Türkiye'de feminizmin akademik hayata sokulması, Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalları ve Kadın Çalışmaları Merkezleri aracılığı ile kurumsal bir kimlik kazanması 1990'lı yıllara rastlar.
Şüphesiz bu kurumsal mevziinin kazanımında 1980'lerin feminist öğrencilerinin etkisi büyüktür. 2000'li yılların feminist öğrencileri ise büyük kız kardeşlerinden edindikleri bu deneyimi bir adım daha öteye götürüyor ve kadın araştırmalarını akademik sınırlarından çıkarıp öğrenci inisiyatifine dayalı yapılar olan öğrenci kulüplerine taşıyorlar.
Kadın araştırmalarına bir zemin
Peki, kadın çalışması yapan öğrenciler için kulüpleşme ne anlama geliyor ve kulüpler kadın araştırmalarına neler kazandırıyor? Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) üyeleri olarak biz kulübümüzün 6 yıllık deneyiminin bu soru için iyi bir örnek teşkil edeceğini düşünüyoruz.
BÜKAK'ın hikayesi şöyle; Boğaziçili bir grup feminist kadın, kadın çalışması için kampüse baktıklarında gender (toplumsal cinsiyet) konulu birkaç dersten öte bir şey bulamadılar.
Boğaziçi'nde kadın araştırmalarına bir zemin oluşturmak amacıyla, kadın akademisyenlerin de desteğiyle BÜKAK'ı Türkiye'nin ilk kadın araştırmaları kulübü olarak 8 Mart 2000'de kurdular.
Okulun imkanlarıyla ince bir fanzin basmaya başladılar. "BÜ'de Kadın Gündemi" 10. sayısı 8 Mart 2006'da çıkan 120 sayfalık bir bülten şimdi.
Biraz zor ve yavaş oldu ama, duvarlarını etkinlik afişlerimizle süslediğimiz, toplantılarımızı ve aktarımlarımızı yaptığımız bir kulüp odamız da var artık.
Kadınların yalnızlaşması önleniyor
Kulüpleşmenin en büyük getirisi, yürütülen çalışmalara kurumsal bir zemin sağlanması ve bir anlamda kadın çalışmalarının görünürlüğünün perçinlenmesi oluyor. Sistemli çalışma yürütebilmek için elzem olan çeşitli alt yapı olanakları da ancak kulüpleşince sağlanabiliyor.
Kulüpleşme sayesinde, "öğrencilerin kadın hareketiyle ilişkilenmelerinin kişisel çabanın" (1) ötesine geçmesi de olanaklı kılınıyor.
Üniversitede aktif çalışma yürüten ve sürekli sesini duyuran bir kadın kulübü olunca, toplumsal cinsiyet duyarlılığı olan ama bunu nasıl harekete geçireceğini, dönüştüreceğini bilemeyen kadınların yalnızlaşmaları önleniyor.
Kadın çalışması yapmaya istekli insanların gelip dahil olabilecekleri bir adres belli oluyor ve çalışmalara gittikçe artan bir katılım sağlanıyor.
Üniversiteli Kadınlar Forumu
Geçtiğimiz ay içinde, 6-7 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi'nde Türkiye'nin 20 farklı üniversitesinden 120 kadın öğrenci "Üniversiteli Kadınlar Forumu (ÜKF)"nda bir araya geldi.
ÜKF'nin bu yılki konusu "Kampüste Toplumsal Cinsiyet Rolleri'ydi. 'Üniversitede Kadın Olmak'ın tartışıldığı ve 12 atölye çalışmasının yürütüldüğü bu forumun amaçları; farklı üniversitelerden, farklı koşullardan gelen kadınlar arasında bir iletişim ağı oluşturulması, deneyimlerin paylaşılması, üniversitelerdeki cinsiyetçi yapıların analiz edilmesi ve bu yapıları değiştirmek, dönüştürmek için gerekli çözüm önerileri ve stratejilerin geliştirilmesiydi.
Forumu organize edenler kadın kulüpleri ve katılımcıların çoğu kadın çalışması yapan / yapmak isteyen kadınlar olunca laf döndü dolaştı kadın araştırmaları kulüplerine geldi: Şu anda Türkiye'de Bilgi, Boğaziçi, Ege, Dokuz Eylül, İTÜ, Mimar Sinan ve Sabancıüniversitelerinde olmak üzere toplam 7 üniversitede kadın araştırmaları çalışması yürüten kulüp var. Kocaeli Üniversitesi'nde de bir kadın araştırmaları kulübü, kurulma aşamasını tamamlamak üzere (2).
Nasıl ilişkileneceğiz?
Kadın Çalışmaları Merkezleri, Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalları ve bazı feminist kadın hocaların açtıkları toplumsal cinsiyet temalı dersler aracılığıyla akademik hayatta sürdürülen kadın çalışmalarının artık öğrencilerin kendi inisiyatifleri ile örgütlenir hale gelmesinin olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyoruz.
Ancak tam da bu noktada kadın araştırmaları kulüplerinin birbirleriyle, akademik kadın çalışması yapan diğer yapılarla ve feminist hareketle nasıl ilişkilenecekleri sorusu önem kazanıyor.
Kadın çalışmaları merkezlerinin kuruluş sürecinde birbirleriyle ve kadın hareketiyle hangi mekanizmalarla ilişkileneceğinin belirsiz olması (3) bugün gözlemlenen bir takım problemlerin ve kopuklukların nedeniyse; benzer yanlışlıklara düşmemek feminist yöntemin gereği olsa gerek.
Üniversitede kadın çalışması, akademideki erkek egemenliğine, eril anlayışa ve eril bilim diline karşı stratejiler üreterek bunlara alternatif yaratmayı hedefliyorsa neredeyse aynı dertten muzdarip olan kadın araştırmaları kulüpleriyle kadın çalışmaları merkezlerinin bir an önce bağlantıya geçmelerinin gerekliliği ortaya çıkıyor.
Ayrıca kulüpleri öğrencilerin, merkezleri ise akademisyenlerin yoğunlukta olduğu yapılar olarak düşünürsek akademideki ataerkiyle mücadelede "üniversiteli kadınlar"ın yan yana olmaları da büyük önem taşıyor.
Kadın araştırmaları kulüplerinde çalışma yürütmek, kamüuste, derslerde, yurtta ve sosyal hayatta üniversiteyi, üniversitenin yapısını, dilini ve bilimini dönüştürmek için çok önemli.
77 üniversitenin olduğu Türkiye'de sadece 7 kadın araştırmaları kulübü olması gidilecek daha ne kadar yolumuz olduğuna dair küçük bir işaret. Kadın araştırmaları kulüplerinin yaygınlaşması ve etkinliklerinin artması, farklı bir kampus, farklı bir akademi, farklı bir üniversite için önemli bir adım olacaktır. (ŞK/TÇ/FK)
* Şebnem Keniş - Tuğçe Çuhadaroğlu, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü
(1) Satı Atakul, Aksu Bora ile söyleşi "Kadın Araştırmaları Merkezleri ve Feminizm" , 19.05.2006, Bianet
(2) Maalesef, kulüpleşme çalışmaları her üniversitede sıcak karşılanmıyor ve çeşitli mazeretlerle kadınların kurumsal bir şekilde kamusal alanda var olma çabasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Anadolu Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, ODTÜ'lü kadınlar kulüpleşmek istiyorlar. Ama özellikle Anadolu Üniversitesi ve ODTÜ'de üniversite idaresi süreci zora sokuyor.
(3) Satı Atakul, Aksu Bora ile söyleşi, Kadın Araştırmaları Merkezleri ve Feminizm, Bianet