Hem Türkçe hem de Zazaca öğretmeni olan Muzaffer Çağlayan, "Öğretmen kaynağı belli zaten Yaşayan Diller ve Lehçeler ile ilgili alımlara baktığımızda yeterince kontenjan ayrılmadığı ortada hatta çok gülünç. Birkaç saatlik zaman diliminde çocukların dili bütün özellikleriyle öğrenmeleri çok zor. Kısacası bu alanda yetersizlik var" diyor.
21 Şubat Dünya Anadili Günü yaklaşırken, "Yaşayan Diller ve Lehçeler" derslerini öğretmenlerden dinlemeye devam ediyoruz.
TIKLAYIN - Anadili Abhazca'yı Öğretmek için Her Gün 70 Kilometre
TIKLAYIN - "Kürtçe-Kurmancî Dersi Kapanır Korkusundan Tayin Bile İsteyemiyoruz"
2012-2013 eğitim-öğretim yılında başlayan derslerde hangi noktaya gelindi, dersler ne kadar yeterli oldu, çocuklar ve velilerin dönüşleri nasıl oldu?
"Anadilimin ölüm fermanı"
Anadiliniz için verdiğiniz kendi kişisel mücadelenizden söz eder misiniz? Çocukluktan bugüne ne gibi hikâyeler var kişisel tarihinizde?
Köyden şehre indiğim günü (ortaokul yıllarım) anadilimin ölüm fermanını imzaladığım gün gibi görüyorum. Bu durumdan dolayı büyük üzüntü duyduğumu hiç abartmadan gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Şehir-kent maalesef bizim gibi anadilinde eğitimin olmadığı insanlar için uzun dönemde büyük bir felaket niteliği taşır.
Aslında şehirler kültürlerin asimile olmasında bir girdap niteliği taşırlar. Şehirlerin bu öldürücü ve yok edici havasından kurtulmak için kültürel değerleri ve milletlerin medeni değerlerini yaşatabileceği birer eğitim kurumu haline getirilmesi gerekir. Bunu gerçekleştirebilmenin yegâne yolu (Belki bazıları için çok radikal olarak görülebilir, hiç önemli değil.) bizim için anadilinde eğitimdir. Mücadelemi farklı bir misal ile ifade etmek istiyorum: Köyümüzde ortaokul olmadığından dolayı şehirdeki pansiyonlu okullarda okumak zorunda kaldım.
Bu durum benim için mücadele alanında kritik bir evredir; kişinin annesinden ayrılışı büyük bir duygusal boşluk meydana getirir, kişinin annesine özlemi, kişinin anadiline özlemidir. Bu durumu şu şekilde de ifade edebiliriz aslında kişinin anadiline özlemi kişinin annesine özlemidir. Bundan dolayı olsa gerek anadilime (Kürtçe-Zazacaya) çevirmeye çalıştığım ilk eser Mevlana'nın anne ve ölüm temalarının işlendiği şiiriydi. Kürtçenin Zazakî ve Kurmanckî lehçelerinde yazmaya devam ediyorum. İnşallah okuyup yazma mücadelemiz son nefesimize kadar devam eder.
"Neden kütüphanede bizim dilimizde kitap yok?"
Üzüldüğüm, içimi acıtan, duygularımı inkisara uğratan menfi bir çok hikâye-hatıra anlatabilirim ancak yeterince üzüldüğümüzü düşündüğümden dolayı anlatmayacağım. Bunun yerine çocuklarımıza ve gençlerimize ilham verebilecek olan bir hatıramı anlatmak istiyorum. Lise eğitimimin ilk iki yılını Elazığ'ın Ağın kazasında tamamladım, bu iki yıllık süreçte birçok arkadaşla tanıştım. Özellikle Recaî Gülşen ile beraber anadilimiz ile ilgili çeşitli sohbetlerimiz olurdu.
Bir gün kendisiyle beraber okulun kütüphanesine gidip hem kitap okumak hem de birazcık da raflarda ne çeşit kitaplar var diye bakıp merakımızı gidermeye çalışıyorduk. Birkaç dakika kitapları inceledikten sonra aklımdan bir anda şimşekler çakar gibi ya Recai dedim: Neden bizim dilimiz ile ilgili kütüphane de hiç kitap yok? diye sorunca Recaî arkadaşım şöyle cevap verdi: gerçekten de öyle hiç kitap yok.
Dilimizde kitaplar yazılmış olsaydı kütüphanelerde bulabilirdik diye kendimiz için çok tuhaf bir açıklama yapma gereği hissetmiştik. Oysa birçok kitap yazılmıştı ancak bizim hiçbirinden haberimiz yoktu. Küçük sayılan iki çocuk günün birinde anadilimizde neden hiç kitap yok diye kendilerine sormuşlardı. Kendilerine sormuş oldukları bu soru onları anadillerine götürmüştü. onları çok sevdikleri o tılsımlı kelimelerin hazinesine götürmüştü. İdealleri peşinde koşanlar düştüklerinde acı hissetmezler.
"Yüz yıldır kör kuyulara atılan, karanlıklara terk edilen dil..."
