Konukman, sorunu şöyle tanımlıyor:
"IMF ve DB programlarında, satın alma gücünün olağanüstü düşürülmesi üzerine bir kurgu var. Bu durum özellikle işçilerin satın alma güçlerini düşürmek demek. Burada amaç, bir artık değer yaratıp, ihracat gibi yollarla dışarıya satmak.
"İhracat da kur politikaları nedeniyle giderek güçleşince, içeride bir şekilde bu politikanın bir çıkışının olması gerek. Bir de tüketim alışkanlıkları var. Bu alışkanlıklar hemen düşmüyor.
İşte sistem, kredi kartları sayesinde korunuyor. İnsanlar, bedel ödüyorlar ve gelecekleri ipotek altına alınıyor."
Konukman'a göre, kredi kartlarına dayanan tüketim, iktidarın sürekliliği açısından da önemli:
"Kredi kartı sistemleri olmasa, IMF ve DB'nin kemer sıkıcı programların politik risklerin yükselmesine neden olur. Satın alma gücü düşünce sosyal riskler artıyor. Aksi halde doğabilecek toplumsal tepkileri düşünebiliyor musunuz? Kart sistemleri bu riskleri nötrlüyor ve geleceği çalıyor."
"Bankalar için minimumu ödeyen müşteri iyidir"
Kartlar bankalar içinse, vazgeçilmez değere sahip:
"Bankacılık sektörü diğer işlerde ciddi çalışıyor olsaydı, tüketici kredilerinde faizler bu kadar yüksek olmazdı. Sektör bankacılık yapamadığı, kaynak plasmanı yapamadığı için tüketici üzerinden kendini dengelemeye çalışıyor.
"Enflasyon düşüyor, ama faizler çok yüksek. Enflasyon düşüşünün faizlere bir yansıması yok."
Konukman, bankaların ne tür müşterileri tercih ettiğini de özetliyor:
"Bankacılık sektörü düzenli ödeyen müşteriden hoşlanmaz. Minimumu ödeyen müşteri iyidir. Çünkü sürekli faiz getirisi sağlar.
"Tüketicilerin bilinç düzeyi iş dünyası gibi değil. İş dünyası kredi faizlerine dair örgütlü davranabiliyor. Tüketicilerinse hukuki belgeleri algılaması zor.
"Bu nedenle, ancak tüketici hakları geliştikten sonra, bankacılık da hükümet de kredi kartlarını düzenleme zorunluluğunu hissetti."
"IMF ve DB programlarıyla hesaplaşmak gerek"
Konukman, çözümün IMF ve DB programlarıyla hesaplaşmaktan geçtiğini söylüyor.
"Programları hemen kaldırmak şart değil. Bunu Brezilya ve Arjantin yaptı. IMF ve DB programları devam ederken faiz dışı fazlanın tanımını değiştirdiler.
"Eğitim, sağlık gibi sosyal harcamalar faiz dışı fazlanın dışında bırakıldı. Bunlar büyüme önündeki engelleri kaldıran harcamalardır. Böylece, kamu, özel sektörün yatırım yapma ortamını yaratmış olur.
"Beşeri sermayeyi, nitelikli emeğin yeniden üretimin sağlandığı bir model olabilir bu." (TK)