"Görünmeyen emek" kavramıyla başlayalım isterseniz. Siz "karşılıksız emek" diye ifade ediyorsunuz? Nedir bu görünmeyen emek?
Görünmeyen emek derken, kadınların aile içinde, yakınları ile ilişki içinde, yakın erkeklerle ilişkilerinde harcadığı emek kast ediliyor. Neden görünmüyor bu emek?
Her şeyden önce ücret karşılığı bir emek olmadığı için, mübadele değeri taşımadığı için emek olduğu gözden kaçıyor.
İkincisi kadınların yakınlarıyla ilişkileri içinde harcadığı bir emek türü bu ve aile içinde bu emek sevgi ilişkileriyle sarmalanmış, peçelenmiş durumda.
Dolayısıyla da burada harcanan emek, emek olarak kabul edilmiyor. Bir sevgi ifadesi, kadınların yakınları için doğal olarak yaptıkları şeyler gibi duruyor çeşitli emek harcama biçimleri: Şefkat göstermek kadının doğal güdüsüdür, çocuk büyütmek doğal becerisidir, kadınların bu türden doğal yatkınlıkları vardır...
Kadınların harcadığı emeğin doğallaştırılması söz konusu burada. Bunun da ötesinde, ev içinde, ev işlerindeki çalışma tarzı da bu emeği görünmez kılıyor. Bu işler iç içe girmiş bir şekilde yapılıyor. Modern istihdam ilkelerine uymayacak bir biçimde, başı sonu olmayan, iç içe girmiş işler bunlar. Başı sonu olmaması, mesaisinin olmaması çok önemli bir özelliği bu emek türünün. İş dışı/iş ayrımı ya da dinlenme, boş zaman/çalışma zamanı gibi ayrımları yok. Yaşamla iç içe geçmiş, dolayısıyla da bir emek harcama olduğu ortaya çıkmıyor.
Görünmeyen emek vurgusundan, karşılıksız emek vurgusuna doğru ilerleyecek olursak; bu işler çok devasa bir emek zamanına denk düşüyor. Harcanan emek çok çeşitli: kocaların, yaşlıların, hastaların, çocukların bakımı; bütün evin işi; kocaların, çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanması; yer yer -eğer kocanın işi buna uygunsa, yani bir aile işletmesi söz konusuysa ya da koca serbest çalışıyorsa ve bürosu eve yakınsa- onun yardımcılığını, sekreterliğini yapmak...
Bütün bunlar ölçüldüğünde, ki ölçülüyor artık, devasa bir emek zamanı çıkıyor ortaya. İşte bu emek karşılıksız emek. Kadınlar ev dışında ayrıca ücret karşılığında çalışıyorlarsa, evdeki emeklerinin karşılıksız olduğunu insanların kabul etmesi daha kolay oluyor. Ama ev dışında çalışmıyorlarsa o zaman şöyle deniyor:
Koca dışarıda çalışıyor, bir emek harcıyor; kadın da doğal olarak evde çalışıyor. Ve bu doğal bir işbölümü oluyor.
Evet dolayısıyla da evde yaptığı işin karşılığını alıyor aslında. Çünkü kocanın gelirinden onun da geçimi sağlanıyor...
Oysa geçiminin sağlanması, kadının emeğinin karşılığını aldığı anlamına gelmiyor. Kocanın gelir düzeyine göre belirleniyor kadının yaşam standardı. Bu çok önemli bir nokta, bir karşılıklılık söz konusu değil; çünkü kadının harcadığı emeğe göre bir ödüllendirme söz konusu değil.
Bir işçi emeğinin tam karşılığını almasa da -ki artık değer böyle bir şey zaten- yine de bir nesnel standarda göre saptanır ücreti. Kabaca, işçinin yeniden üretimi için gerekli malların toplamının içerdiği emek miktarına...
Kadının yaşam standardı ise, son derece öznel bir biçimde kocanın kararına bağlı ve burada bir karşılıktan söz etmek mümkün değil. Çünkü dediğim gibi devasa bir emek zamanı söz konusu.
Nitekim bunun karşılıksız emek olduğu boşanma sırasında itiraf ediliyor bir anlamda. Nafaka veriliyor kadına ve bu da yine kocanın gelir düzeyine göre saptanıyor.
