Herhalde her iki sözcüğün seksapelinin yüksek olduğunu varsayıyordu bu sayfaları yapanlar. Ben ise, Leonardo'nun İstanbul'a gelip gelmediği araştırmamda çuvallamıştım.
Üniversitede "İnternet Destekli Gazetecilik" dersi vermenin getirdiği yükümlülükle, bütün bir dünyayı izlemek zorunda olmak, aslında hem keyifli, hem de yorucu oluyor.
Konu "gazetecilik" olunca, siyasetten bilgi teknolojilerine, uluslararası ilişkilerden ekonomiye kadar her alanda bir şeyler okumak zorundayım. Bir yanda Türkiye Büyk Mllet Meclisi (TBMM) Başkanı'nın neler yaptığını izlerken, 100 dolarlık diz üstü projesini izlemek gerekirken, öbür tarafta Cezayir Soykırımı tartışmalarının aldığı şekli ya da Çin Merkez Bankası'ndaki dolar rezervlerinin bir trilyon doları geçmesinin ima ettiği sarsıntıları izlemek kolay değil.
Üstüne üstlük, bütün bunları yapabilmek için çok iyi İngilizce bilmek artık yetmiyor, Rusça, Çince, Japonca ya da Portekizce'den de anlamak gerekiyor.
Bundan 10 yıl önce bunlardan bahsettiğimde yüzüme aval aval bakılıyordu. Altı yıl önce ise bir öğrencim, "Hocam, İnternet'ten önce gazeteciler nasıl çalışıyordu?" diye sormuştu.
Sorguya çekilmiş gibi hissetmiştim. Şimdiki öğrencilerim, böyle bir soruyu akıllarına getirmiyor bile, öyle ya, internet kullanmadan gazetecilik yapılabilir mi?
10 yıla 3 ay kaldı
İnternet, Türkiye'de herkesin erişimine, 1996 Eylül'ünde açıldı. Neredeyse 10 yıl oldu. İnternet'in ilk yılları, arama motorlarının henüz pek olmadığı, olsalar bile pek işe yaramadıkları yıllardı.
Üstüne üstlük, arama motorlarının hemen hiçbiri, İngilizce dışında pek bir şey bulamıyordu. Sayfaların yüzde 90'ının İngilizce olduğu söyleniyor, ya da bu bahanenin arkasına saklanılıyordu.
Arama yapabilmek için de "Boole Mantığı" adı verilen matematiksel bir kavramı da bilmek gerekiyordu. İki sözcüğün birden bulunduğu sayfalar için, iki sözcüğün arasına "and" yazmak gerekiyordu. Aksi taktirde arama, "veya" mantığına göre yapılıp, iki sözcükten herhangi birinin bulunduğu sayfalar önünüze dökülüyordu.
Arama motorları da, İnternet sunucusunda tutulan "endeks" sözcüklere bakarak arama yapıyordu. Sayfanızda ne olursa olsun, izleyicileri çekmek için devasa endeks dosyaları yapılıyordu. Bu nedenle, 1998'de yaptığım "Leonardo" ve "Constantinople" aramasında bir sürü pornografik sayfa çıkmıştı.
Herhalde her iki sözcüğün seksapelinin yüksek olduğunu varsayıyordu bu sayfaları yapanlar. Ben ise, Leonardo'nun İstanbul'a gelip gelmediği araştırmamda çuvallamıştım. Sonraları arama motorlarının, bu gibi araz durumlara göre tedbir aldığını söylememe gerek yok.
Kıbrıs ve gazetecilik
İnternette arama yaparken kavram kullanma önemli. Daha önceki bir yazımda "news" ve "home" diye arama yapmanın getirdiği sayısal felaketleri anlatmıştım.
Cins isimler ile yapılan aramalar, genellikle zorluk yaratıyor. Özel isimler (tabii ki Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika ya da Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD)i siyasi düşünür Zbignew Brjzinsky'nin isminin nasıl yazıldığını bilerek) ve kavram isimleri çok daha başarılı sonuç veriyor.
Bir öğrencim, Türk ve Yunanlı genç gazetecilerin birlikte çalıştığı bir grupta araştırma yapıyordu. Bir gün, bütün gece araştırıp doğru dürüst bir şeyler bulamamanın getirdiği sıkıntıyla geldi.
Konu, "Kıbrıs meselesinde her iki tarafın gazetecilerinin ön yargılı bakış açısı" idi. Aramayı "Cyprus", "newspaper" ve "prejudice" sözcüklerini kullanarak yapmış ve işe yarar bir malzeme bulamamıştı.
Tabii ki bu sonuca ulaşmak için bütün gece okuma yapması gerekmişti, sonuç sıfır. Beraberce bir arama yaptık. Benim aklıma "ön koşullanma" karşıtı olan "bias" sözcüğü gelmedi, aramayı "Cyprus", "journalism" ve "prejudice" kullanarak yaptık.
Yüzü güldü, ama ben de ilk sayfalarda "bias" sözcüğünü görmüş oldum. Aynı aramayı "bias" ile yaptığımızda, önümüze bir dizi ciddi ve akademik malzeme geldi. Burada kritik olan, "newspaper" yerine "journalism" sözcüğünü kullanmak idi.
Öğrencim, uçarak gitti. Şimdi, Fransa'da ve bir yandan gazetecilik yaparken, diğer yandan doktorasını sürdürüyor!
