Dünyanın parası harcanarak planlanan kamu yapılarını, meydanları, sokakları, kaldırımları, köprüleri, geçitleri, iskele binalarını, parkları, çevre düzenlemelerini, kültür merkezlerini, heykelleri, binaları gördükçe tüylerim diken diken oluyor...
Sanırsınız ki Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün bu yapıları, kurumları, sembolleri, sanat eserleri 'Soğuk Savaş' döneminden kalma. Üstelik sürekli yenilenseler de, her gün dünyanın parası harcanarak yeni projeler yapılsa da!
Neden Türkiye'nin en ücra köşesindeki benzin istasyonu bir hükümet konağından, blucin satan bir mağaza belediye binasından, bir banka şubesi vergi dairesinden, hamburger satan bir dükkan mahkeme salonundan daha nitelikli?
Kamu denen şey neden bu kadar ruh karartıcı? Türkiye'de doğru dürüst mimar, sanatçı, şehir planlamacısı, restoratör, grafiker, heykeltraş, tasarımcı ve daha aklıma gelmeyen başka uzmanlar bulunmadığı için mi? Koskoca Türkiye'de bir Bakanlar Kurulu salonunu, bir parkı, bir yönetim binasını düzenleyebilecek bir uzman mı yok? Uzman var da yönetimlerin bunca parayı çarçur ederken proje hizmetleri satın almak için parası mı yok?
Yoksa bu kamu mekanları vatandaşa eziyet etmek, bunaltmak, daraltmak, işkence yapmak için mi bu hale getiriyorlar?
Hayır. Hiç sanmıyorum.
Türkiye'de yetenekli uzmanlar, sanatçılar, tasarımcılar biz onları çevremizde görmesek de var. (Belki de bir yerlerde saklanıyor olmalılar.) Hatta onların 'şu işi ben yapsaydım, ne güzel yapardım' diye iç geçirdiklerini bile duyar gibiyim. Ama hiç sesleri çıkmıyor. Belki de uzmanlarımız, sanatçılarımız, tasarımcılarımız kötü projelerle kamu kaynaklarının çarçur edilmemesi için 'iyi' yöneticilerin onlara sipariş vereceği zamanı beklemekteler. Onlara "kim yapacak, kim düzeltecek" diye sorsanız, gizlendikleri kuytulardan çıkıp, parmaklarıyla "Ben, Ben, Ben" diye kendilerini göstereceklerinden eminim.
Tasarımcılar kimse onlara proje siparişi vermeden öneri geliştirmiyor? Mimarlık, şehircilik, mühendislik gibi uzmanlıklar ayakkabı tamirciliği, terzilik gibi birer uzmanlık mıdır ki, yalnızca kamu yöneticisi olan "müşterisi ile arasında özel bir ilişki" olarak cereyan ediyor? Yoksa yaptıkları iş başkalarını mı ilgilendiriyor? Uzmanlık hizmetleri dediğimiz proje, plan nedir? Yönetimlerin beton, tuğla, demir, asfalt gibi satın aldıkları bir hizmet midir? Yoksa kamu projelerinden söz ederken siyasetten mi söz etmemiz gerekiyor? Kamu projeleri kamusal işlevlere ait hizmetlerin, ürünlerin, uygulamaların önceden kurgulanması, tasarlanması değil mi? Kamu uygulamalarını biçimlendirmeye yarayan uzmanlık hizmetlerinin demokratik bir kurumlaşmaya işaret etmesi gerekmiyor mu? Uzmanlık kurumlarının siyaset üzerinde bir etkisi yok mu? Kamusal işlevlerin oluşum veya ortaya konuş biçiminin belirlenmesi uzmanları ilgilendirmiyor mu?
Bu sorunun farkında olmayan, uzmanlaşmanın ne olduğunu bilmeyen meslek insanları bilmedikleri şeyleri nasıl düzeltebilir, nasıl projelendirebilir?
Ancak bu kadar!