Dolayısıyla da bu açılardan karşılıksız emek söz konusu burada. "Karşılıksız emek" kavramı birtakım sosyolojik gözlemlere dayanan bir kavram, bir betimleme aslında. "Artık değer" türünden teorik, analitik bir kategori değil denebilir.
Ama zaten benim karşılıksız emek kavramını kullanırken kastım da bu gerçeği ortaya koyabilmek. Ondan sonrası kolektif bir iş olabilir ancak; bu emeğin teorik olarak tahlil edilmesi ve belli kategorilerle açıklanması...
Bunun hâlâ gerçekleştirilmemiş bir proje olarak önümüzde durduğunu düşünüyorum.
Bir de çalışan kadının pozisyonunda da ev içindeki emeğin yine kadına ait olması sorunu var. Çalışan kadınlarda bu sürecin işleyişinde, eve ayrılan zaman ve evde harcanan emek sürecinde değişim gözlenebiliyor mu?
Çok az bir azalma kaçınılmaz olarak var ama kadının harcadığı toplam emek zamanı artıyor. Hem dışarıda çalışıyor, hem evin içinde çalışıyor. İş yükünün dağılımında, cinsiyetçi iş bölümünde, kadının dışarıda ücret karşılığı çalışmasıyla, hiçbir şekilde bir değişim olmuyor.
Değişim ancak koca tamamen işsiz ise ve kadın ailenin geçimini sağlıyorsa, bir ölçüde, o da batıda bazı koşullarda oluyor. Bizde çok daha da zor o kalıpların yıkılması.
Ev içi emek sürecinde üretilenlerin ölçülmesi ve emeğin karşılıksızlığını ortadan kaldırmak için buna ilişkin birtakım bir çözüm yöntemleri tartışılıyor. Örneğin asgari ücret hesaplanırken, kadının ev içindeki emeğinin de dahil edilmesi önermesi var. Ancak ev içi emeği ücretlendirmenin bu işlerin kadına ait işler sayılması sonucunu doğuracağı tartışması da yapılıyor bir yandan...
Ben doğrusu ev işlerinin ücretlendirilmesinden yana değilim, tam da dediğiniz gibi, bu ev işlerinin kadınların işleri olduğunun iyice tescil edilmesi anlamına geleceği için. Ama yine de harcadıkları emek o kadar devasa ve önemli ki, kadınların ev kadınları olmaktan kaynaklanan emeklilik hakları, sosyal güvenlik hakları olmalı. Ama ücretlendirme biçiminde değil, sosyal güvenlik kapsamında düşünülmeli kadınların ödüllendirilmesi.
Peki emek kavramının Marksizm'de tarif edilmiş şekliyle, Marksizm'e geçiş yapacak olursak bu konuda, mesela "ev işi köleliktir" deniyor. Marks'ın Engels'in ortak yazılarında buna ilişkin bazı tanımlamalar var. Sizce yeterli mi? Kadının kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı problemleri, pozisyonunu yeterince tarif edebiliyor mu?
Hiç değil. Marks'ın kapitalizm tahlilinde cinsiyet körü olduğunu düşünüyorum.Bunu biraz açmaya çalışayım. Marks'ın büyük başarısı aslında kapitalist toplumdaki ilişki biçimlerini ve burjuvazinin hukuksal ve felsefi kategorilerini doğallıklarından arındırmasındadır.
Kapitalizmde piyasadaki ilişki biçimleri doğal gibi sunulur ve bunları düzenleyen hukuksal, felsefi kavramlar, bunun üzerinde gelişen ahlak kavramları doğallaştırılmış kavramlar ve kategorilerdir. Sanki şeylerin doğası buymuşçasına konuşulur. Marks'ın çok önemli, belki de en belirgin katkısı, bu kategorileri doğallıklarından arındırmak, fetişleşmiş bu kategorileri tarihselleştirmektir.
Yani Marks der ki, bunlar insanın doğasından kaynaklanan ilişki biçimleri değildir, kapitalizmin tarihsel olarak özgül, toplumsal ilişki biçimleridir. Bütün bir üretim alanı için yapmış bunu Marks.
Fakat emek gücünün ve soyun yeniden üretimine gelindiğinde, yani görünmeyen emek alanına gelindiğinde, bu eleştirisini, bu tarihselleştirici bakış açısını, bu doğallıktan arındırma çabasını göstermemiştir. Bu alana doğallık alanı olarak bakmakta bir beis görmemiştir.
