Bu ay başında son araştırmalarının sonuçlarını yayınladılar. Araştırmaya göre, İzmir'de İşkenceyi Önleme Grubu'nun etkinliklerinin başlamasından sonra, işkence ve kötü muameleye ilişkin dava başvurusu sayısı, beş kattan fazla artmış durumda. Üstelik bu davaların büyük bir bölümü de grubun girişimiyle açılmış. Bu oran, İÖG çalışmalarının ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.
"Yasalar cezalandırmaya yeter"
Ancak en büyük sorunlardan biri, işkence ve kötü muameleyle ilgili açılan davaların sonuçları. Gruptan Avukat Nalan Erkem, Adalet Bakanlığı'nın kendi istatistiklerine göre, cezayla sonuçlanan işkence ve kötü muamele davalarının oranının yüzde on civarında olduğunu söylüyor. Oysa diğer davalarda bu oran neredeyse sürekli olarak yüzde 49-50 aralığında gerçekleşiyor.
Erkem, yargının kendini gözden geçirmesi gerektiğini söylüyor. "Yasalarda olumlu değişiklikler var. Düzenlemeler, mevcut yasalar ceza için yeterli. Yeter ki cezalandırma niyeti olsun."
Delil toplama kilit öneme sahip
Bu sonucun en baskın nedenlerinden biri de delillerin toplanması süreci. Erkem, "Deliller mağdurun vücudunda, ruhunda. Delillerin bir an önce toplanması gerek. Ama bu gerçekleşmiyor. Deliller hızla ve etkinlikle toplanmadığı için, failler cezasız kalıyor. Temel neden bu" diyor.
Delillerin toplanmasını iyileştirme konusunda İÖG'nin etkinliklerinden biri de, davalarda olay yerinde keşif talebi. Erkem, çarpıcı bir olguya dikkat çekiyor: "Bize gelen 600 başvurunun neredeyse tümünde, savcılıktan olay yerinde keşif talep ettik. Gözaltı sürecinde, normalde nezarethaneye gidilir. Özel odalar olmaz. Ancak mağdurlar, bütün ayrıntılarıyla özel bir mekanı tasvir ediyorlar. Bunun yerinde görülmesi gerekir. Ama hiçbir başvurumuz kabul edilmedi."
Baroya dönmeye hazırlanıyorlar
Grup, bugünlerde İzmir Barosu'na geri dönmeye hazırlanıyor. Yaklaşık 10 gün önce başlattıkları imza kampanyasıyla, Baro Genel Kurulu'nun toplanmasına çalışıyorlar. Genel kurulun toplanabilmesi için bin imza gerekiyor. Şimdiye kadarsa 500 civarında imza toplanmış durumda. Kısacası, gidişat iyi.
Nalan Erkem, Genel Kurul'un temel gündeminin bir soru olacağını söylüyor: "Bu tür grup, proje, çalışma etkinliğine Baro bünyesinde devam etsin mi, etmesin mi?" Eğer bu sorunun yanıtı Genel Kurul'daki oylarla olumlu olarak verilirse, çok şey değişecek. "Bu karar bundan sonraki yönetimleri de bağlayıcı olacak" diyor Erkem.
Baro işkencenin farkına varınca, işler değişiyor
Baro içinde olmanın neden bu kadar önemli olduğunu sorduğumuzda, etkinliğin öncelikle Baro içinde sürmesi gerektiğini söylüyor Nalan Erkem. "Bu bir hukuksal mücadele. İşkencenin yapıldığı yere, verilere, mağdurlara ulaşma şansı en çok avukatlarda. Dolayısıyla bunları gerçekleştirme olanağı en çok barolarda var. Temel görev barolara düşüyor."
Ardından, bu tür bir etkinliğin, baroyu nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. İÖG, yaklaşık 3 yıldır, hukukçular için bir CMUK servisi yürütüyor. Avukatlara CMUK müdafi eğitimleri veriyorlar. Bunun sonucunda, birçok davada daha önce böyle bir duyarlılık yokken, "CMUK avukatı artık önce işkence var mı, yok mu diye bakmaya başladı" diyor Nalan Erkem; "Böylece olayların varlığı Baro'ya taşındı. Bu konuda farkındalık çok önemli. Tıpkı kanser gibi, farkında olunca olaya buna göre yaklaşmaya başlanıyor. Böylece failin cezalandırılmasının önü açılıyor."
