Kırılan kapımızı yaptırdığımız, gidenlerin geri gelmeyeceğini bildiğimiz ve başından beri "cana değil mala gelsin" diyenlere kafa sallayarak katıldığımız için ben de olayın kendisini bırakıp dolayısıyla yaşanan konuşmaları düşünmeye başladım.
Görünen o ki, evimize kimin girdiği konusunda birbirinden farklı tespitler mevcut.
Benim Annem 78'li Kadınlardan
12 Eylül sürecini, ve o süreç öncesindeki yoğun ve çeşitli açılardan şiddetli siyasi ortamı, kadın olarak yaşamanın ne demek olduğu şimdilerde konuşulur olmaya başladı.
Tanıklık olduğum ise; kenarından köşesinden anladığım kadarıyla sürecin sancıları devam ettiği için konuşmaların çok kolay olmadığı ve doğrudan sorulan soruların çok da verilebilir cevapları olmadığıdır.
O konuşmalardan birinde bana yöneltilen "78'li bir annenin kızı olmak senin için ne demek?" sorusunu, annemin siyasi geçmişinin ve 12 Eylül sürecini yaşamış olmasının izdüşümlerinin hep ansızın ortaya çıktığını ve başka durumlara olan tepkilerinde kendisini gösterdiğini fark ederek yanıtlamıştım.
Şimdi tekrar aynı soruyu cevaplasam sanıyorum hırsızlık olayına ilk tepkisini de verdiğim örneklerin arasına eklerdim.
Evinin soyulduğunu kapıcının telefonuyla öğrenen annem, kendisinin İstanbul dışında olduğunu, durumu kontrol etmeleri için çocuklarını eve yolladığını anlatmak ve eve yolladığı çocuklarının yalnız kalmasından duyduğu rahatsızlıkla onlara eşlik etmesini rica etmek arkadaşını arayan annem, o telaşla "Koş, evimize polis girdi" diye kestirmeden anlatmış olayı.
Arkadaşının cevabı ise "Hırsız girdi mi demek istiyorsun?" olmuş.
Biz de eve geldiğimizde çekmeceleri açılmış ve içindeki kağıtları yerlere atılmış bulduk zaten.
Yeni avukatlar ise "suçlu tiplerini" biliyorlar
Biz annemin tespitine rağmen polisi aradık ve tam on iki saat sürecek bekleyişimize başladık. Bekleyişin çok da olağandışı bir yanı yok...
Gösteri olsa sivil başına üç polis düşen İstiklal caddesinin bir sokak altına gönderilecek polis bulunamadığı ve dolayısıyla kapının yapılması için marangoz çağıramadığımız için annem ve kardeşim o akşam kırık ve kapısı kapanmayan evde uyudular.
Ancak evin o alt üst halini çok fazla görmek istemediğimiz için bekleyişin bir kısmını apartmanın merdivenlerinde oturarak geçirdik ve o sırada ofisi bir üst katımızdaki avukatın hırsızları gördüğünü ve gerekirse şahitlik yapacağını söylediğini duyduk.
Neyi, ne kadar gördüğünü anlamak için de kendisine ziyarette bulunduk.
"Geçmiş olsun, İstanbul'da ne kadar güvensiz artık" gibi giriş cümlelerinden sonra ben avukat bey'e tam olarak ne gördüğünü sordum; o da asansörle yukarı çıkarken evden çıkan iki kişi gördüğünü söyledi.
Tiplerini tarif etmelerini istediğimde ise, söyleyeceği şeyi anlamamı bekleyen bakışlarla "Valla Kürt'tüler" dedi.
Sadece o kadar; ve sonra da daha fazla soru sormayacağımdan emin olmanın rahatlığıyla oturduğu koltukta arkasına yaslandı.
Ben de karşılık olarak sadece "ne demek o?" diyebildim ve avukat bey Türk olan, ya da olduğunu sandığı insanlar arasında her şeyi anlatacağını düşündüğü için cümleciğin sorgulanmasının huzursuzluğuyla önce doğruldu, sonra da "Valla hanımefendi biz avukatız ya, yakından tanıyoruz suçlu tiplerini tabii" diye açıklamaya başladı, benim anlamayı reddettiğim bir önceki cümlesini.
Konuşmanın sonunda gelinen nokta, yani avukatın birisiyle göz göze geldiğini söylediği iki hırsız hakkında alabildiğim tanımlama şudur:
"Esmerdiler, kısa boylu ve kemikliydiler."
Avukat bey'in Kürt ve Türk kemik yapısı arasındaki farkı anlatma olasılığını göze alamadım ve ofisinden hızla çıktık.
Algıda seçiciliğin sonuçları vahim olabiliyor
Evimize gerçekten kimin girdiğini öğrenemedik ve sanırım hiç bir zaman da öğreneceğimiz yönünde bir umudumuz yoktu.
Ancak şahit olmaya gönüllü avukat bey'in derin tespitleri eğer hırsızlar onun şahitliğiyle yakalanacaksa hiç yakalanmasın daha iyi dedirtecek yönde.
Açıklamalarının komikliğe varan önyargılılığı bir yana, tespitlerini "biz avukatlar" diye genelleyerek desteklemesi ve "hırsızlar Kürt idiler" derken gözlerime ortaklık arayarak ve hatta bekleyerek bakması gerçekten çok korkutucu.
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) ırkçılık ve önyargılar hakkında yapılan testler algıda seçiciliğin boyutlarının ne kadar vahim olabileceğini gösteriyor.
Kendilerine resim gösterilen ve elinde silah tutan kişilerin resimlerine ateş etmeleri istenen deneklerden beyaz ABD'liler, ağırlıklı olarak ellerindeki objeyi silah sandıkları silahsız siyah ABD'lilerin resmine ateş etmiş; silah taşıyan beyaz ABD'li resimleri ise çok daha az hedef olmuş.
Gerçi şu sıralarda algıda seçiciliğin, ırkçı veya etnik ayrımcılığın ve kendisinden farklı olanı düşman ve potansiyel suçlu olarak görmenin sonuçları için uzağa bakmaya da gerek yok sanırım...(EK/EZÖ)