27 Mayıs 2013’te iş makinelerinin parka girmesiyle başlayan, 31 Mayıs’ta ise tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Direnişi’nin üzerinden 11 yıl geçti.
Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı olan Gürkan Akgün, Gezi sürecinde Taksim Dayanışması bünyesinde mücadele yürüten isimlerden biriydi.
2013’te TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu üyesi olan ve Beylikdüzü Belediyesi’nde şehir plancı olarak çalışan Gürkan Akgün, Gezi Direnişi nedeniyle dönemin AKP’li Beylikdüzü Belediyesi tarafından işten çıkarılmış, ardından işe iade talebiyle başlattığı hukuki mücadeleyi kazanmıştı.
“Gezi, insanların belleğinde toplumsal bir talep ve bu talebin demokratik ve barışçıl şekilde iletilmesi açısından çok önemli bir yer tutuyor” diyen ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün ile Gezi Direnişi’nin 11. yılı vesilesiyle mülkiyet davası, kent hafızası, şehircilik politikaları ve kent mücadeleleri üzerine konuştuk.
“Şehirleşme tarihimizde önemli bir kamusal alan”
Gezi Parkı, İstanbul’un kent hafızasında nasıl bir yer tutuyor? Gezi Direnişi’nin bu hafızaya katkıları neler oldu?
Gezi Parkı Türkiye’de siyasi tarihi, toplumsal muhalefetin tarihini çok önemli ölçüde değiştiren bir mekân oldu. Mekânın politikliği konusunda dünyaya örnek olmuş bir alana dönüştü 2013 yılı itibariyle.
Hepimizin bildiği süreçlerden tekrar tekrar bahsetmeye çok gerek yok ama temelinde şöyle bir şey aslında; Gezi Parkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin şehirleşme tarihinde önemli bir kamusal alan olarak planlanmış ve inşa edilmiş bir alan. 2000’li yılların sonrasında kentte özellikle kamusal alanlar sermaye birikiminin değerlendirme aracı olarak görüldü. Bu alanların birtakım imar planı değişiklikleriyle bir yatırım aracı haline geldiği ve bundan çok ciddi rantın yaratıldığı ve o rantın paylaşıldığı bir dönemde Gezi Parkı da herkesin kullandığı bir alan olmaktan çıkarılıp tarihsel referanslarla bir alışveriş merkezine dönüştürülmek istendi.
Ancak buradaki yeşil alanın kaybedilmesine karşı büyüyen toplumsal talep, beraberinde toplumun tüm kesimlerinin kendilerini ifade edebildiği ve yeni bir yaşamı kurduğu bir sürece evrildi.
GEZİ DİRENİŞİ'NİN 11. YILDÖNÜMÜ
Gezi Direnişi'nin zaman tüneli
“Arkadaşlarımız bir an önce özgürlüklerine kavuşmalı”
Gezi Parkı gerek 11 yıl öncesi gerekse şimdi sizin kişisel yaşamınız açısından ne ifade ediyor?
O dönem itibariyle Şehir Plancıları Odası’nda Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyordum. Koruma kurulu kararları, plan değişiklikleriyle birlikte Gezi Parkı’nın ‘Topçu Kışlası’ ve AVM yapılmak istenmesine yönelik süreçlere zaten müdahildik. Daha bir sene öncesinden itibaren yoğun bir şekilde dava süreçlerini yürütüyorduk. Bunun toplumsal bir talebe dönüşmesi, kamuoyuna yansıtılması mücadelesi veriyorduk. 2013 yılı Mayıs itibariyle de bu bambaşka bir noktaya evrildi. O süreç içerisinde hem Şehir Plancıları Odası’ndaki görev hem de İstanbul’da kamusal alanların korunması, bir kent politikası ve kent hakkı olarak mevcudiyetini sürdürmesi için yürüttüğümüz mücadele nedeniyle Beylikdüzü Belediyesi’nde işten çıkarıldım.
Gezi Nedeniyle Kovuldular, İşe İadeyi Kazandılar
Beylikdüzü Belediyesi’nde şehir plancı olarak çalışırken mi bunlar yaşandı?
Evet. Beylikdüzü Belediyesi’nde Sayın Ekrem İmamoğlu’ndan önceki dönemde bir işten çıkarma, ondan sonra bir dava süreci gerçekleşti kendi kişisel hayatımda. Sonrasında dava kazanıldı, Beylikdüzü Belediyesi’nde de yönetim değişti. Böyle bir süreç yaşandı.
Bugüne geldiğimizde, kendi kişisel yaşamım açısından baktığımda Gezi Parkı orada hala park olarak duruyor, hepimiz özgürce o parkı kullanmaya devam ediyoruz. Gezi, insanların hafızasında, belleğinde bir toplumsal talep ve bu talebin demokratik ve barışçıl şekilde iletilmesi açısından çok önemli bir yer tutuyor.