Marks Kapital'de, emek gücünün yeniden üretimi için, sermaye ilişkisinin bir varsayımı, sermaye ilişkisinin ön gerektirdiği bir şey diyor. Fakat sonra dönüp, kapitalist bunu işçinin doğal üreme güdülerine bırakabilir diyor.
Kapitalizmde emek gücünün yeniden üretimiyle, üretim ayrışmış alanlar. Bunu hep biliyoruz, ev / iş yeri ayrımı ve emek gücünün yeniden üretiminin sermayenin sorumluluğunda olmaması, bu anlama geliyor. Doğru bu, ama bunu işçinin doğal üreme güdüleri biçiminde ifade ederek, emek gücünün yeniden üretiminde harcanan emeği görünmez kılıyor Marks. Cinsiyet körlüğü de bu noktada ortaya çıkıyor.
Sizin "Marksizmin feminist eleştirisi" derken kast ettiğiniz de bu sanırım...
G: Marksizm'e yöneltilmesi gereken feminist eleştiri derken kast ettiğim şey de, emek gücünün ve soyun yeniden üretimi alanının tarihselleştirilmesi, içerdiği karmaşıklığın ortaya çıkarılması ve sosyal teorinin konusu haline getirilmesidir.
Bu yapılmadıkça, bırakın kadınların harcadığı karşılıksız emeği görünmez kılmayı, kapitalizm tahlili de eksik kalıyor diye düşünüyorum. Kadınların emeğinin özgüllüğünü konu etmeden, artık değerin üretilmesi mekanizmasını açıklayabilirsiniz. Fakat bu bir soyutlamadır ve bu soyutlama düzeyinde sadece bu mekanizmayı açıklayabilirsiniz.
Kapitalizmi bir bütün olarak açıklamaya çalıştığınızda kadın emeğinin özgüllüğünü göz önüne almak zorundasınız. Mesela bugün iş gücü piyasasına baktığımızda, giderek artan biçimde kadınların esnek üretim biçimlerine, enformel işlere yöneltildiğini görüyoruz. Hizmet sektörüne yöneltildiğini görüyoruz.
Kadınların işçi sınıfı içinde işgal ettikleri konumu anlamak için gerçekten de kadın emeğinin özgüllüğünü anlamak gerekli. Kadınların burada harcadıkları emeğin neden niteliksiz emek sayıldığını anlamak için, kadınların görünmeyen emeğini anlamak gerekiyor. Hizmet sektöründe, enformel işlerde, ev eksenli üretimde kadınların emeği nitelikli emek sayılmıyor.
Çünkü bu emek kadınların bakım için harcadıkları emeğin bir uzantısı gibi, kadınların doğal yatkınlıkları, doğal becerileri olarak görülüyor. Enformel işlerde, ev eksenli üretimde, yapılan iş el becerisine dayanan dikiş/nakış türü bir işse, bunlara zaten kadınların doğal yatkınlıkları diye bakılıyor.
Öte yandan hizmet sektöründe ilişkisellik ve iletişim kapasitesi de kadınların doğal özellikleri olarak görülüyor. Kadınlar doğal olarak eğiticidir, doğal olarak bakıcıdır...
Dolayısıyla emeklerinin nitelikleri görünmez kılınıyor, emekleri vasıfsızlaştırılıyor. Çünkü formel eğitim kanallarından geçerek değil, aile içinde bakım işleri sayesinde edinilmiş beceriler bunlar. Ama bu da bir öğrenme süreci, bu da bir eğitim süreci, o yüzden de nitelikli emek kavramının yeniden tanımlanması gerekiyor.
İşçi sınıfı içindeki bu bölünmelerin gerçekten kavranması için bakım emeğinin özgüllüğünün kavranması gerekiyor. Kadınların emeğinin vasfının tarif edilmesi, faal nüfus/faal olmayan nüfus ikiliğinin yeniden tanımlanması gerekiyor.
Sanırım sorun biraz da tartışmanın, kapitalizmde artık değer ve mübadele değeri var mı yok mu üzerinden bir bakış açısı sınırlı olarak yapılmasıyla ilgili...
Evet bu doğru. Mesele, ev emeği artık değer üretiyor mu üretmiyor mu, tartışmasından çıkarılmalı bence de.
