Mahkemenin iddia heyetinde yer alan Türkiyeli iki aydın, Ömer Madra ve Turgut Tahranlı, bianet'e yaptıkları değerlendirmede Irak Dünya Mahkemesi'nin dünya aydınlarının kendi aralarında, kendi kendilerine konuşacakları, bir oluşumdan çok farklı bir girişim olduğunu vurguluyorlar.
Irak Dünya Mahkemesi'nin, Nüremberg mahkemeleriyle başlatılan, insanlığa karşı suçları uluslararası vicdanda cezasız bırakmama tavrını sürdürdüğüne dikkat çekiyor, Tarhanlı ve Madra.
İstanbul oturumunun iddia heyetinde yer alan Ömer Madra ve Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, yargısal bağlayıcılığı bulunmayan mahkemenin iki önemli özelliğine dikkat çekiyor:
* Gücün hükümranlığının kabul edilmeyeceğini göstermesi.
* Zaman içinde oluşan insan hakları kültürünün devamı için vazgeçilmez olması.
Barışı yaşam yok olmadan önce sağlamak
Ömer Madra, mahkemenin önemini Bertrand Russell'ın dünya barışı ile ilgili sözlerine gönderme yaparak açıklıyor.
Russell'ın "Dünyada uzun bir süre yalnızca zararsız varlıklar yaşadı. Ancak evrim süreci öyle bir hal aldı ki Neron'lar, Cengiz Han'lar ve Hitler'ler ortaya çıkardı. Şu anda yaşananlar geçici bir kabus, zamanı gelince, dünya tekrar hayat denen şeyi kaldıramayacak ve barış yeryüzüne dönecek" dediğini anımsatan Madra, şöyle diyor:
"Russell'ın sözlerini haksız çıkarmak hepimizin görevi."
Irak Dünya Mahkemesi, ABD ve müttefiklerinin Vietnam'da işlediği savaş suçlarını soruşturan ve yine sivil bir girişim olan Russell Mahkemesi'nden esinleniyor.
Russell Mahkemesi'nin oluşumunda önemli rol oynayan Ken Coates, Irak Dünya Mahkemesi'nin de iddia heyetinde yer alıyor.
Tarhanlı: Amaç siyaset yapıcılara baskı ve hukuka davet
Irak Dünya Mahkemesi'nin uluslararası hukuk açısından önemini sorduğumuz Turgut Tarhanlı, mahkemenin yaygın anlamıyla yargılama, hüküm ve infaz aşamalarından oluşan klasik yargı usulü çerçevesinde düşünülmesinin yanlış olduğunu belirtti.
Bir sivil toplum girişimi olan mahkeme kararlarının yasal bağlayıcılığı olmasa da iddia heyeti ve vicdan jürisinden oluşan yargı formatını kullanmasının amacı, ABD başta olmak üzere, siyasetçiler üzerinde uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde baskı uygulamak ve onları hukuka uymaya çağırmak.
Tarhanlı'ya göre, siyasetçilere içinde olduğumuz düzenin sınırlarını hatırlatmaya yönelik mahkemeyi, Uluslararası Ceza Mahkemesi'yle (UCM) karşılaştırmak, "çok da anlamlı değil".
Ömer Madra da, nihai oturumun yanı sıra, bugüne kadar yapılmış olan oturumların tarihi kayıt değerlerinin yadsınamayacağını belirtti. Bu bağlamda, mahkeme içinde yaşadığımız anda egemenleri hukuka davet etmesinin yanı sıra, gelecek kuşaklara da yönelik.
Mahkemenin dayandığı uluslararası hukuk anlayışı nedir?
Ömer Madra, ABD'nin tek taraflı saldırısını 1648 Westphalia anlaşmasıyla kurulan devletler sisteminin ve uluslararası hukuk anlayışının "temeline dinamit koymak" olarak nitelendirdi.
"Irak saldırısı sırasında göz ardı edilen uluslararası kurumlardan en çok göze çarpanı ise Birleşmiş Milletler (BM). İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında kurulan BM'nin kuruluş antlaşmasının devletlerin egemen eşitliği konusundaki maddesi, Irak Savaşı'nın ilan edilmesiyle çiğnendi.
