Boşanmanın tarihi eski, burada anlatmaya yerimiz dar. Şeriat Hukuku'nun geçerli olduğu ve erkeklerin "boş ol" demesiyle boşanılan, kadınların "baba" evinden "koca" evine, "Bu evden gelinliğinle çıkar, ancak kefeninle girersin" sözleriyle gönderildiği günlerden beri, hikayelerinde iyileşmeler varsa da, yaşanan sorunların arkasındaki "erkek egemen", kadını evde yardımcı yapan bakış açısının ortadan kalktığını söylemek mümkün değil.
O zamanlar erkek nasıl sadece bir "boş ol" sözüyle kadını hiçbir şeysiz evden atabiliyorsa, bugün de boşanma davalarındaki uygulamalar, verilen kararlar ve zamanaşımı nedeniyle kadınları ve emeklerini yok sayarak aynı şekilde kapı önüne koyabiliyor.
O günlerden bugünlere toplumsal hayatta, Medeni Kanun'da ve ilgili tüm yasalarda olumlu gelişmeler olmadı değil, ama bu uygulamada her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Boşanmak isteyen kadının çarptığı ilk duvar yine toplumsal hayat ve aile baskısı oluyor, boşanma kararı verdikten sonra da yargılama süreci!
Boşanma davalarında sürecin uzunluğu bir yana, yargılamanın tüm taraflarının bu hayatın içinde aynı geleneksel rolleri öğrenerek yetişmiş avukatlar, hâkimler, savcılar olduğu düşünülecek olursa durumun neden parlak olmadığı da anlaşılabilir.
Boşanma davalarında nafaka, velayet, soyadı kullanım hakkı ve boşanmaya karar verilmesini ele alışta, erkek egemen bakış açısından kaynaklı pek çok sorun olsa da Aile Mahkemeleri'nin kurulmasının, uzman mahkeme, psikolog ve sosyal inceleme raporları ile yargılamanın ilerlemesinin, bu başlıklardaki sorunları önemli ölçüde azalttığını, buna karşın; yaklaşımların en sorunlu olduğu konuların başında ev içi emeği görmeyen, yok sayan, "mal rejimleri uygulaması" olduğunu söyleyebiliriz.
01.01.2002'den itibaren yapılan değişiklikle bu tarihten sonraki evliliklerde, evlilik içinde edinilen mallarda katılım sağlayan mal rejimleri uygulaması başlamıştır. Bu yasa geçerken de 2002'den önce evlenmiş kadınların emeğini ve haklarını ortadan kaldırması ve kusura bağlanması itibariyle de çok tartışıldı ama şimdi açılan davalarda verilen kararlarla daha da çok uğraşılması gerekiyor.
Öyle ki, bu kararlar yasadaki değişikliğin amacına aykırı. Örneğin bir süre önce "Kadının yemek, temizlik yapması ve çocukların bakımını üstlenmesi, mal edinimine katkı sayılamaz" kararı veren Yargıtay, yerel mahkemenin boşanan kadının "evlilikte edinilen mallardan katkı payı" alması kararını bozdu.
Şiddetli geçimsizlik nedeniyle karşılıklı açılan boşanma davasında, Ankara 5. Aile Mahkemesi, evlilik sürecinde edindikleri mallardan katkı payı talebinde bulunan kadının bu talebini uygun bulmuş ve evlilik sürecinde alınan ev ile otomobilden kadına belli bir oranda katkı payı verilmesine karar vermişken, temyiz incelemesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, "Dinlenen tanıklar, davalı kadının hediyelik eşya yapıp sattığını, zaman zaman temizliğe gittiğini ifade etmişlerdir.
Davacının davalıya ait evin ve otomobilin edinilmesine katkıda bulunduğuna ilişkin bir beyan ya da delil bulunmadığından, kadının ev kadını olarak evin yemek, temizlik gibi işlerini yapması ve çocukların bakımını üstlenmiş olması, Türk Medeni Kanununun 227. maddesi anlamında katkı sayılmayacağından..." ev kadınlarının ev işleriyle uğraşmalarının mal edimine katkı sağlamayacağı sonucuna varmış ve yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar vermiştir.
Başka bir örnekte de, davacı kadın, kocasının evlendikten sonra değiştiğini, kendisini dövdüğünü, istemediği halde zorla cinsel ilişkiye girdiğini ve çok cimri olduğunu öne sürerek boşanma davası açmış. Davalı eş ise master yaptığını, mühendis olduğunu belirterek, "Karım temizlik yapmıyor. Ev işlerini aksatıyor. Çamaşırları yemek tenceresinde kaynatıyor.
Vücudunun bozulacağını gerekçe gösterip çocuk yapmak istemiyor" gerekçeleriyle karısının kusurlu olduğu konusunda Yargıtay'ı ikna etmiş bulunuyor. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi gerekçesinde "Ev temizliği yapmıyor ve ev işlerini aksatıyorsa, kadın kusurludur" diyerek kararı bozdu. Böylece ev işlerinin kadının görevi olduğu, yapılmamasının bir boşanma nedeni ve kusur olduğu mahkeme kararıyla da tescillenmiş oldu!
Sonuçta yargı kararlarının, değişen yasaların toplum tarafından içselleşmesinde önemli rol oynadığı düşünülecek olursa, toplumsal hayatın erkek egemen yapısının biçimlendirdiği kararları bizim tersine çevirmemiz gerekiyor; bunun için de mücadele etmemiz ve erkek yargıya karşı sürekli sesimizi yükseltmemiz! (FE/BB)
* Funda Ekin'in yazısı Feminist Politika'nın yedinci sayısında yayımlandı.