Daha somuta indiğimizde, işçi sınıfına tarihsel karmaşıklığı içinde baktığımızda, emek gücü piyasasının bu sözünü ettiğim faktörlerini de işin içine katmak gerekiyor. Ayrıca Marks emek sürecini sadece maddi ürünleri olan bir süreç olarak tarif ediyor. Yapıtının bazı bölümlerinde zihinsel emeğe de gönderme yapıyor. Ama esas parametresini, çerçevesini maddi ürünler üreten emek oluşturuyor.
Oysa kadınların bakım için harcadıkları emek duygusal, zihinsel boyutları olan bir emek; bu emeğin anlaşılması için, kamusal alanda hizmet sektörünün doğru dürüst tahlil edilebilmesi için "duygusal/manevi emek" kavramının da ciddiye alınması gerekir diye düşünüyorum.
Enformel sektördeki gelişmeler özellikle son zamanlarda bayağı tartışılmaya başlandı. Sanırım kimi ülkelerdeki gelişmeler de bunu zorluyor biraz. Hindistan'da, Çin'de bununla ilgili örgütlenmelerin sayısı da artıyor.
Evet, enformel işlerde çalışan kadınların sendikal alanda örgütlenmeleri yeni biçimlere yol açıyor. Bu deneyler sendikal mücadelenin benimsemiş olduğu klasik çerçevenin dışına taşan şeyler. Türkiye'de de ev eksenli üretim alanında çeşitli kadın grupları bu türden arayışlar içinde. Bunların önemli deneyler olduğunu düşünüyorum.
Özellikle sosyalistlerde mücadele ederken bir kurtulmuşluk ön kabulüyle hareket etme var. Hem erkelerde hem de kadınlarda. Sanırım sosyalizm geldiğinde zaten düzenleyecek gibi bir bakış açısı var. Ama reel pratikte bunu göstermedi. Sosyalizmin önermesi "bütün ev işleri kamulaştırılacak ve bu iş böylece halledilmiş olacak"
Kadınlar tarafından da dile getirilmiş olsa, bunun evlerde yapılan işlerden bihaber bir erkek bakış açısını ifade ettiğini çok söyledik. Evdeki işlerin tümü hiçbir zaman kamulaştırılamaz. Ayrıca bakım işleri denen şeyler mübadele değeri taşımasalar da dünyanın en değerli işleridir. Niçin insanlar arasındaki, farklı kuşaklar arasındaki ilişkiler sınırlansın? Bunun paylaşılmasıdır esas doğal olan.
Tabii ki çocukların, hastaların, yaşlıların bakımı kamusal olarak desteklenmeli. Ama iş burada bitmez. Bunun kamusal, kolektif, özel çeşitli biçimleri olmalı diye düşünüyorum. Bir kısmı yerel düzeyde insanların işbirliğine dayalı yöntemlerle çözülecektir, bir kısmı daha yakın ilişkiler içinde. Ama bunun her halükârda cinsiyetçi işbirliğinin aşıldığı bir noktada olması gerekir.
Bu emeğin kadın üzerinde kalmasının önlenmesi için önerilen yöntemler tek başına sorunu çözebilecek gibi de görünmüyor zaten. Kadınların kamusal alandaki pozisyonlarının oradaki varlıklarının güçlendirilmesi gerektiği de çok açık. Bu konuda ne düşünüyorsunuz özellikle kamusal alandaki kadının varlığı?
Tabii bu çok önemli bir şey fakat bu ev içindeki iş bölümünü, cinsiyetçi iş bölümünü çözmüyor. Bu iş bölümünün dönüşmesi için çok daha fazlası gerekiyor. Kadınların kamusal alana çıkmaları sadece bir ilk adım; bunun ötesinde kamusal alan dediğimiz çalışma hayatında, politikada cinsiyetçi yapılar olduğu gibi ayakta durduğu sürece kadınların bu alanda güçlenmesi mümkün değil.
Evde erkeğin işi paylaşmaya yanaşması için, ya dediğim gibi erkeğin işsiz, ya da kadının evin geçimini sağlıyor konumda olması gerekiyor. Meslek sahibi kadınlar bunu daha kolay talep edebiliyorlar.
Mevcut patriarkal kapitalizm çerçevesinde, kadınların büyük bölümü için kamusal alanda ücret karşılığı çalışmak kendi başına bu işi hiçbir şekilde dönüştürmüyor. Bu noktada feministlerin eğitime, çalışma hayatına, politikaya ilişkin talepleri gündeme geliyor.(FK/KÖ)