"ABD'nin Irak savaşı öncesinde yayınladığı ulusal güvenlik stratejisinin bir parçası olan önleyici savaş anlayışı, BM kuruluş antlaşmasının 51. maddesi olan meşru müdafaa ilkesini de çiğniyor."
Irak Dünya Mahkemesi, dayandığı ilkeleri açıkladığı resmi metninde, görevlerini şöyle sıralıyor:
* ABD hükümetinin Irak savaşını başlatmakla işlediği suçları araştırmak
* Saldırı sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçlarını, işgal hukukuna, insancıl hukuka ve insanlığa karşı işlenen suçları, soykırım iddialarını araştırmak.
* Yeni Emperyal Dünya Düzeni konusunu soruşturmak ve teşhir etmek
ABD ve yeni uluslararası ilişkiler
Madra da, Tarhanlı da, ABD'nin güce dayalı politikasının uluslararası hukuk açısından kabul edilemezliğinin altını çiziyor.
Madra, ABD'nin reddettiği uluslararası antlaşmalardan da örnekler veriyor.
"* Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin oluşumunu onaylamadı.
* 1972'den beri geçerli olan ve nükleer silahların yayılmasını önleyen ABM (Antibalistik Füze) antlaşmasını imzalamadı.
* İnsan hayatının geleceği açısından çok tehlikeli bulunan küresel iklim değişikliğini durdurmaya yönelik Kyoto antlaşmasını da imzalamadı.
* 1967 tarihli, uzayın silahlanmasına karşı antlaşmayı da ihlal ettiğine ilişkin kanıtlar var.
İnsan hakları mirasını devam ettirmek
Irak Dünya Mahkemesi'ni Nuremberg Mahkemeleri ve Russell Mahkemesi ile başlayan bir uluslararası yargı geleneğinin devamı olarak görmek mümkün.
Turgut Tarhanlı, uluslararası hukukun önemini ve bağlayıcılığını vurgulamak için Nuremberg Mahkemeleri'nde savcılık yapan ABD'li Robert Jackson'ın sözlerini anımsatıyor:
"Bugün burada hüküm verenler, bir gün benzer mahkemeler tarafından yargılanabilir"
Nuremberg Mahkemeleri'nin yargı koltuğunda yer alan ülkelerden ikisi ABD ve Britanya'ydı. ABD Başkanı George W. Bush ve Britanya Başbakanı Tony Blair'se Irak Dünya Mahkemesi'ne sanık olarak çağrıldılar.
1945-46'da Almanya'nın Nuremberg kentinde toplanan mahkemeler, Nazi döneminin aralarında Hermann Göring, Rudolf Hess, Alfred Jodl, Joachim von Ribbentrop'un da bulunduğu savaş suçlularını yargılamış ve mahkum etmişti. Mahkeme, uluslararası ceza hukukunun gelişiminde önemli bir kilometre taşı olarak niteleniyor.
Ömer Madra da, Irak Dünya Mahkemesi'nin esinlendiği Russell Mahkemesi'ne gönderme yaparak, bu tür girişimlerin insan hakları mirasının devam ettirilmesindeki öneminin altını çiziyor.
"Russell Mahkemesi'nin hukuki bağlayıcılığının olmaması, tarihi kayıt ve kamuoyu vicdanının sesini duyurması açısından önemini azaltmamıştı."
İngiliz düşünür Bertrand Russell'ın çağrısıyla Vietnam savaşı sonrasında kurulan Russell Mahkemesi, Amerika'yı Vietnam, Kamboçya, Laos saldırıları sırasında işlediği savaş suçları dolayısıyla yargılamıştı.
1967'de iki oturumda, ABD ve müttefiklerini yargılayan mahkeme, ABD'yi Vietnam halkına karşı soykırım uygulamaktan oybirliğiyle suçlu bulmuştu. Dünya çapında ilgi görmesine karşın, ABD yaygın medyası tarafından "etkisiz, önyargılı ve gösteri mahkemesi" olarak nitelendirilmişti.
Mahkemenin üyeleri arasında, Russell'ın yanı sıra, Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Peter Weiss gibi aydınlar bulunuyordu. Üyelerden biri de, Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) başkanı Mehmet Ali Aybar'dı. (EK/TK)