Fotoğraf: bianet
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu, Bayrampaşa Cezaevi’ndeki Hayata Dönüş Operasyonu’nda tutulan tutanağın sahteliğiyle ilgili suç duyurusunda, kovuşturmaya yer yok (takipsizlik) kararı verdi.
Müdahil avukatlar, operasyonla aynı gün tutulan tutanaktaki sicil numaralarına sahip personelin gerçekte olmadığını, operasyona katılan jandarma görevlilerinin sahte evrak düzenlediğini, “hayali sicil numaraları yazdığını” belirterek suç duyurusunda bulunulmasını talep etmişti.
Davanın görüldüğü Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi talebi kabul ederek suç duyurusunda bulunmuştu.
Mahkemenin suç duyurusunda, hem Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’nın hem de Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nün, operasyon günü imzalanan tutanaktaki personelin sicil numaralarının gerçekle bağdaşmadığı ifade edilmişti.
19 Aralık 2000’de düzenlenen Bayrampaşa Cezaevi’nde “Hayata Dönüş Operasyonu”yla ilgili dava halen Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
Jandarma: Bu sicil numaralı personelimiz yok
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Kasım 2020’deki ara kararı ile, “19 Aralık 2000 tarihli tutanakta sicil numarası bulunan personellerin Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın personeli olup olmadıklarının, personel iseler ilgililerin açık kimlik ve adres bilgilerinin tespitini” istedi.
Jandarma Genel Komutanlığı, 10 Mart 2021’de yanıt verdi, operasyona katılan birliğin Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı olduğunu bildirdi.
Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı ise mahkemeye yanıtında, tutanakta yazan sicil numaralı personelin, “Komutanlığın emrinde görev yaptığına dair herhangi bir bilgi ve belge tespit edilemediğini” yazdı.
Emniyet de “Bizim personelimiz değil” dedi
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nün 11 Mart 2021 tarihli yazısında da “tutanakta sicili ve imzası bulunan kişilerin Emniyet Müdürlüğü personeli olmadığı” bildirildi.
Müdahillerin avukatının talebiyle mahkeme, tutanakta imzası ve sicili bulunan kişilerin tespit edilememesi sebebiyle belgede sahtecilik suçlamasıyla suç duyurusu yaptı.
Zamanaşımından takipsizlik
Savcılığın Memur Suçları Soruşturma Bürosunun 26 Ocak 2023 tarihli kararı, dün taraflara tebliğ edildi.
Kararda, “Kamu Görevlisinin Resmi Belgede Sahteciliği” suçunun 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına hükmedildi.
“Suç duyurusu 10 yıl önce yapılsaydı dava açılabilirdi”
Davanın müdahil avukatlarından Güçlü Sevimli bianet’e yaptığı açıklamada, suç duyurusunun gecikmiş olarak yapıldığını anlattı:
“Mahkemeye dava açıldığından beri, suç duyurusu yapması talebinde bulunuyoruz. Dava 2010 yılında açıldı, sahte belgeler de 1 yıl sonra mahkemeye sunuldu. İlk suç duyurusu talebimiz, 2011 yılındaydı.
Ancak o dönemdeki mahkeme heyetleri talebimizi kabul etmedi. Avukatlar olarak yaptığımız suç duyuruları ise gerekçesiz olarak reddedildi.
Dava süresince en az 4 mahkeme heyeti değişti ve son heyet, suç duyurusu talebimizi kabul etti. Yani evrakta sahtecilik suçlamasıyla yapılan suç duyurusu, operasyondan 20 yıl, dava açıldıktan 10 yıl sonra yapılmış oldu.
Bu talebimiz ilk mahkeme önüne gittiğinde kabul edilseydi suçlama zamanaşımına girmemiş olacaktı. O dönem suç duyurusu yapılsa sorumlular ortaya çıkarılıp belki ayrı bir dava açılabilecekti.”
TIKLAYIN - "Tufan"ın Tutanağı Sahte Çıktı
TIKLAYIN - “Tufan”ın sahte tutanağı 21 yıl sonra savcılıkta
“Suçun sabit olduğunu savcı da kabul etti”
Avukat Sevimli, savcılığın takipsizlik kararında dahi iddianame hazırlayacak derecede yeterli şüphenin oluştuğunun ortaya koyulduğunu belirtti:
“Takipsizlik kararında savcılık da Jandarma ve Emniyet’ten gelen yazılardaki sicil numaralarına sahip personelin olmadığını belirlendiğini, soruşturma yapmak için yeterli şüphenin olduğunu ifade ediyor.
Kararda, olay günü sahte bir tutanak tutulduğu, sicil numaralarının gerçek olmadığı ve o sicil numaralarına sahip askeri personelin olmadığı açıkça yazıyor. Ancak aradan geçen sürede zamanaşımının dolduğunu söylüyor.”
“Zamanaşımı cezasızlığın kılıfı haline geldi”
Güçlü Sevimli, takipsizlik kararına itiraz edeceklerini ekledi:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), bu tür kamu görevlilerinin soruşturulduğu veya yargılandığı dosyalarda Türkiye’yle ilgili ihlal kararı verdiği birçok başvuru var.
AİHM’in kararlarında, kamu görevlilerinin soruşturulduğu dosyalarda sadece zamanaşımı gerekçesi, soruşturma veya davanın kapatılması için yeterli değildir, hükmüne varılıyor. Mahkeme, kamu görevlilerinin işlediği ileri sürülen suçları, diğer vakalardan ayırıyor.
Sadece zamanaşımına dayanarak dosya kapatıldığında, etkili soruşturma yürütülmediğine dair birçok dosyada mahkumiyet kararı verdi.
Bu takipsizlik kararında da suç şüphesi açıkça yazılmışken zamanaşımıyla kapatılması, AİHM’in kararlarındaki ihlal konusunu ortaya çıkarıyor. Karar, tam da AİHM’in ihlale hükmettiği türden.”
Avukat Sevimli, bu tür davaların sıradan vaka soruşturmalarıyla yanı muameleyi görmemesi gerektiğini ancak Türkiye’de kamu görevlilerinin soruşturulduğu ve kovuşturulduğu dosyalarda ya da siyasi davalarda değişmeyen bir yargı pratiğiyle karşı karşıya olduğumuzu söyledi, “Zamanaşımı, cezasızlığın kılıfı haline gelmiş durumda” dedi.
Bingöl: Tutanakta imzası olanların isimleri bellidir |
Operasyonda görev alan emekli Binbaşı Zeki Bingöl, olayın her anının videoya çekildiğini söylemişti. JGK'dan 27 Ekim 2005'te İl Jandarma Komutanı Ünal Karaosmanoğlu imzasıyla mahkemeye gönderilen yazıda, olay tutanağını imzaladığı ifade edilen Bingöl de dahil beş yüzbaşının isimleri veriliyordu. 2011'de mahkemeye gönderilen tutanakta ise üç sicil numarasıyla ilgili "Bu sicil numarasına sahip personel yoktur" denirken, diğer iki sicil numarasına sahip olduğu söylenen personelin isimleri de ilk açıklamayla farklıydı. Bingöl, o dönem bianet'e yaptığı açıklamada, “operasyonu düzenleyenlerin isimlerinin bilindiğini, ancak bu kişiler korunmak istendiği için ve dava sürecinin uzatılması amaçlandığından isimlerin açıklanmadığını” söyledi. “Davayı zamanaşımıyla kapatmak istiyorlar” diyen Bingöl, “O tutanakta imzası olanların isimleri, operasyonu kimin yönettiği bellidir” dedi. |
(AS)