Yaşayan Diller ve Lehçeler" seçmeli dersinin müfredata girmesini, anadil mücadeleniz özelinde, siz nasıl karşıladınız?
Anadilimizin seçmeli ders olarak müfredata girmesi, benim için çok büyük bir mutluluk kaynağı oldu. Her ne kadar yetersiz olsa da aslında yüz yıldır kendi dillerinden ve tarihlerinden uzak olan insanlar için yeni bir uyanışa ve arayışa vesile oldu. Bazen arkadaş ortamında yapmış olduğumuz sohbetlerde, "ya Hocam bizim dilimizde de kitaplar yazılmış, ders veriliyormuş; dün yeğenim Kürtçe-Zazacayla ilgili birkaç soru sordu, cevap veremedim", gibi birçok durum ile karşılaştım. İşte, bu hadise bir dilin öğretilmesi sonucunda ortaya çıkan bilincin ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor.
Aslında bizim dilimizde de kitaplar yazılmış ve ders veriliyormuş derken geçmişte bu duruma inanmanın ne kadar güç olduğunu anlatmaya çalışmaktadırlar. Dilimizin müfedata girmesi insanlarımızın bir nebze de olsa özgüven kazanmasına katkı sunmuştur. Özellikle Kürtçenin Zazaki lehçesini konuşanlar için bu durum çok önemliydi; çünkü yaşamış oldukları tek coğrafya Mezopotamya-Anadolu, dillerini konuştukları tek coğrafya burası, konuşulacaksa burada konuşulmalıydı.
Yüz yıldır kör kuyulara atılan, karanlıklara terk edilen; bırakın konuşulması, ıslıklarına prangalar vurulmuş olan lisanımız için seçmeli dersler bir can suyu özelliği taşıyor. Ancak şunu ifade etmeden geçemeyeceğim, her ne olursa olsun bütün insanlar bir sanatkârın eseridir, kimse diğerinden daha üstün ya da daha alçak değildir. İki saatlik seçmeli derste, dilimize olan aşkımızı ancak kaçamak bir şekilde yaşayabiliyoruz. İnanıyorum ki bugün olmasa da yarın anadilimizde eğitim olacaktır; çünkü hiçbir hak haksızlık olarak görülemez.
"Zil çalmasın da ne olursa olsun..."
İlk dersinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir ortamla karşı karşıya kaldınız?
Ben YBO'da öğretmenlik yaptığım için dile tamamen yabancı olan öğrencilerle karşılaşmadım; genellikle kırsal kesimde yaşayan, aileleriyle az da olsa Kürtçe-Zazaca konuşan öğrenci profili olduğu için dil öğretiminde pek güçlük yaşamadım. Tabi ki her zaman olduğu gibi ilkler insan hayatında önemli yer tutar: Tahtaya "Kirdkî-Zazakî" yazınca bütün hüznünüz aşka dönüşür ve öğrencilerinizin yüzündeki sevinç ile karışık şaşkınlığı görünce bir an önce birçok şey öğreteyim sevdasına kapılıyorsunuz.
Ders başlayınca zil çalmasın da ne olursa olsun demekten kendinizi alıkoyamazsınız. Bir şeyler öğretebilmenin mutluluğuna kapılıyor ve umudunuzu tazeleme adına kendinizi bahtiyar olarak görüyorsunuz. Hep böyle devam etmesi tek temennimiz olsun.
Aradan geçen dokuz yılda, uygulamada neler yaşandı? Haftada iki ders saati dil öğrenmek için ne kadar yeterli?
Ana branşım Türkçe olduğu için Türkçe derslerine de giriyorum, Türkçe 5. ve 6. sınıflarda altışar saat, 7. ve 8. sınıflarda ise beşer saat; bunun yanında yabancı dil ise 5. ve 6. sınıflarda üçer saat, 7. ve 8. sınıflarda ise dörder saat. Öyle zannediyorum ki iki saatin çok az olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bunun yanında Kürtçe-Zazaca ilkokulda öğretilmediği için bizler ortaokulda ilkokul seviyesine uygun temel dil becerilerinden başlayarak ders anlatmak zorunda kalıyoruz. Birkaç saatlik zaman diliminde çocukların dili bütün özellikleriyle öğrenmeleri çok zor.
Derse katılamadığınız zaman o ders nasıl dolduruluyor, öğretmen kaynağı nedir?
Açık ve net bir şekilde ifade edeyim: Seçmeli derslerin kendi branş öğretmenleri olmadığı için; (Yaşayan Diller ve Lehçeler ) dersler, ders saatini doldurma gibi bir haksızlığa maruz kalabiliyor.
Derse giremediğimde yerime bir başkasının girmesi çok zor çünkü eğitim görmüş birinin girmesi gerekir. Böyle bir durumda çoğunlukla dersler boş geçer. Öğretmen kaynağı belli zaten Yaşayan Diller ve Lehçeler ile ilgili alımlara baktığımızda yeterince kontenjan ayrılmadığı ortada hatta çok gülünç. Kısacası bu alanda büyük bir yetersizlik var.
