mevsimlik tarım işçisi olarak tütün toplamaya gittikleri bir zamanda köylerine döndüklerinde evlerini yıkılmış halde buldular. 100 kişinin yaşadığı 22 hane bir günde yerle bir olmuştu.
Karayenice’nin yerlisi olduklarını söyleyen Demirbilek “Roman olmayanlar bizi hiçbir zaman istemedi. Her yerde olduğu gibi Romanları sevmiyorlardı” diyor.
“Dedemin dedesi de Karayenice’de yaşarmış. Ama bir gün tütünden döndüğümüzde evleri yıkılmış bulduk. Muhtarın talimatıyla köyün gençlerine evlerimizi yıktırmışlar.
"Oysa biz köyün pamuğunu, domatesini toplardık. Tek suçumuz Roman olmaktı. Bizi istemiyorlardı. Hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Eşyalarımızla birlikte her şey yıkılmıştı. Gariban Roman, 22 aileyiz hiçbir şey diyemedik. Oradan gitmek zorunda kaldık.”
Romanlar köyde tarım işçisi olarak çalışıyordu. Evsiz kalınca 3-5 yıl köyün yakınlarında mezarlığın kenarında çadırda yaşamak zorunda kalmışlar.
İki yıl önce ise Selendi mağdurlarının yerleştirildiği Manisa Selimşahlar’da yapılan TOKİ evlerine sivil toplum örgütlerinin aracılığıyla Karayenice mağdurları da yerleştirilmiş. 135 bin lirayı 10 yılda ödemeleri gerekiyor. Ödemelerde güçlük çekiyorlar. Çünkü iş olanakları daha da kötüleşmiş. Şu anda hurdacılık yapmak zorundalar. Bir yandan da mevsimlik tarım işçiliği yapıyorlar.
TOKİ'ye yerleştiler ama daha yoksullar
Ufur Demirbiliek şu andaki TOKİ hayatlarının köydeki hayatlarından daha kötü olduğunu söylüyor.
“Daha iki aylık evliydim evim yıkıldığında. Köyde her şey daha iyiydi. Evimiz vardı, ne kazanırsak o kadar yiyorduk. Tarla işlerine hep bizi çağırırlardı. Şimdi zar zor hurdacılıkla geçinmeye çalışıyoruz. Birçok Roman da ev taksitlerini ödeyemiyor. Bu evlere sıkışıp kaldık. İşsiz güçsüzüz. Selimşahlardan Manisa'ya gidip hurda toplayıp ev geçindirmek zorunda kalıyoruz. Her evde gençler boşta geziyor. Bizi burada da istemiyorlar. Oğlum Roman olarak okulda istenmediği için okula devam etmek istemiyor."
2005 yılında yaşanan bu olayla ilgili herhangi bir dava açılmadan dosya kapanmış. Demirbilek, “ne avukatımız vardı, ne de davayı takip edecek bilgimiz” diyor. Şimdi Sıfır Ayrımcılık Derneği’nin desteğiyle yeniden dava açmayı düşünüyorlar.
Etkinlikte Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, Türkiye’deki nefret söylemi ve nefret suçları üzerine sunum yaptı. Avukat Gülçin Aktunç da hala devam eden Selendi davasında olduğu gibi nefret saikiyle işlenen suçlarda cezalandırmanın nefret suçu kapsamında yapılması gerektiğinin altını çizdi. (NV)