Ancak böylesi önemli bir konuda araştırma komisyonuna bir yabancının başkanlık edemeyeceğini belirten 70 kadar İsveçli araştırmacı, Entegrasyon Bakanına protesto mektubu gönderdi. Bakan ise, protestolarda ırkçı bir ton sezdiğini belirterek, Kamali'yi görevden almayacağını söyledi.
Entegrasyon Politikalarının Yanlışlığı
Entegrasyon ve Eşitlik Bakanı Jens Orback ise tartışmalarda, raporla ilgili olarak İsveç'te artan bir ırkçılık eğiliminin varlığını kabul ettiğini kabul etti.
Özelikle, entegrasyon politikasının temelini oluşturan, toplumu "biz" ve "onlar" olarak ikiye ayıran resmi politikanın yanlışlığını kabul eden Jens Orback, İsveç'in her şeye rağmen ırkçı bir ülke olarak tanımlanmasına katılmıyor.
"İsveç'te ayrımcılık olduğunu sanıyorum. Bu sorun oldukça karmaşık. Entegrasyon politikası başarısızlıkla sonuçlandığını söylememiz, bizim bir dönüş noktasında olduğumuzu gösteriyor, Bu da sorunun çözümünü kolaylaştırıyor"
İsveçli "Irkçı mıyız" sorusun yanıt arıyor?
İsveç de ciddi bir tartışma dalgayı yaratan raporun ilk bölümü geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıdı.
"İsveç Toplumunda Irkçı Eğilimler"raporundan yapılan alıntılar, istatistiki bilgiler; bilimsel çevrelerin yayın organlarından; en küçük semt gazete ve radyoların haber bültenlerine; büyük şirketlerin aylık tanıtım dergilerinden; en önemli medya kuruluşlarının kapsamlı tartışma programlarına kadar yer aldı.
Raporu okuyan ya da yayımlayan herkes, bilaistisna, ''Biz Irkçı mıyız''sorusuna takılıyor. Bir yandan bu soruya yanıt aranırken, diğer yandan da, tarihsel gelişime ve güncel politikalara yeniden bakılıyor.
İsveç'teki entegrasyon politikasının, toplumu iki hiyerarşik kategoriye ayırdığını söyleyen rapora göre; "biz/entegre edecekler", "onlar/entegre" olacaklar, şeklinde sınıflandırma yapılmakta. Bu anlayış da ayrımcılığın körüklenmesine ve gelişmesine hizmet etmekte.
Sığınmacılara Yöneltilen Ayrımcılık
Her Avrupa ülkesi gibi İsveç'te, bu yüzyılın başlarında, olağanüstü kötü koşullardan dolayı, bir milyon insanı Amerika'ya göç vermiş.
Gelin görün ki üç milyonluk nüfusunun üçte birini göç veren ve sosyal demokrasinin "Kabe"si olan bir İsveç'te dahi; ırkçılık düşüncesi, raporu yazılacak kadar yeşerip kök salabiliyor. Oysa İsveç, sadece göç vermekle değil, sığınmacı kabul etmekle ve onlara en iyi şartları sunmakla ünlü.
Nüfusun yüzde 10'u Yabancı kökenli
İsveç'in 9 milyona yaklaşan nüfusunun yüzde10'nu yabancı kökenliler oluşturuyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından kaçanlar; Hitler'e muhalif Almanlar ve Yahudiler; Mussolini döneminden İtalyanlar; Franco'dan kaçan İspanyollar; Yunanistan'ın Albaylar cuntası mağduru Yunanlılar; Ortadoğu savaşları ardından ülkelerinden kaçan Arap ve diğer halklar.
Kısacası; siyasi fırtınaların ve askeri darbelerin savurduğu Uzakdoğu'dan Anadolu'ya; Latin Amerika'dan Güney Afrika'ya; bütün ülkelerden insan toplulukları, kuzeyin sakin siyasi ikliminde yaşama şansı buluyorlar.
