Yatırımcı, Ankara ve İstanbul'da üst düzey yöneticilerle uzun süren özel görüşmeler yapmış. Bu görüşmelerin sonunda anlaşma sağlanmış. Park Oteli bildiğim kadarıyla bir özel mülkiyet. Satış işlemlerinin kamuyu neden ve nasıl ilgilendirdiğini, kamunun neye aracılık yaptığını anlayamadım.
Kamunun kapalı kapılar ardındaki görüşmelerle imar ayrıcalıkları ve haksız kazanç yaratmaması gerekir. Ancak yatırımcının Park Otel konusundan sonra Salıpazarı'ndaki Antrepolar'ı da satın alabileceğini belirtmesi bu olayı çok daha da ilginç hale getiriyor...
Uluslararası sermaye grubunun ikinci girişimi, yani kentin içinde işlevsiz kalmış alanlarını kamunun çıkar sermayesine açma girişimi herkesi ilgilendiriyor.
Bu noktada sorulması gereken soru şu: Bu kamu alanlarında yatırımcıların amaçları mı, kentin kullanım amaçları mı öne çıkacak?
Çıkar sermayesi, doğal olarak kendi amaçlarını ön plana çıkarır. Ancak çıkar sermayesinin amaçları kentin gelişimi açısından yeterli değildir. Kamu bağımsız bir işlev yerine getirmedikçe kent hayatı "oksijensiz kalmış bir beyin" gibi dumura uğrar.
Kent, midesiyle değil beyniyle düşünmek zorunda!
Kentin amaçlarını, kamu mekanlarını çıkar sermayesinin amaçlarına terk ederek İstanbul başarılı bir yönetim sergileyemez. Yatırımcılar bu alanlara dair kullanım amaçları belirlendikten sonra elbette ki devreye girebilirler. Ancak önce kentin ufuklarının geliştirilmesi gereklidir.
Bu nedenle, İstanbul gibi bir kent dar bir bakışa, bir ilgi grubunun kendi fikirlerine ve amaçlarına teslim olmamalı, ortak yaşam alanının zenginleştirecek bir biçimde kendi amaçlarını belirlemelidir.
Bu noktada mimarlar ve kültür insanları ufuk açıcı bir rol oynamalıdır. Kentlilerin refah seviyesini geliştirmek için kamu ile profesyonellerin ilişkisi de modernleşmelidir.
Çıkar sermayesinin, yani alışveriş merkezleri, turizm, kongrecilik, konut üretimi gibi sektörel ilgi gruplarının da istikrarlı, hedeflerini belirlemiş, profesyonellikten yararlanan demokratik bir yönetim içinde çok daha başarılı bir rol üstlenmesi mümkündür.
Kamunun dönüşümü içinde mimarlık nasıl yer alacak?
Antrepolar, gazhaneler gibi kamu mekanlarının dönüşümü basit bir restorasyon veya yeniden işlevlendirme işi değildir. Bu nedenle mimarlık resmi sektöre veya yatırımcılara bağımlı olarak gerçekleşen bir işlev olamaz. Profesyonellik kentin kamu alanların kullanım amaçlarını belirlemek için bağımsız bir işlev görmelidir. Fiziksel mekana dair öneriler kentin amaçlarını, ufkunu geliştirecek bağımsız bir alanda geliştirilmelidir.
Ana sorun kamu alanlarındaki değişim ihtiyacının kimler tarafından ve nasıl tanımlanacağıdır: Çıkar sermayesi kendi başlarına kentin amaçlarını tanımlama işlevini yerine getiremez.
Profesyonellik kamu tarafından temsil edilen ancak kentin ufkunu geliştiren açık, bağımsız bir alana taşınmalıdır.
Profesyoneller, fikir üreticileri olarak informel kanallarla kamu karar süreçlerine katıldıkları, çıkar ve ilgi grupları gibi kendi kamu yararlarını temsil ettikleri ölçüde çıkar sermayesinin güdümüne (patronajına) girerler. Bu durumda "kent ne kazanacak" perspektifinin yerini "kim ne kazanacak" perspektifi alır. Bundan yalnızca profesyonellik değil, herkes zarar görür.
Mimarlık çıkar sermayesi, sektörel vizyonlara bağımlı hale gelirse dar bir profesyonellik alanına sıkışır. Bu vizyonlar mimarlığın kente kazandırabileceklerini temsil etmeye yeterli değildir.
Bir kentin gelişmesinde çıkar sermayesine, hizmet üreticilerine, müteahhitlere, işletmecilere elbette ki ihtiyaç bulunur. Ancak kamu alanlarının kullanım amaçlarının belirlenmesinde, tanımlanmasında, kararların oluşturulmasında mimarlığın da içinde yer aldığı kültür sermayesi bağımsız bir rol oynamak zorundadır.
Kamu mekanlarının yeni kullanım amaçlarını tanımlayacak yaratıcı bir düşünce geliştirme zemininin varlığı profesyonelliğin gelişimi için olduğu kadar kentin gelişimi için de gereklidir.(KG/EÜ)