“Bu beyannameyi hazırlayan partinin yetkilileri, aynı zamanda işkence yapanları kollayan, emri verdiğini söyleyen, bunun yolunu açacak düzenlemeler yapan kişiler.”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, bianet’e Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) seçim beyannamesinde “insan hakları” ifadesinin yer aldığı bölümleri ve AKP’nin bu konudaki iddialarını değerlendirdi.
AKP’nin beyannamesinde, işkenceyle ilgili “sıfır toleransın hayata geçirildiği, Türkiye’nin işkence diye bir gündemi kalmadığı” iddia ediliyor. Ayrıca, “İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol’ün onaylanması ve iç hukuka dahil edilmesinden bahsediliyor. AKP, “demokratik reformlar ve temel insan hak ve özgürlüklerine yönelik düzenlemelerde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin ve AİHM içtihadının yakından takip edildiğini” de ileri sürüyor.
AİHM aksini söylüyor
Bakkalcı ise Türkiye’deki işkence ve diğer insan hakkı ihlalleriyle ilgili tutumunu anlatmak için sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dün verdiği Veli Saçılık kararının yeterli olacağını söyledi:
“Kolunu kaybetmiş bir insandan bu iktidarın döneminde, ‘kolunun kopartılmasından kamunun sorumluluğu yoktur, kişi sorumludur’ gerekçesiyle, AİHM’in bununla ilgili 2011’de verdiği karara da rağmen, tazminatı geri istendi. Daha dün AİHM, ‘Siz benim verdiğim karara rağmen kamunun sorumluluğu yoktur şeklinde nasıl karar verebilirsiniz, parayı geri isteyebilirsiniz’ şeklinde bir hüküm açıkladı. Bu karar tek başına AKP’nin AİHM içtihatlarına uygunluğu iddiasına bir cevap.”
“Ayrıca, Ali İsmail korkmaz hepimiz tanıklığında yaşamını yitirmesine rağmen bu hükümetin İçişleri Bakanlığı, raporunda ‘Korkmaz bir eyleme katılmamış olsa bile makul insan davranışı göstererek oradan uzaklaşmadığı için ölümünden kamu sorumlu değildir’ deme cüretini gösterdi.”
“Bu ülkede savaş uçaklarının bombardımanıyla çoğu çocuk 34 insan öldürüldü. Adalet Bakanlığı savunmasında ‘Bu kaçınılmaz bir hata, meşru müdafaa’ deme cüretini gösterdi.”
“AİHM ilk kez 7 Nisan’da verdiği bir kararında, gösterilerdeki polisin şiddetini ‘işkence’ olarak tanımladı. Türkiye’de on binlerce insanın sokakta, kapalı mekanda işkence ve kötü muameleye maruz kaldığına tanık olduk.”
İç güvenlik paketi
Bakkalcı, iç güvenlik paketi olarak adlandırılan düzenlemedeki değişikliklerin de bu hükümet döneminde olduğunu, bu düzenlemelerle insanları özgürlüğünden alıkoyma yetkisi verilip işkencenin önünün açılacağını belirtti.
“Şekli olarak İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol’ün (OPCAT) imzalandığını ve önleme mekanizmasının kurulduğunu söylüyorlar. Ulusal önleme mekanizmasının bu şekilde olmayacağını yetki verilen kişiler bile söylerken, ruhunu bütünüyle öldürmüş, hiçbir fonksiyonel işlevi olamayacak olan, bağımsız olmayan bütünüyle şekli bir OPCAT’i onayladık demek, sadece samimi olmayan bir şekilde her şeyi kullanan bir zihniyetin ürünü.”
“İnsan hakları açısından değerlerin olağanüstü tahrip edildiğini ve daha önemlisi gündelik hayatın sahici insanların ne denli acı çektiğinin, yaşam kaybı ve organ kaybının yanı sıra ruhlarının örselenmesinin tanıkları olarak, bu siyasetin, değerleri olağanüstü tahrip etmesi açısından çok zarar verici olduğunu söyleyebiliriz.”
“Sadece bugün için değil yarın için de. Mesele seçim meselesi değil, parti meselesi değil. Değerlerin üstünde bu kadar tepinilmesine ülkenin çoğunluğunun izin vermesi düşünülemez.” (AS)
Beyannamede ne var? |
İnsan hakları alanında önemli reformlar yaptık ve Türkiye’nin insan hakları karnesini olumlu anlamda değiştirdik. İktidarlarımız döneminde işkenceye sıfır tolerans politikasını hayata geçirdik. Türkiye’nin artık işkence diye bir gündemi kalmamıştır. İşkence suçlarına uygulanan cezaları arttırdık, bu suçları işleyenler bakımından zaman aşımını kaldırdık. “İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol”ü onaylayarak iç hukuka dahil ettik. Faili meçhul cinayetler dönemine son verdik, mafya ve çeteleri ülke gündeminden çıkardık. AİHM ihlal kararlarını; adli, cezai ve idari yargıda yargılamanın yenilenme nedeni haline getirdik. Özellikle komşu bölgelerdeki demokrasi, insan haklarına saygılı siyasi istikrar ve ekonomik kalkınma gibi hedefleri gerçekleştirmeye önem verirken, dünyanın başka yerlerindeki toplumların hayatını etkileyen sorunların çözümüne de katkı vermeye devam ettik. Dış politikamızın öncelikli alanları arasında yer alan insan hakları konusunda başta BM, Avrupa Konseyi ve AGİT olmak üzere değişik uluslararası işbirliği platformlarında aktif roller üstlenerek, bu öncelikli ahlaki meselede uluslararası alandaki katkımızı ve etkinliğimizi artırmaya büyük önem verdik. Gerçekleştirdiğimiz demokratik reformlar ile temel insan hak ve özgürlüklerine yönelik düzenlemelerde, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve AİHM içtihadını yakından takip ettik. Ekonomide istikrarlı ve büyüyen bir Türkiye inşa ederken, demokratikleşme, insan hakları ve itibarlı dış politikayı tesis etme yolunda da tarihi adımlar atıyoruz. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesini öncelikli siyasi hedefleri arasında benimseyen İktidarımız, çeşitli ülkelerdeki insan hakları ihlallerinin de dünya kamuoyunun dikkatine getirilmesi ve bu ihlaller hakkında uluslararası platformlarda, özellikle BM’de kararlar çıkarılmasında aktif rol oynamaya devam edecektir. Yeni anayasa, Cumhuriyetimizin insan hakları ve demokrasi konularındaki kazanımlarını geleceğe taşıyacak; vesayetin izlerini tamamen silecektir. Yeni anayasa, insan onurunu, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal meşruiyeti, sistemin ahlaki ve demokratik temeli kabul edecek; bireyin ve toplumun geleceğe dair beklentilerini karşılamak üzere tasarlanacaktır. Uluslararası toplumun saygın bir üyesi olarak, insan haklarının korunmasını, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün ülkemizde ve dünyada geliştirilmesini, insan hakları alanında ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla yapıcı işbirliğini artarak sürdürmeyi öngörmekteyiz. |