Baro yönetimlerinin derdi ne?
Nalan Erkem, İzmir'deki çalışmalarının, diğer baroları nasıl etkilediğinden söz ediyor. "Diğer barolarda insan hakları komisyonları kuruluyor. Bunlara materyal ve eğitim sağlıyoruz" dedikten sonra Diyarbakır'daki somut gelişmeden söz ediyor: "Diyarbakır Barosu böyle bir grup kurdu, çalışmalarını sürdürüyor. Bu grubun kurulmasından önce, yıllık başvuru sayısı ortalama 7-8 iken, gruptan sonraki birkaç ay içinde 28 başvuru oldu. Bu oran, barolardaki etkinliğin ne denli önemli olduğunu gösteriyor."
"İstanbul Barosu'nun Yücel Sayman'ın başkanlığı dönemindeki işkenceyi izleme grubu da bizden sonra kuruldu. Ama yönetim değişikliğinden hemen sonra, bu grup da kapatıldı."
Baro yönetimlerinin bu tür etkinliklere karşı neden kapatma yoluna gittiğini sorduğunuzda, Nalan Erkem "İşkenceye karşı olduklarını söylemelerine karşın, yönetime geldiklerinde ilk iş bu grupları kapatmak oluyor. Bunun altında devletle iyi geçinme çabaları olabilir. Baroyu bir kamu kurumu olarak görüyorlar. Baro kamusal önemi olan bir kurumdur, ama her şeyden önce bir hukuk örgütü, hukuksal alanı yönlendirmesi gereken bir örgüttür" diyor.
İlk iş yaygınlaşmak
İÖG, şu an Baro'ya geri dönmek için çabalıyor. Baro içinde sürekli bir komisyonun oluşumunun ardından yaygınlaşmak gelecek. Daha fazla avukat desteği sağlamaya çalışacaklar. Bütün baroların böyle bir komisyona sahip olması gerektiğini düşünüyorlar. Üzerinde çalıştıkları bir başka hedef de, İngiltere'de olduğu gibi, karakolların sivil denetime açık hale gelmesi.
Bir yandan işkence davalarının kendisiyle ilgileniyor, bir yandan araştırma yürütüyor, bir yandan da eğitim verip materyal hazırlıyorlar. "Bu iş inanç, gönüllülük, yürek gerektiriyor" diyor Nalan Erkem. "Özellikle mağdurlara güven vermek çok önemli."
Bu yolda, sivil toplumla da yakın çalışıyorlar. İnsan Hakları Derneği, Mazlumder, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Adli Tıp Uzmanları ve Tabip Odaları sürekli bağlantıda oldukları sivil toplum kuruluşları. Erkem, "Özellikle Adli Tıp Uzmanları ve Tabip Odaları'nın tıbbi bilgilendirme de büyük katkısı oluyor" diyor. Yurtdışı sivil toplum kuruluşlarıyla doğrudan çalışmaları yok. Ancak bu kuruluşlar, İÖG'nin araştırma sonuçlarını sık sık referans olarak kullanıyorlar.
Sürekli araştırma
Grup, Baro'nun içinde olsa da olmasa da, etkinliğini sürdürüyor. Son araştırmaları kendi etkinliklerinin ölçümü üzerineydi. Önümüzdeki günlerde sonucunu açıklayacakları bir başka araştırmayı da sürdürüyorlar. Bu çalışmalarda üniversitelerle de yakın işbirliği içindeler.
Yayınlananların yanı sıra, henüz yayınlanmamış çalışmaları da var: Son 10 yılın ceza dosyalarını tarayarak mevzuatın nasıl değiştiğini, avukatın, hakimin, savcının nasıl davrandığını inceliyorlar. Temel amaç, hukukçuların işkence ve kötü muameledeki payını görebilmek.
Bir başka çalışma da son dönemin mevzuat incelemeleri ve buradan yola çıkarak getirilen çözüm önerileri. Bu çalışma basılmaya hazır bir kitap olarak bekliyor. (TK/YS)