Anayasa profesörü İbrahim Ö. Kaboğlu’nun yeni kitabı “15 Temmuz Anayasası” dün gece yapılan resepsiyonla tanıtıldı. Kitap, “15 Temmuz Anayasası’nı nedenleri, süreci ve olası sonuçlarıyla” ele alıyor.
Kaboğlu, Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevindeyken 7 Şubat 2017’de yayınlanan 686 numaralı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile üniversiteden ihraç edildi.
Kitabın tanıtım gecesinde, Kaboğlu’nun yanı sıra eski kültür bakanı Ercan Karakaş ve Sosyal Demokrasi Vakfı üyesi Sevil Becan da söz aldı.
Karakaş konuşmasına Gezi direnişini anarak başladı. Karakaş, "Resmi olmak başka, meşru olmak başka" diyerek 16 Nisan'da geçen anayasa değişikliği referandumunun sonuçlarını tanımadığını söyledi. Kaboğlu için de konuşan Karataş, "Bütün ömrünü insan haklarına harcayan birinin bunca çabası el üstünde tutulmalıydı ancak binlerce akademisyen gibi üniversiteden ihraç edildi" dedi.
Becan, Kaboğlu'nun kitabı için "Bu kitap, Türkiye'nin en sancılı döneminin bir özeti, röntgeni ve fotoğrafıdır. Bir tarihi belgedir" ifadelerini kullandı.
Kaboğlu: İyi ki ihraç edildim dediğim oldu
Konuşmasına herkese teşekkür ederek başlayan Kaboğlu, bu birlikteliğin umudunu pekiştirdiğini, imece usulü bir iş yapmaya çalıştıklarını söyledi. Kaboğlu, akademiden ihraç sürecini ve “15 Temmuz Anayasası” kitabını şu ifadelerle anlattı:
"7 Şubat gecesi ihraç haberi geldiğinde 8 Şubat'ta yapacağımız Adana toplantısı çoktan planlanmıştı. Adana'ya gittik ve 16 Nisan'a kadar hiçbir toplantıyı aksatmadık. Adana'da tesadüfen benim gibi KHK mağduru öğretmen Şahin Kelleci ile tanıştım. Kendisi aynı zamanda tiyatrocu ve ihraç edilen öğretmenler için belgesel hazırlıyor. Benimle de konuşmak istedi ve 'hiç iyi bir şey olmadı mı bu dönemde' diye sordu.
“İki şey var dedim. Birincisi, nereye gittiysem hep benim gibi ihraç edilenler 'Sizin de ihraç edilmenizle ihraç konusu gündeme geldi. Sizinle aynı tarafta olmak bizim için onurdur' gibi sözler bir teselli kaynağıdır. İyi ki ihraç edildim dediğim oldu.
"İkincisi yurtdışındaki dersleri planlarken hiçbir hafta sonunu orada geçirmemek kaydıyla bu planları yapıyordum. Çünkü Türkiye çok kritik bir eşikteydi ve içine girdiğimiz süreç çok yoğun geçecekti. Sağ olsunlar bütün meslektaşlarım kendilerini bana göre ayarladılar. Derslerime başladım, iki hafta sonra görüşmek üzere dedim. Sonra Türkiye'ye geldim. Dört beş gün sonra da bu kararname ile karşılaştım.
"Biz etkinliklerimizi hafta sonları yapıyorduk. Ama artık daha da fazlalaştırabiliriz, pasaportum da iptal edildi, dedim. Skype yoluyla dersin beş saatlik kısmını öğrencilerime verdim. Anadolu'ya açıldım ve bu da ikinci olumlu tarafı oldu. Bu da bana Anadolu'nun bu konuları tartışma ve anayasa konusunda ne kadar ileri olduğunu saptama olanağını sağladı.
"Bu kısırdöngü nasıl aşılabilir?"
"Kitabımda da işlemeye çalıştığım gibi eğer 15 Temmuz hükümet ve külliye için bir fırsat oluşturduysa, 16 Nisan musibeti de anayasaya, Türkiye'nin geleceğine sorumlu ve duyarlı olan geniş kitleler için bir vesile yarattı diye düşünüyorum. O nedenle kitabımın onuncu bölümünü bu kısır döngü nasıl aşılabilir sorusuyla, demokrasi anayasa diyalektiğini kurmak yoluyla nasıl aşılabileceğini özgüledim.
"En sonunda, evet sorunlarımız var ama Türkiye Tanzimat'tan bugüne anayasal, haklar ve özgürlükler yönünden çok yol aldı ve kazanımlar sağlandı. Bu kazanımların sağlanmasına katkıda bulunan bütün atalarımıza minnet borcu dedim. Bizim bu kazanımları gelecek kuşaklara aktarmamız için sahiplenmemiz gerekiyor. Burada, gelecek kuşaklara ödevimiz dedim. Bunu yapabilecek olanlar 16 Nisan musibetinin farkına varmış yurttaşlar topluluğuna bu görevin düştüğünü esasen vurguladım.
“Biz cemiyetçiyiz, onlar cemaatçi”
"Biz belki kamudan ihraç edildik ama esas tehlike cemaatler arası geçişler nedeniyle veya sayesinde FETÖCÜ olmadığını başka cemaatlere sığınarak kanıtlamaya çalışan kamu görevlileri. Bu nedenle şu kavramı kullanmaya başladım: Biz cemiyetçiyiz, onlar cemaatçi. Cemiyet; dernek, hukuk, sivil toplum örgütü. Cemaat ise farklı bir yapılanma. Bu açıdan bana öyle geliyor ki 16 Nisan'dan itibaren 2019'a kadar Türkiye halkını önemli bir görev bekliyor.
"Üç operasyon görüşünü kaydettim. Birincisi, 7 Haziran seçimleriyle 1 Kasım arasında, ikincisi 15 Temmuz ile 16 Nisan arasında, üçüncüsü 16 Nisan'dan 3 Kasım 2019'a kadar gerçekleştirilen operasyonlar. Ekim ayında fiili durum diye yola çıkıldı, sonra istenildiği gibi anayasa değişikliği yapıldı, fiili durum da bitmedi. O zaman değişikliğin getirdiği metin de dar geliyor ona ve onun ötesinde icraata devam ediyor.
“Esas bu metin Türkiye toplumuna dar geliyor”
"Bana göre, esas bu metin Türkiye toplumuna dar geliyor. O nedenle, diyalektikten kast ettiğim şu: Bir demokrasi projesi çerçevesinde demokratik bir anayasa çalışması yürütülmeli. O çalışmanın temelleri de Türkiye'de var.
"AKP'nin bu kadar zorlanmasının nedeni kendi tabanının da bu metni, tek kişinin parti devlet bütünleşmesini kabul etmemesi. İnanıyorum ki bilgilenme süreci genişletilirse o kesim de bunun farkına daha çok varacak. Bu yüzden Türkiye demokratlarının görevi çok ağır.
"16 Nisan'da YSK'nın kararına göre belki hukuken 'Evet' kazandı. Fakat demokratik olarak 'Hayır' kazandı.” (TP/HK)