"100 dolarlık dizüstü projesi"
İnternet'te bilgi alabilmenin tek yolu, arama motorları değil. Tartışma grupları da bir dizi ipucu verebiliyor. Örneğin, MIT Massachusetts Institute of Technology'de "Media Lab" kurucusu ve başkanı Nicholas Negroponte'nin "100 dolarlık dizüstü bilgisayar" projesini, teknoloji konularını tartışıldığı bir grupta Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Mustafa Akgül'den öğrenmiştim.
Çin hükümetinin bir milyon adet sipariş verip istediği ve ilkokul öğrencilerine dağıtacağı bilgisayar projesi. Bugün, artık herkes duymuştur. Ama ben bu projeyi, üniversitede yapılan bir etkinlikte 12 Nisan 2005 günü duyurmuşum.
Bu cümledeki tarih bilgisini de İnternet'ten aldım, her tarihi böyle hatırlamaya çalışırsam, erkenden bunayacağımı düşünüyorum. 3 Mayıs'ta bahsettiğim etkinliğin ikincisi yapıldı ve ben de özellikle bu "100 dolarlık diz üstü bilgisayar" projesinin nerelere geldiğini anlattım.
Aynı şekilde, kitap çevirmenlerinin bulunduğu bir grupta da, yayın dünyamızın göz önünde olmayan birçok bilgisine erişebiliyorum. Örneğin, Gün Zileli'nin Bakunin'den yapmış olduğu bir kitap çevirisinin, Versus ve İletişim arasında nasıl bir meydan savaşına yol açtığını bu gruptan öğrendim.
Dünyanın gazeteleri, radyoları ve ansiklopediler
Bazı referans sayfaları da çok yararlı olabiliyor. Dünyada var olan hemen bütün gazetelere, ulaşabileceğiniz, yine birçok radyoya ulaşabileceğiniz adresler bulunuyor.
İnternet'teki ansiklopediler de çok iyi yol gösterebiliyor. Bunlardan en ilginç olanı Wikipedia bir araştırma için en güzel yöntemlerden biri.
Bilgiler, her zaman çok kaliteli olmayabiliyor (aynı İnternet gibi) ama, gene de çok yararlı bir sayfa. Her geçen gün, gelişmekte. Siz de oraya bilgi ekleyebilirsiniz. Türkçe sayfalar çok az ve sahiplensek iyi olur!
Yeni bir arama "sistemi"
Yakınlarda çıkan bir arama sistemi ("motoru" diyemiyorum) daha var: kartoo.com Yaptığınız arama ile bağlantılı olabilecek kavramları ve ilgili sayfaları gösteriyor.
Birkaç denemede ilginç sonuçlara ulaştım. Bir bakın. Özellikle gazeteciler için tiryaki olunabilecek bir sayfa.
Arkadaşlar da harika bilgi kaynağı olabiliyor, elektronik mektup sayesinde. 11 Eylül'den bir ay sonra, o sıralarda Kanada'da yaşayan bir arkadaşımdan gelen mektup, HP Hewlett-Packard genel müdürü Carly Fiorina'nın verdiği bir konferansa dikkat çekiyordu.
Konferans, ABD'nin Minnesota adlı kentinde, 26 Eylül 2001'de verilmişti, 11 Eylül'den tam on beş gün sonra. Konferans metnini arayıp buldum. Başlığı, "Teknoloji, İş Dünyası ve Yaşam Tarzımız: Bir Sonra Gelen Ne?" idi.
Tabii ki ilk iki paragraf, 11 Eylül ve sonrasında Müslümanlara karşı oluşan nefrete değiniyordu. Sonra, yaklaşık yarım saat süren ve teknolojinin yönetim anlayışlarını nasıl değiştirmekte olduğunu anlatan güzel bir konuşma.
Sonlara yaklaşırken Carly Fiorina, şöyle bir bitirme bölümü açıyor: "Konuşmamı, bir hikaye anlatarak bitireceğim". Ve hikayeyi anlatıyor.
Son senelerde, belki de yaşamım boyunca dinlediğim (evet, İnternet'ten videosunu izledim) en güzel hikaye. Burada anlatmayacağım ama İngilizce bilenler için İnternet adreslerini vereceğim.
Okuyun, dinleyin, şaşırın. Bir ipucu: Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinde genel müdürlük yapan Carly Fiorina, üniversitede ortaçağ tarihi ve felsefesi okumuş!
Video veya ses kaydını izlemek için: www.netbriefings.com/event/MNMeeting/Archives/Fiorina20010926.old/ adresine gidip, ilk konuşmanın sağındaki düğmelerden birine tıklayın. "Realplayer" adlı yazılıma gerek var.
Bunları şimdi, bu bilgilerle ve arama motorlarıyla tabii ki bulabilirsiniz ama, ön bilgileri bilmeden, kim böyle arama yapabilir ki?
Dilden dile çeviri
Gelecek yazıda, bilgilerin farklı yöntemler arasında çevrilmesini ve tabii ki bir de dilden dile çevrilmesini ele alacağım. Fotoğrafı çekilen bir sayfanın "konuşma" haline dönüştürülmesini, hatta sayfanın başka bir dile çevrilip o dilde konuşturulmasını göreceğiz.
"Bilgi Çağı" denilen şeye her ne kadar oldukça uzakta olsak da, bu "çevirim" işlerinin yaşamımıza getireceği rahatlıkları bilmemiz gerekiyor. (VÇ/BA)