İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından düzenlenen Kanal İstanbul Çalıştayı’nın öğleden önceki programında paralel oturumlarla dört farklı panel gerçekleşti.
Kanal İstanbul projesinin “toplumsal boyut ve katılım” başlığı altında incelendiği panele Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Doç. Dr. Ayfer Bartu Candan, KONDA Araştırma ve Danışmanlık Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Prof. Dr. İhsan Bilgin ve MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden Prof. Dr. Murat Cemal Yalçıntan konuşmacı olarak katıldı.
Eş zamanlı gerçekleşen diğer panellerde ise Aralık 2019’dan beri gündemde olan ve İBB ile hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı arasında tartışmalara neden olan projenin ekonomi politiği, mekânsal planlama, şehircilik ve ulaşım açısından işlevi, çevresel boyutu, ekolojik etkileri ve su kaynaklarına zararları konuşuldu.
Öğleden sonraki oturumlarla devam eden Çalıştay, 17.30'da gerçekleşecek forumun ardından İBB Genel Sekreteri Dr. Mehmet Çakılcıoğlu'nun yapacağı kapanış konuşmasıyla son bulacak.
Projenin sosyal etki değerlendirmesi raporu
İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen Çalıştayın “Toplumsal Boyut ve Katılım” başlıklı panelinde, Kanal İstanbul’un yapılması halinde proje bölgesinde yaşayan insanlar başta olmak üzere tüm İstanbul halkının bu projenin sonuçlarından ne denli etkileneceği konuşuldu.
Panelde ilk sözü alan Doç. Dr. Bartu-Candan, Kanal İstanbul meselesini kamusal tartışmaya açtığı için İBB’ye teşekkür ederek konuşmasına başladı.
Toplumsal sonuçları ve etkileri bağlamında Kanal İstanbul’u iki noktada ele aldığını söyleyen Bartu Candan, “Var olan literatürün Kanal İstanbul hakkında bize ne söylediğini tartışmak istiyorum” dedi.
Projenin ÇED raporunun eklerinden birinde “sosyal etki değerlendirmesi raporuna” uluşabildiğini belirterek, bu rapora ilişkin bilgileri paylaştı.
"Bir gece içerisinde katmerlenen yoksulluk”
Söz konusu projenin çok büyük bir alanı kestiğini kaydeden Bartu-Candan, bu alanın çok önemli bir kısmının orman ve tarım arazisi olduğunu, her bölgedeki istihdam olanaklarının da birbirinden farklı olduğunu söyledi:
“Bölgedeki tarım arazilerinin önemli bir özelliği var. Burada tarım yapan insanların yüzde 80’i ekip biçtiği ürünleri aynı zamanda kendisi tüketen insanlar. İşini, geçim kaynaklarını, evini kaybeden insanlar tıpkı kentsel dönüşüm projelerinde de örneğini gördüğümüz gibi orada barınamadıkları için göç edecekler. Ek raporda projeyle beraber yerinden edilecek olan bu kişilerden çiftçilere farklı tarım alanlarının açılması öneriliyor. Ancak bunun nerede, nasıl olacağı bilgisi yok.”
Ek rapora göre, projenin toplumsal boyutunda olumlu tek etkinin “kısa vadeli inşaat sürecinden kaynaklı istihdam” olduğunu belirten Bartu Candan, sınıfsal ve yapısal olarak dönüşümün söz konusu olacağını da ekledi:
“Biz bu raporda gördüklerimizi daha önce yaşadık. Ve bunu tekrar etmenin üstelik bu kadar büyük ölçekte var etmenin nelere mal olacağını biliyoruz. En çok tartışmamız gereken konu kent yoksulluğudur. İnsanlar oturdukları yerde bir gece içerisinde katmerlenen bir yoksulluk yaşıyorlar.”
Ağırdır: Türkiye insanı endişeli
Ardından söz alan KONDA Genel Müdürü Ağırdır ise konuşmasına verilerle başladı ve “Şu an itibariyle Türkiye insanı hem bireysel hem toplumsal olarak endişeli. Bugün itibariyle 15-65 yaş arasında her yüz kişiden 62’si işsiz” diye konuştu.
“Kanal meselesinin yapılabilir hale geleceğini sanmıyorum” diyen Ağırdır, “Eğer kanırtmaya devam ederlerse de kaybedeceklerini düşünüyorum” dedi ve şöyle devam etti:
“Bu konuyu 31 Mart ile birlikte ikinci kez ‘bu kez kazanabiliriz’ duygusu oluşturması açısından kıymetli buluyorum. Belirtmek gerekir ki bu tartışma temsili demokrasinin de krizidir. Biz bunu katılımcı demokrasiye çevirmek durumundayız.
“Bu kadar büyüklükte gelecek kuşakların hayatını tamamen etkileyecek bu proje tek kişinin ya da 600 kişinin kararıyla olabilir mi, 20 milyon İstanbullu varken? Yeni bir siyaset arayışı içinde mi olacağız yoksa tek tek projeler üzerinden gitmeye devam edeceğiz? Geleceğe umutla bakabilmemiz için neye karşı olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.”
Bilgin: Ekonomik fayda toplumsal faydanın önüne geçemez
Ağırdır’dan sonra konuşan Prof. Dr. Bilgin, Kanal İstanbul projesini “Büyük bir hamle” diye nitelendirirken “O büyük hamleyi ekonomisiyle değerlendirebilmek de mümkün ama biz buna bu kentte yaşamaya devam etmek istiyor muyuz istemiyor muyuz diye bakmak durumundayız” dedi:
“Projenin ekonomik faydası toplumsal faydasının önüne geçemez. Dünyanın geleceğini ekonomik faydanın peşine takmamış bir yaşam önceliğini önce kendi hayatlarımıza ondan sonra çevremizdekilere katmak durumundayız.”
Yalçıntan: Muhalefet değil yeni model
Panelde son sözü alan Prof. Dr. Yalçıntan ise projenin toplumsal boyutu ve katılım süreci olmadığını belirterek başladı söze:
“Yok çünkü, ‘Biz burada var olan toplumsal hayatı yok ediyoruz, zenginleri getiriyoruz, oturanları yerlerinden ediyoruz’ mu diyeceklerdi bize. Diyebilecekleri bir şey olmadığı için de demediler zaten, bir anda oldu.
“19 bin dönüm yerleşim alanından bahsediyoruz. Burada yaşayan insanların kurmuş oldukları bir sosyal düzen, evleri, dükkanları var, geçim kaynakları var. Fakat projenin ÇED raporunda bunların da ayrıntılı olarak yeri yok.
“Fikrimce Kanal İstanbul, gerekçesizlik ve kamunun manipülasyonu üzerinden kapatılması gereken bir tartışmadır. Şeffaflık olmadığı için değerlendirilmeye tartışılmaya da layık değildir açıkçası.
“Silkinip bu alanı boş bırakmamak ve konuyu İBB ile iktidar arasındaki çatışma olmaktan çıkarmak gerekiyor. Bu ekonomik büyüme modeline artık sadece muhalefet etmek dışında, daha sosyal, daha adaletli bir ekonomik model sunma sorumluluğumuz da artık doğmuş durumdadır.” (TP)