Bu kampanyada İstanbul'un şehircilik altyapısına dair projeler bağlamlarından koparılarak 'estetize' edilmekte. Halka yerel yönetim projelerinin ayrı ürünler olarak tanıtılması hedeflenmekte.
Kamu projelerinin bir ürün gibi (bir ketçap, bir deterjan gibi) tanıtılmasına ilk önce ilkesel bir itirazım var:
Yanıltıcı kampanya
Amaç "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çalıştığını" halka göstermek ise, uygulanan kampanya yanıltıcı: Yolları, binaları, parkları müteahhitler yaptığına, projeleri şirketler hazırladığına göre, yerel yönetimler, kamu yönetimleri öncelikle kendi yaptıklarının bilgisini paylaşmayı hedeflemek zorundadır. Çünkü kamu yönetiminden beklenen, bizim paramızı istediği gibi harcaması değil, bizim amaçlarımıza göre yönetmesidir.
Bu nedenle kamu projeleri bu şekilde siyasal bağlamlarından koparılamazlar. Kamu yönetimleri -ketçap, deterjan üreticisi olmadıkları için -öncelikle yönetim fikrini güçlendirecek bir biçimde halkla iletişim kurma sorumluluğu taşırlar. Bu İlkeler de kamu yönetimi kavramının 'olmazsa olmaz' gerekleridir.
Kamu yönetimlerinin iletişim sorumluluğundan ne anladığımı açmaya çalışayım.
Yönetim üretici değil
Birinci olarak, kamu yönetimleri piyasaya her hangi bir cinsten ürün sunan 'üreticiler' değildirler. Bireylerin, kurumların kamu ürünleri ve hizmetleri konusunda tercih hakları yoktur.
Kamu ürünleri kendi özel ürünleri olmadığına göre kamu yönetimleri "önce ben bir ürünü üretmeye karar vereyim, halk da onu kullansın (veya kullanmasın) diyemezler.
Bu nedenle kamu yönetimlerinin ürünleri ve hizmetlerini kurgularken kavramsallaştırmaları demokrasinin temel bir gereğidir. Kamu işlevleri piyasa malları, ürünleri gibi siyasetten arındırılamaz.
Kamu işlevinin özelleşmesi
İkinci olarak, kamu yöneticilerinin kendi kamu yararı kavramlarını dikte etme hakları yoktur. Yoksa kamu ürünleri ve hizmetleri hiçbir zaman "kamusal" nitelik kazanamazlar, özelleşirler.
İmar hakları, planlama, kentsel hizmetler gibi kamu işlevinin özelleşmesi ise vatandaşların özel hayatına "tecavüz edilmesi" anlamına gelir.
Kampanya durdurulsun
Üçüncü olarak, kamu yöneticilerinin kullandıkları kaynaklar bizim kaynaklarımızdır. Bu nedenle kamu yönetimlerinin bilgi paylaşma sorumlulukları kamu yöneticilerinin ve reklamcıların kendi tercihlerine bırakılacak kadar keyfi ve tanımsız olamaz.
Bunlar bu kampanyanın kamu yönetimi fikrini "askıya alan" ilkesel sorunları. Bu nedenle piyasa ürünlerinde reklamcıların kullandığı "teaser" kampanyalarının kamu ürünlerinde hiç olmayacak cinsten -siyasal iletişimi yoksullaştıran- bir uygulama olduğunu belirtmek isterim.
Bu gerekçelerle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bu kampanyayı durdurmasını ve belki de fark etmeden yaptığı bu hatayı düzeltmesini isteme hakkımızın olduğunu düşünüyorum.
Bir de bu kampanyasının siyasal sorunları var:
Okşayıcı tema
'Teaser' kampanyası belirttiğim gibi yerel yönetimin projelerini parçalar halinde tanıtmayı hedefliyor. Parçaları bir "bütün" haline getiren ise İstanbul'un fethinin 550. yılının kutlanacak olması. (Birileri belli ki İstanbul'un fethinin 550. yılının görkemli bir biçimde kutlanmasının akıllıca bir iş olduğuna karar vermiş.) Bir tarafta okşayıcı bir tema, merkezi ele geçirmek, ona hükümran olmak.
Üstelik bu tema merkeze kalıcı bir biçimde yerleşmiş bulunan başkaları için de hiç ürkütücü değil. Resmi erkle ters düşen hiç bir tarafı yok. Ehlileştirilmiş ve sağın her zaman sahiplendiği, sivil toplumu kuşatan resmiyetçi tavrın bir uzantısı.
Amaç onların yaptığını yapmak, iktidardan pay istemek... Şunlar düşünülmüş olmalı: Hem bu siyasal gündemi yakalamak, ona 'akredite' olmak, hem de kendi gücünü göstermek, 'ben de varım' demek. Amaç bir taşla iki kuş vurmak.
Para harcanmasın
Bu siyasal gündemimize ait bir dolu özleme, sivil toplum-resmi toplum özdeşleşmesine eşlik ediyor. Ancak diğer taraftan yerel gündem merkezin ele geçirilmesini simgeleyen başka bir siyasal bağlama havale ediliyor, kendi siyasal gündemini terk ediyor.
Ancak burada çok önemli bir sorun var. Bu siyasal stratejinin tam tersi bir sonuç yaratması, hatta "siyasetsizleşme" ile sonuçlanması kaçınılmaz.
Çünkü "kuşatma" bittiğinde, bu simgenin siyasal işlevi (temsil kabiliyeti) sona eriyor. Fetih gerçekleştiğinde, kuşatan, kuşatılana; siyasal simge karşıtına dönüşüyor. Çevrenin bu kuşatıcı söyleminin erk tarafından seçkincileştirildiğini fark etmemek imkansız.
İstanbul'da halkın demokratikleşme taleplerini temsil eden yöneticiler, seçildikten sonra genellikle iktidar nimetlerini paylaşan yakın çevreleri tarafından aldatılıyorlar ve tepeden inmeci uygulamalarla siyasal temsil kabiliyetlerini yitiriyorlar.
Sonuç: Bu reklam stratejisi -bunu içtenlikle söylüyorum- elde edilmek istenen siyasal sonuçlar açısından da tamamen hatalı. Bu nedenle de belediyenin bu tanıtım kampanyasına da boş yere para harcamamasını istiyorum.(KG/EK)