İnsan hakları savunucuları, işkence vakalarında, soruşturma makamlarının delillerin karartılması şüphesini görmezden geldiğini vurguluyor. Oysa, delillerin toplanması, işkencenin cezasız kalmaması için kilit öneme sahip.
Basına yansıyan haberlere göre, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın Yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 100. maddesi gereğince 'delillerin durumu ve karartılması' nedeniyle tutuklanması, aynı refleksin neden işkence davalarında delillerin karartılması olasılığına karşı gösterilmediği sorusunu gündeme getirdi.
Akdöl, bianet'e, adli kolluk kurumunun gerekliliğinden söz ederken, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Eren Keskin de, sorunun bir yargı bağımsızlığı sorunu olduğuna işaret etti.
Yine İzmir İÖG'den Avukat Nalan Erkem, şubatta bianet'e şunları söylemişti:
"Deliller mağdurun vücudunda, ruhunda. Delillerin bir an önce toplanması gerek. Ama bu gerçekleşmiyor. Deliller hızla ve etkinlikle toplanmadığı için, failler cezasız kalıyor. Temel neden bu.
"Bize gelen 600 başvurunun neredeyse tümünde, savcılıktan olay yerinde keşif talep ettik. Gözaltı sürecinde, normalde nezarethaneye gidilir. Özel odalar olmaz. Ancak mağdurlar, bütün ayrıntılarıyla özel bir mekanı tasvir ediyorlar. Bunun yerinde görülmesi gerekir. Ama hiçbir başvurumuz kabul edilmedi."
Keskin: İşkenceyi soruşturmayanlar da sistematiğin bir parçası
Eren Keskin, "Savcılık ya da mahkemeler, başka olaylarda delillerin karartılması gerçeğini dikkate alabiliyor" diyor. "Ama işkencede delillerin kararmasının kesin olduğu bilinmesine karşın, bu tür kararlar alınmıyor. Bunlar işkencenin bir devlet politikası olmasıyla ilgili."
"Sorumlular sadece işkenceyi uygulayanlar değil, işkenceyi belgelemeyenler, soruşturmayanlar. Hepsi bu sistematiğin parçaları durumundalar."
Akdöl: Adli kolluk gerekli
Akdöl, işkenceyle ilgili soruşturmaların, genelde, ancak mağdurların doğrudan şikayeti üzerine açıldığını söylüyor:
"Eski kanunda, memurlar için, bağlı bulunduğu mülki amirden tahkikat açılmasına dair izin gerekiyordu. Yeni Türk Ceza Kanunu'na göreyse, savcılık resen, doğrudan soruşturma açma hakkına sahip.
"Mağdurlar savcılık önüne çıktıklarında işkence, kötü muamele gördüklerini ifade ediyor. Savcılığın bunu bir ihbar kabul edip soruşturma açması gerek. Oysa, genelde, mağdurların doğrudan şikayeti üzerine soruşturma açılıyor."
Akdöl, delillerle ve genelde işkenceyle ilgili soruşturmalarda, bütünsel bir yaklaşım gerektiğini söylüyor; adli kolluğun yeniden gündeme gelmesini öneriyor:
"Ceza hukukunda soruşturma savcılıktadır; kollukta değildir. Kolluk araçtır. Esas yürütücü savcılıktır. Adli kolluk tartışması da asıl bununla ilgilidir. Konusunda uzman olan, delil toplama, adli tıp, soruşturma alanlarında uzmanlığı olan bir ekipten söz ediyoruz. O zaman işkence, kötü muamele sorunları da kısmen daha rahat ele alınabilir. Çünkü soruşturmada daha yetkin bir kadro olacaktır.
"Türkiye'de savcılar, genellikle, kolluktan gelen bilgiye göre soruşturma talimatı veriyor. Soruşturmalar da fiilen kolluğun elinde kalıyor. Oysa savcının doğrudan işin içinde olması, olay yerine gitmesi gerekiyor. Üstelik yasaya göre, sanıkların sadece aleyhine değil, lehine de delil toplanabilmesi gerekiyor."
Eren Keskin ise "adli kolluğun gündeme getirilmesinin önemli olduğunu" söylüyor, ancak, sorunun daha köklü olduğuna işaret ediyor.
"İşkenceye dair özel bir düzenleme olmalı. İşkence yaptığına dair deliller bulunan kişilerin tutuklu olarak yargılanması gerekir. Bırakın işkenceyi, kolluk kuvvetleri yaşam hakkının ihlalinde dahi tutuksuz olarak yargılanıyorlar."
"Her şeyden önemlisi, gerçek, cesaretli hukukçulara ihtiyaç var. İşkenceye karşı açık tavırlı pek fazla savcı görmedim. Bu da yargının bağımsızlığıyla ilgili. Yargı kendini bağımsız göremiyor."
Tutuklama ve adli kontrol koşulları
Mehmet Akdöl, yeni TCK ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda (CMK) tutuklama işlemlerinin nasıl düzenlendiğini şöyle özetliyor:
"CMK, kaçma şüphesi, delillerin karartılması şüphesi, zanlının suç işlediğine dair belirgin, makul bir şüphe olduğunda tutuklama yapabilirsiniz, diyor.
"Yeni TCK'yse, başka kanunların da olduğu 10-12 maddeye atıfta bulunarak, 'sanık bunlardan dolayı suç şüphesi altındaysa, suç işlediğine dair kuvvetli şüphe var sayılır' diyor.
Tutuklama koşullarına gelince, cezası bir yılın altında olan suçlarda tutuklama yapılmaz. Şüpheliye isnat edilen suçun belirttiği ceza sınırına göre belli oranlarda tutuklama yapma kısıtı var. 18 yaş altında bu sınırlar daha da aşağıda."
Akdöl, tutuklamanın yanı sıra, yasada varolmasına karşın pek uygulanmadığını söylediği, "adli kontrol" düzenlemesine de dikkat çekiyor:
" Tutuklama yerine adli kontrol tedbirleri uygulanabilir. Şehir dışına, yurtdışına çıkış yasağı, ehliyete, pasaporta el konması, çalışma yasağı gibi." (TK/EK)