Küreselleşme politikaları etkiledi
İsveçliler küreselleşme politikalarıyla değişen ekonomik ve siyasi konjonktürden, negatif yönde etkilenmeye başladılar. Göçmenlere şans tanımak istemediklerini, tüm sosyal kurumlarıyla ifade eder oldular.
Bunun ırkçılık olup olmadığı ise halk tarafından tartışıla dursun, rapor göre ırkçılık giderek artıyor: İsveç'te ırkçılık var ve üstelik ırkçılık politikasının sertlik oranı, göçmen grupların ırklarına göre değişiyor.
Göçmenlere yöneltilen ırkçılığında bir skalası var!
İtalyan ya da Amerikalı iseniz; bir Uzakdoğulu ya da Latin Amerikalıya nazaran daha şanslısınız .Görüntünüz sizin bir Arap ve üstelik Müslüman olduğunuzu açıkça ele veriyorsa, biraz daha dikkatli davranmanız gerekiyor.
Genel olarak İsveçliler, kendi aralarında bile birbirlerine karşı mesafeli. Kuşkusuz, mesafeli olmak başka şey, ırkçı olmak başka şey. Bu mesafenin ardında, çoğu zaman "yabancıya karşı bir ayrım, dışlama psikolojisi"nin yattığı bir gerçek. Rapora görüş bildiren İsveçli psikologlarca, bu açıkça ifade ediliyor.
Bir yabancıyı bütün sosyal alt yapının zenginliğine, sosyal demokrat siyasetin hayata kurumsallaştırarak geçirdiği; sosyal adalet ve eşitlik prensibinin getirdiği yüzyıllık kültürel birikime rağmen kabul etmiyor.
İsveçlinin, düşüncenin ötesine, somut bir yapı gibi ortaya çıkan sosyal hakların eşitliği anlayışının işlevsel varlığına rağmen, bir yabancıyı kendi içlerine kabul etmeleri çok zor.
Akademik bilgiye rağmen temizcilik işçiliği
İsveç belediyeleri baz alınarak yapılan istatistiki araştırmalara dayanan rapora göre yüksek akademik bilgilerine rağmen, yabancılara; ya temizlik işçiliği ve hastabakıcılık, ya da inşaat işçiliği gibi düşük düzeyde iş imkanları sağlanıyor; ya da tümüyle iş kapıları kapatılıyor.
"İsveç Toplumunda Irkçı Eğilimler"in örneklerle gözler önüne serildiği raporda, genel olarak İsveçlilerin bilinçli ya da bilinçsiz olarak yabancılara ayrımcı davrandıkları yer alıyor. İsveççe'yi düzgün konuşup konuşmamalarına bağlı olarak da, yabancıları ayırdıkları ya da ayrımcı tavır takındıkları ifade ediliyor.
Raporda göçmenlere uygulanan ayrımcılığın geçici olmadığı, varolan sistemin bazı gruplara daha fazla güç verdiği ve ırkçılığı körüklediği ifade ediliyor. "Namus Cinayetleri"ne medyanın ve politikacıların yaklaşımı da ayrımcılığa örnek olarak gösteriliyor. Türkiye'de de yakından izlenen Fadime Şahindal'ın öldürülmesi olayı, raporda verilen örnek oluyor.
"İsveç Toplumunda Irkçı Eğilimler" raporuna göre, Fadime Şahindal'ın babası tarafından öldürülmesinden sonra, kadına yönelik şiddet ve cinayet; Ortadoğu ve Müslüman göçmenlerin kültürünün bir parçası olarak gösterilmeye başlanıyor.
Aynı şeyi İsveçli ya da başka bir Avrupa ülkesi vatandaşı ya da Hıristiyan kültürüne sahip biri tarafından yapıldığındaysa, cinayetin kültür ile ilişkisi olmadığı açıklamaları yapılıyor.
Bakalım, İsveç'in kafa yoracağı yeni entegrasyon politikası, artan işsizlik ve kuzeyde hızla yükselen ırkçılık eğilimini ne kadar frenleyecek!(ŞN/AD)