"Bu çalışmalara ideolojik bir bakış açısıyla bakmamalıyız"
En az 10 kişinin talep etmesi gerekiyor derslerin olabilmesi için. Bazı okullarda talep yetersizliğinden sınıf açılamıyor. Teşvik nasıl olabilir? Genel olarak talep nasıl derslere?
Genel anlamda ülkemizde üzülerek söylüyorum, dil öğrenme gibi bir kaygımız yok, yeni şeyler görüp keşfetme duygularımız körelmiş gibi. Ancak bu olumsuzluklardan kurtulmak için şu'urlu bir mücadeleye ihtiyacımız var. İnsanlara bir dil öğrenmenin üniversiteler okumaktan daha değerli hazineler barındırdığını fısıldamalıyız.
Bu çalışmalara ideolojik bir bakış açısıyla bakmamalıyız, insanları "bu dillere yönelik olarak verilmiş bir hak var ve biz bu haktan faydalanmalıyız" ilkesine inandırmalıyız. Bazı insanlarımızın bu duruma halen kuşkuyla yaklaştıklarını görebiliyoruz, tabi bu durumdan kurtulmak için biraz zamana ihtiyacımız var.
Pratikte öğretmen olarak sizin için ne gibi zorluklar var, mesela ders müfredatı sizce nasıl? Çocukların katılımı, dönüşü nasıl?
Bingöl Üniversitesi'nin hazırlamış olduğu kitap, müfredat kitabı olarak kullanılıyor. Kürtçe-Zazaca'yı yeni öğrenen çocuklar için seviyelerine uygun sayılır. Ancak Akademik anlamda kitabın yetersiz olduğunu düşünüyorum. Ders programında ise özellikle kazanımların yazılışında büyük bir yetersizliğin olduğunu ifade edebilirim. Kürtçe-Zazaki dilinin tespit edilen gramer kuralları pek takip edilmemiş. Bu durum dilimizin yetersiz görülmesine sebep oluyor.
Çocukların derse karşı tutumlarına gelince... Çocuklar kendi anadillerini ilk defa öğrendikleri için dikkatli bir şekilde derse katılıyorlar. Bu durum derse ayrı bir güzellik katıyor. Bazen yeni öğrenmiş oldukları bilgileri babaları ve anneleriyle paylaşıp, oluşan durumun sonucunu benimle paylaşıyorlar. Anlaşılan öğrenilen yeni bir bilgi hayata aktarıldığında güzel ve tatlı sonuçlar doğuruyor. Dönüşler muhteşem.
Bu dersleri seçerken çekinceler oluyor mu? Ailelerden, velilerden nasıl dönüş alıyorsunuz? Uygulamada ne gibi yenilikler olabilir? Önerileriniz nelerdir?
Halk için sıkıntılı bir durumun olduğunu ifade etmek haksızlık olur. Herhangi bir çekinceleri ve korkuları yok. Ancak anadil ile ilgili endişeleri olanlara da denk gelebiliyoruz, bu durumda oluşabilecek olumsuz havayı ilmî bir izah ile mümkün olduğu kadar yumuşatmaya çalışıyoruz.
Velilerimiz ise bu konuda oldukça memnun görünüyorlar; kendi çocuklarının Kürtçe-Zazaca bir deyir-kılam söylemeleri, bazen bir şiir okumaları, onlar için de bir sevinç kaynağı. Eğitim ve öğretimde sürekli yenilik peşinde olmak, yenilenmek gerekir. Yaşayan Diller ve Lehçeler seçmeli dersinin ilkokul ve liseler için de seçmeli ders olarak okutulması gerekir. Aslında şu şekilde ifade etmek gerekir: Anadil (Kürtçe: Zazakî, Kurmancî) yoğunluğunun olduğu bölgelerde artık zorunlu seçmeli olarak okutulmalıdır. Ayrıca bu dersleri verecek kadroların olmadığını söyleyenler son kaç yıldır pek ortalıkta görünmüyorlar.
Çünkü üniversitelerde son birkaç yıldır bu kadrolar oluşmuş durumda, böyle bir bahane de artık yok. Kısacası uygulama alanları artık genişletilmeli. Ayrıca bu durum anayasal ve hukukî bir zemine kavuşturulmalıdır. Bir öğretmen olarak talebelerimin beni sevebilmeleri için çaba sarf ediyorum, ''akıl hocalıklarını yapabilmenin yolunun kalp sevgilerini kazanmaktan geçtiğini biliyorum.'' Sevginin açmayacağı kapı, yok etmediği kin yoktur. (AÖ)
Öğretmenler Seçmeli Anadili Derslerini Anlatıyor
1 Abhazca: Anadilini Öğretmek için Her Gün 70 Kilometre
2 Kürtçe-Kurmancî: Ders Kapanır Korkusundan Tayin Bile İsteyemiyoruz"
3 Gürcüce: "50 Yıl Önce Anadili Sınıfı Açmak için 10 Değil, 20 Öğrenci Bile Bulunurdu"
4 Zazaca: "İki Saatlik Derste Dilimizle Kaçamak Bir Aşk Yaşıyoruz"
5 Adigece: "Anadili Dersinin Yasal Olup Olmadığını Soran Veli Oldu"