Caddede kaldırımlar polislere, yollarsa sinir içinde yürümeye, işlerine gitmeye çalışan vatandaşlarla dolmuştu.
Yolda Harbiye'ye doğru yürürken, bir anda hızlıca yanımdan geçen bir taksinin neredeyse altında kalıyordum. O sinirle polislere doğru ilerledim. "Kaldırımdan inseniz de yürüsek" dedim, ama elbette cevap falan alamadım...
Uzun bir yürüyüşün ardından Elmadağ'daki Divan Oteli'nin önüne geldiğimdeyse İstanbul'da gün boyunca görev yapacak 17 bin polisin nerelerde duracağını anlamış oldum.
Polis Dolmabahçe'ye giden herkesi gözaltına alıyordu
Sadece Divan Oteli ve civarında yaklaşık 500 polis vardı, işleri de İnönü Stadyumu'na, yani 1 Mayıs Korteji'nin buluşma noktası olan Dolmabahçe Meydanı'na gitmek isteyenleri engellemekti.
Engellenenler grubuna dahil oldum, Taksim Meydanı'na doğru yürümeye başladım. O sırada Dolmabahçe'den haber geldi. Polis 1 kişi de olsanız, 10 kişi de olsanız Dolmabahçeye gelen herkesi göz altına alıyordu.
Haberler böyle olunca bendeki Dolmabahçe'den yürüyüp Taksim'e çıkma hevesi yerle bir oldu elbet. Birkaç telefon konuşması sonrasında İstiklal caddesinde birkaç kişiyle buluştuk.
Kazancı'ya izin çıkıyor
Caddede baştan sona yürümeye başladık, polisler de, eylemi beklediği belli olanlar da üçerli gruplar halinde yürüyorlardı. Üç kişiden fazlası toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefetti zira...
İstiklal caddesinde insanlar gruplar halinde volta atarken Dolmabahçe'den sabahtan beri gelen gözaltı haberleri yerine, bu kez iyi bir haber geldi: Emniyet müdürleri karanfil bırakmak için Kazancı Yokuşu'nun başına kadar yürünmesine izin vermişti.
Hemen voltamızı bıraktık, Tarlabaşı tarafına geçip, meydan girişinde çiçek satan çingenelerin yanına gittik, iki buket karanfilimizi alıp, meydana doğru ilerledik. Polis bir şey sorarsa hem materyalimiz hazırdı hem sözümüz: "Müdürünüz izin verdi, Kazancı Yokuşu'na çiçek bırakacağız."
Kaldırımdan kaldırıma oyunu
Taksim meydanına geldiğimizde pek çok kişinin bizim gibi üçerli, dörderli gruplar halinde beklediğini gördük. Polis heykelin önünde bekleyen gruba bir süre sonra "Burada beklemeyin" dedi, biz de bunun üzerine dalga geçerek karşı kaldırıma geçtik, beş dakika sonra yine aynı uyarıyı alınca, bu kez iyice oyun haline getirdik mevzuyu ve yine diğer kaldırıma geçtik...
Yaklaşık 10 dakikalık bir bekleyişten sonra kendimizi yaklaşık 300 kişiyle birlikte Kazancı yokuşunun başında bulduk. Aslen fiilen Taksim meydanındaydık, ama gönül iki tur atmak istiyordu meydanda, kupa kazanmış Milli Takım edasıyla...
30 yıl sonra Taksim'de bin kişi
Gönlümüzün dileği bir kaç dakika sonra, gayet spontane bir şekilde gerçek oldu. Dolmabahçe'den polis kordonuyla yürümeye başlayan grup meydana gelince, biz de eylemci pratiğine dayanarak bir anda o tarafa doğru döndük.
Böylece fiilen Taksim meydanına girmiş olduk. Polis o anda nasıl izin verdi, ne oldu da oldu bilemiyorum, ama oldu işte: 30 yıl sonra, toplamda sanırım bin kişi Taksim meydanına çıktık. 500 bin kişi değildik belki ama başlangıç olarak hiç de fena sayılmaz...
Sonunda Taksim'de olmak...
Yaklaşık yarım saat kaldık meydanda, uzun uzun slogan attık, en güzeli "İşte Taksim, İşte 1 Mayıs"tı. Biz sloganlarımızı atarken, Kazancı yokuşundan ellerinde kara bayraklarla anarşistler de alana girdi ki, en şahanesi de oydu zaten...
Sonunda Taksim'de olmak... Meğerse o kadar travmatik ve sorunlu bir şeymiş ki kafamızda, alanda ağlayanlar bile oldu... Yaşı 1 Mayıs 77'de alanda olmaya yetenler, yetmeyenlere "Bakın burada duruyorduk, ateş buradan başladı" diye anlattılar. 77'de ateş açıldığı söylenen Intercontinantal Oteli'nde (şimdiki The Marmara) bu kez sadece meraklı turistler vardı camlardan bakan. Ama AKM binasının üzeri tüfekli nişancılarla dolmuştu. Yine de meydandaydık, çatlasınlar, patlasınlar...
Gazlara sarıldılar
Az da olsak, keyfimizi yerine getirdik, sloganlarımızı attık. Ardından yavaş yavaş ayrılmaya başladık alandan, biz ayrıldıktan hemen sonra da polis sabahtan beri içinde biriktirdiği hıncı alandakilerden almaya başladı. Malum AB normları gereği artık eskisi kadar çok cop kullanamıyorlar, öyle olunca gazlara sarıldılar.
Bir süreliğine birkaç arkadaşla birlikte kendimizi Elmadağ'daki ofisimize attık, ardından "merak kediyi öldürür" misali yeniden çıktık sokağa. Ortalık toz dumandı, yollarda insanlar ellerinde gaza karşı limonlarla yürüyorlardı.
Taksim meydanına geldiğimizde Makine Mühendisleri Odası'na polislerin gaz bombalarıyla saldırdığını öğrendik. Bu sırada İstiklal caddesine bir panzer giriyordu.
Gezi Parkı'nda birkaç otobüs asker
Hayatımıza yeni giren EMASYA gerçeği de Gezi Parkı'nda birkaç otobüs askerle vücut bulmuş oldu bu 1 Mayıs'ta.
En acıklı görüntüyse Taksim Meydanı'ndaki polis buluşma noktasındaydı. Polisler yüzlerindeki gaz maskelerini çıkartarak kendilerini bekleyen otobüslere doğru yöneldiklerinde, otobüslerden birinden çıkan bir başka polis gelen bütün diğer polisleri alınlarından öperek kutladı, "ne iyi iş yaptınız" diye...
Sonuçta ciddi sorunlu olmuş olsa da, neredeyse 30 yıl sonra Taksim meydanına çıkmış olduk...
Yorgunluktan bayılmak üzereyken, şu yazıyı yazarken aklımda birkaç soru var sadece...
29 nisan mitingi için çağrı yapan DİSK'in yeni eylem arkadaşları, mesela ADD Genel Başkan Yardımcısı Nur Serter neden yoktu eylem alanında? Hani adet değil midir? Birisi sizin eyleminize destek verirse, siz de onların eylemlerine destek vermez misiniz? Nur Hanım neden gelip gaz yemedi bizlerle birlikte mesela?
Bir de Muammer Güler var aklımda, İstanbul'u sabahtan itibaren felç eden ve böylece Hürriyet gazetesi tarafından bile istifaya davet edilen vali bey bugünün ardından nasıl oluyor da halen "izin verseydik, trafik felç olurdu" diyebiliyor?
İnsan işte, sorup duruyor...