Gazeteci-yazar Ragıp Zarakolu, Düşünce Suçuna Karşı Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan, Milliyet Gazetesi yazarı Ece Temelkuran, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Yönetim Kurulu Üyesi Yıldırım Boran, Birgün gazetesi yazarı Mehmet Güç, Evrensel Gazetesi yazarı Bülent Falakoğlu ve Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) Temsilcisi Necati Abay'ın katıldığı oturumda, basın özgürlüğünü tartışan gazeteciler, Türkiye'de düşünce suçunun yeni bir kavram olmadığına işaret etti.
Zarakolu: Ya susmayı bilmiyoruz, ya susturmayı bilmiyorlar
Basın ve devlet arasında yaşanan çatışmayı "bitmeyen bir senfoniye" benzeten Ragıp Zarakolu, dünyada sansüre karşı en tecrübeli basın geleneğinin, Abdülhamit döneminden bu yana cezalarla uğraşan Türkiye basınında olduğunu belirtti.
"Susmayı bilmiyoruz, ya da devlet susturmayı bilmiyor" diyen Zarakolu, aydınların yazarların susmaları gerektiğini anlamadığını ifade etti. 12 Eylül'de basına verilen cezaların binlerce yıla vardığına işaret eden Zarakolu, Terörle Mücadele Yasası'nın ardından başlayan mücadeleyi ise "muhteşem" kelimesiyle tanımladı.
Yalnızca Özgür Gündem Gazetesi'ne 600 dava açıldığını hatırlatan Zarakolu, buna karşın basının halen işlevinin yerine getirmeye çalıştığını kaydetti. Zarakolu, "Bence yasalar yoluyla basınla uğraşmaktan vazgeçsinler artık" dedi.
Yurdatapan: Çocukla boksör gibi devletle birey arasındaki ilişki
Şanar Yurdatapan, devletin "manevi şahsiyetine hakaret davaları" ile uğraşmasını, boksörün çocuk dövmesine benzetti. "Bir çocuk bir boksöre hakaret ederse ve boksör ona vurursa bu saçmadır" diyen Yurdatapan, davaların tamamına karşı çıkmak yerine, tek tek hepsiyle uğraşarak gereksizliklerini ispat etmek, kanunsuzluklarını göstermek gerektiğini dile getirdi.
Temelkuran: Bir otoban gazetecisi var bir de yan yola sapan
Ece Temelkuran, büyük medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerin küçük basın kuruluşlarında çalışan muhalif gazetecileri yan yollara sapmış olarak görme eğiliminde olduğunu söyledi. Büyük medya kuruluşlarındaki bu gazetecileri "otoban/orta yol gazetecisi" olarak niteleyen Temelkuran, bu gazetecilerin "düşünce suçu ile ilgili belalar bizim başımıza gelmez" hissini savuşturmaya çalıştığını kaydetti.
Yasaların etkisiz hale gelmesinin yeterli olmadığını vurgulayan Temelkuran, önemli olanın gazetecileri "silahsız teröristler" olarak gören zihniyeti değiştirmek olduğunun altını çizdi. Son dönemlerde kendisine "gazeteci olmak için kimleri tanımak gerekiyor" sorusunun çok yöneltildiğini sözlerine ekleyen Temelkuran, "gazeteci olmak için zalim sofralarından geçmek gerektiği düşüncesi yaygınlaştı" dedi.
Güç: Bir ihale yüzünden mi söylenmez gerçekler?
Mehmet Güç, konuşmasında, artık gazetecilerin topluma bir şeyleri aktarmak yerine yorumlamak işlevini yerine getirdiğini söyleyerek, "Büyükanıt'ın bir medya kuruluşuna sağladığı bir ihale midir bunu söyletmeyen?" sorusunu ortaya attı.
Düşünce suçu davalarında gazetelerin iki yüzlü bir tavır izlediğinin de altını çizen Güç, "ulusal çıkar" söz konusu olunca savunulan davaların, Avrupa Birliği söz konusu olunca kötülendiğini söyledi. Yaşanan sorunların dönemsel tepkilerle geçiştirildiğini ifade eden Güç, "bağımsız medya kuruluşlarını daha iyi nasıl kullanabiliriz?" sorusuna cevap aranması gerektiğini söyledi.
Boran: Devrimci gazeteciler neden bir araya gelmiyor?
Yıldırım Boran, küçük kuruluşlarda çalışan gazetecilerin, muhaliflerin de örgütlenmesi gerektiğine işaret etti. Gazeteciliğin sigortasız, sözleşmesiz, örgütsüz bir hale geldiğine dikkat çeken Boran, çoğu ekmek derdinde olan gazetecilerin, günü kurtarma derdine düştüğünü vurguladı. Boran "neden ilerici devrimci gazeteciler bir araya gelmezler?" dedi.
Bülent Falakoğlu da, Türkiye'de dönem dönem düşmanlar yaratıldığını söyleyerek 28 Şubat'ta Laik-İslamcı çatışmasının ardından günümüzde daha uzak düşmanların yaratıldığını, linçlerin teşvik edildiğini belirtti.
Necati Abay da, Türkiye'de şu an 25 gazetecinin tutuklu olduğunu hatırlatarak bu rakamın düşündürücü olduğunu söyledi. (AÖ/EÖ)