Türkiye'de kamu projeleri karanlıkta biçimleniyor
Türkiye'de uzmanlık kurumları tıpkı sivil toplum üyeleri gibi kendi tercihlerini, çıkarlarını, görüşlerini temsil ediyorlar. Uzmanların, rolünün yerini kamusal alanda ayrıcalık elde etmeye yarayan kapalı cemaat ilişkileri aldığında da uzmanlık uzmanlık olmaktan çıkıyor. Kamuoyunu kimse bilgilendirmiyor. Kamu projelerinde uzmanlık hizmetleri rekabete, yaratıcılığa ve katılıma açık değil. Kamu işlevlerini siyasal süreçler olarak değil, bitmiş, sonuçlanmış tercihler olarak algılıyoruz. Sonuçlar tartışıldığında ise iş işten geçmiş oluyor.
Kamu yönetimlerinin gerçekleştirdiği niteliksiz projelerin çoğunun altında nasıl seçildiği, nasıl görevlendirildiği belli olmayan uzmanların ve uzmanlık kurumlarının imzası var. Yönetim işlevinin en önemli safhası olan uzmanlık hizmetleri kapalı ve karanlıkta biçimleniyor. Türkiye'de kamu kişiliklerinin özelleşmesi sorunu yaşanıyor. Kimin kamu görevlisi olduğu ve kamu işlevi yerine getirdiği, kimin özel girişimci olduğu birbirine karışmış durumda: Kimin kamu görevlisi, kimin üniversite öğretim üyesi, kimin koruma kurulu üyesi, kimin proje bürosu sahibi olduğu bilinmiyor. Uzmanlar hem kamu kişiliği, hem özel girişimci olarak bir çok şapkayı aynı anda giymeye çalışıyorlar.
Oysa demokratik ülkelerde hiçbir ihale prosedürüne bile tabi olmadan, uzmanlık kurumlarının kamu işlevleri için proje üretmeleri, bunlar aracılığıyla kişilere, kurumlara iş dağıtmaları engellenir. Çünkü plan, proje hizmetlerinin kamu kişilikleri tarafından özelleştirilmesi haksız rekabet koşulları yarattığı kadar, kamu işlevlerinin şeffaflaşmasını engeller. (Kamu kuruluşu mensuplarına yalnızca - kamuya ait bilgileri ve kurumlarını kesinlikle kullanmama şartı ile - kurumlarından 'izinli sayılarak' kamu ihalelerine giren kuruluşlarla işbirliği yapma imkan tanınması gerekir.) Kamuya ait bilgileri herkesin eşitlik içinde kullanması temel ilkedir. Bu nedenle demokratik ülkelerde kamu kişilileri kamu işlevlerini kullanarak sivil toplum kuruluşu kuramazlar, kamu işlevlerini özelleştiremezler. (Türkiye'de ise bu durumu teşvik eden bir uygulama var. Kamu yönetimleri bu kuruluşlara ihale bile yapmaksızın iş verebiliyor.)
Çoğu zaman üniversitelere tanınan bu işlev, eğitimi de belirliyor. Uzman adayları kamu sahası ile özel alanı karıştıracak bir eğitimle koşullandırılıyor. Sonuçta üniversiteler uzmanlık kurumları olarak kamuya hizmet vermeye soyunurken (başka bir işe yaramak şöyle dursun), kendi asli işlevlerini kaybediyorlar.
Üniversiteler (üstelik hayata yakın olma adına) başka kurumların işlevini üstlendikçe, anlamaktan, tanımlamaktan, çözüm geliştirmekten iyice uzaklaşıyorlar.
Sonuçta uzmanlık eğitimi de bir işe yaramıyor. Uzmanlar kamu sahası ile özel alanı karıştıracak bir eğitimle koşullandırılıyor. Bu nedenle (eğer üniversitelerin bir işe yaraması bekleniyorsa) üniversite döner sermayelerinin kamu alanında tekel oluşturmasına, koruma kurulu üyelerinin kendi proje bürolarında haksız kazanç sağlamasına, kamu işlevini kullanarak ayrıcalık elde etmesine ilk önce meslek kuruluşlarından bir ses çıkması gerekmiyor mu?
Siyasetin cisimleştiği alanlar, şehirlerimiz, kamu uygulamalarımız tepeden inme bir uzmanlık bilgisi ile biçimlendirilmeye çalışıldıkça karşımıza tuhaf durumlar ortaya çıkıyor. Eğer uzmanlara ihtiyacımız var ise uzmanlık kurumlarını korumamız gerekiyor. (KG/EK)