Türkiye'de nüfus politikaları yeniden şekillenirken, doğurganlık oranlarının düşmesi ve nüfusun yaşlanması tartışmaların merkezine oturdu.
25 Aralık 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla yürürlüğe giren "Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu" bu kapsamda oluşturuldu.
Kurulun temel görevi, Türkiye’nin demografik yapısındaki değişimleri inceleyerek nüfus artışına yönelik politikalar geliştirmek olarak belirlendi. Ancak uzmanlar, bu tür düzenlemelerin kadın hakları, üreme özgürlüğü ve aile planlaması politikaları açısından ciddi riskler taşıdığı konusunda uyarıyor.
Bu konunun detayları, 15 Şubat’ta Ankara’da düzenlenen "Nüfus Politikaları ve Üreme Hakları Çalıştayı"ndamasaya yatırıldı. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) ve Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (SSYV) tarafından düzenlenen çalıştayda, akademisyenler ve uzmanlar, Türkiye’de nüfus planlaması alanında yapılan son değişiklikleri değerlendirdi.
"Bu Kurul, bilimsel değil, yönlendirilmiş bir yapı"
Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı’ndan Prof. Dr. Zafer Öztek, Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu’nun bağımsız karar alabilen bilimsel bir yapı olmadığını, aksine siyasi olarak belirlenmiş bir çerçeveye sahip olduğunu vurguladı. Öztek, “Demografik yapıda meydana gelen değişimler ile doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri incelemek ve gerekli tedbirleri almak” ifadesinin kurulun doğrudan belirlenmiş bir yönü olduğunu belirterek, şu uyarıyı yaptı:
"Bu kurul, nüfusun doğurganlığın azaltılmasıyla ilgili bir karar alamaz. Çünkü ta baştan kendisine verilen görev ‘nüfus azalıyor, önleyici tedbirler al’ şeklinde belirlenmiş. Bu, tarafsız bir bilimsel analiz değil, yönlendirilmiş bir politika anlamına geliyor. Nüfus politikaları, devletin uzun vadeli planları içinde yer almalı ama bu tür yapılar kadınların doğurganlık haklarını sınırlandırıcı bir işlev kazanmamalı."
Kadınların üreme hakları tehdit altında mı?
Prof. Dr. Öztek, yeni politikaların kadınların doğurganlık üzerindeki karar alma haklarını sınırlandırabileceğiendişesini dile getirdi:
"Aile planlaması, bir insan hakkıdır, bir sağlık hakkıdır ve aynı zamanda tıbbi bir hizmettir. Ancak alınan kararlar, aile planlamasının zarar görebileceğine dair ciddi işaretler taşıyor. Eğer doğum kontrolü yöntemlerine erişim kısıtlanırsa, sağlıksız düşüklerin ve kadın sağlığına yönelik risklerin artması kaçınılmaz olur. Devletin amacı, doğurganlığı zorlamak değil, bireylerin sağlıklı ve özgürce karar verebileceği bir sistem kurmak olmalıdır."
Ebeveyn izinleri ve çocuk bakım politikaları yeterli mi?

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu, dünya genelinde doğum oranlarını artırmaya yönelik politikaların sadece maddi desteklerle çözülemeyeceğini vurguladı.
"Birçok ülkede ebeveyn izinleri uzatılmış olsa da, aile içindeki iş bölümü ve çocuk bakım hizmetleri konusunda yeterli adımlar atılmıyor. Güney Kore'de doğum izni 583 güne çıkarıldı ve dünyanın en uzun ebeveyn iznine sahip ülke oldu. Ancak bu izinler, kadınların iş gücüne katılımını nasıl etkileyecek? Kadınlar uzun saatler çalışmak zorunda kalırken, evdeki iş yükü eşitlenmediği için doğum oranları yine artmıyor. Almanya ve birçok Avrupa ülkesi, ebeveyn izinlerini genişletti ama doğurganlık hızı istenildiği gibi yükselmedi. Çünkü sadece maddi destek sağlamak yetmiyor; ev içindeki eşitsiz iş bölümü değişmediği sürece kadınlar çocuk sahibi olmaya çekingen yaklaşıyor."
Kaptanoğlu, Türkiye’de de benzer bir sorun olduğunu belirterek, kadınlara esnek çalışma modelleri sunulurken, erkeklere benzer hakların verilmediğini, bunun da kadınları iş gücünden kopararak eve kapatma riski taşıdığını söyledi.
İran Modeli: Türkiye aynı yola mı gidiyor?
Dr. Kaptanoğlu, İran’daki nüfus politikalarına dikkat çekerek, Türkiye’nin benzer bir süreçten geçip geçmeyeceği sorusunun tartışılması gerektiğini belirtti.
"İran’da 2021 yılında doğum kontrol yöntemleri sınırlandırıldı, sterilizasyon yasaklandı ve yasa dışı kürtaj yapan doktorlara ağır cezalar verildi. Hatta ‘Kürtaj Denetleme Komiteleri’ kurularak, doktorlar ve din görevlilerinden oluşan bir yapıyla kadınların üreme sağlığı doğrudan denetim altına alındı. Türkiye'de de benzer düzenlemelerin olup olmayacağı konusu büyük bir soru işareti. Eğer aile planlamasına yönelik hizmetler sınırlandırılırsa, kadınların üreme hakları ciddi anlamda zarar görebilir."
Kaptanoğlu, Türkiye’de kadınların üreme haklarını koruyacak mekanizmaların oluşturulması gerektiğini, aksi takdirde kadınların karar alma özgürlüğünün sınırlanabileceğini belirtti.
(EMK)