Ancak bugün en üzüldüğümüz durum Gezi için mücadele eden arkadaşlarımızın hiçbir suç unsuru taşımamasına rağmen hapiste olmaları, bunca yıl geçmesine rağmen özgürlüklerine kavuşamamalarıdır. Onların da bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını istiyoruz.
ERDOĞAN'IN İSTEDİĞİ OLDU
Yargıtay onadı: Kavala'ya müebbet, Atalay, Mater, Kahraman ve Özerden'e 18 yıl ağır hapis
“Tayfun 25 yıllık arkadaşım”
Hem meslektaşınız hem de bir İBB çalışanı olarak Tayfun Kahraman’a ayrı bir parantez açmak ister misiniz?
Tayfun hem meslektaşım hem de yaklaşık 25 yıllık arkadaşım. Aynı okulda, aynı bölümü okuyup birlikte mezun olmuş ve bu yolculuğu da birlikte çıkmıştık.
Tayfun Kahraman o dönem itibariyle Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı olarak hem mesleki açıdan hukuki mücadeleleri sürdürmüş hem de Gezi’deki toplumsal taleplerin sözcülüğünü gerçekleştirmiş, diğer arkadaşlarımızla birlikte bu talepleri hükümetin en üst düzey isimlerine iletmiştir. Akademisyen, Büyükşehir Belediyesi’nde özellikle kentsel dönüşüm alanında daire başkanlığı yapmış, topluma bu anlamda yazılarıyla, fikirleriyle, çalışmalarıyla katkıda bulunmuş bir insan.
Tayfun’un bugüne kadar hayatında suç unsuru taşıyan hiçbir şey olmamıştır. Aksine bu toplumu daha ileriye taşımak gibi kaygılarla, kamu yararı adına mücadele etmiştir. Keşke yanımızda olsa, keşke bu mücadeleye devam etse Can ve içeride özgürlüklerine kavuşamayan diğer arkadaşlarımız gibi.
Tayfun Kahraman: Akıldışı sürecin en kısa sürede son bulacağına inanıyorum
“Mülkiyet davasının sonuçlanmasını bekliyoruz”
Gezi Parkı son dönemde hem mülkiyeti hem de kamusal alanların kullanımı konusunda önemli tartışmalara sahne oldu. Parkın Vakıflar’a devri sonrası açılan tapu iptal davasında İBB lehine karar çıkmıştı. Son durum nedir? Bu karar Gezi Parkı’nın geleceği açısından nasıl bir önem taşıyor?
2019 seçimlerinden sonra Gezi Parkı’nın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devrediliyor. Burada bir vakıf mülkü olduğu, vakıf tarafından bu mülkün edinildiği öne sürülüyor. Tabii biz bunu mahkemeye taşıdık. Mahkemede de çok güçlü argümanlarla buranın bir vakıf eliyle yapılmış, üretilmiş bir alan olmadığını ortaya koyduk. Mahkeme bizi haklı gördü. Bilirkişi raporları açısından çok olumlu bir süreç yaşanıyor. Bunun artık tamamıyla neticeye varmasını bekliyoruz -ki mülkiyet açısından da burada bir herhangi bir problem oluşmasın.
Burası bir vakıf mülkü değil, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, daha doğrusu halkın malı. Artık halkın talepleri doğrultusunda tarihi ve kültürel mirası koruyacak şekilde imar planlarının değişmesi gerekiyor. Biz daha önce bir yarışmayla beraber Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’na ilişkin bir projelendirme süreci yürüttük. Kamuoyunun oylarıyla seçtiği bir proje var. Hem Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlenmesine hem de Gezi Parkı’yla bütünleşmesine yönelik bu projenin koruma kurullarından bir an önce geçmesini, bu bölgenin çok daha canlı ve nitelikli bir hüviyete kavuşmasını istiyoruz.
GEZİ PARKI BEYAZIT VAKFI'NA DEVREDİLEMİYOR
Mahkeme kararı: Gezi Parkı "Padişah"ın değil İBB'nin
Sonuç olarak meselenin üç boyutu var. Birincisi, mülkiyet boyutu -ki orada zaten mahkemelerde kazandığımız süreçler var.
İkincisi, plan boyutu. Tabii bu planın hem İBB hem de ilçe belediyesi ve koruma kurulu ayağı var. O planlardan kışla, AVM gibi tanımlamaları kaldırıp Gezi Parkı’nın olduğu gibi korunmasına yönelik plan kararlarını geliştirmek gerekiyor.
Üçüncüsü de koruma kurulu tarafından onaylanacak projeyle beraber buradaki kentsel tasarım projesinin Gezi Parkı’nı koruyarak hayata geçirilmesi.
İBB OYLAMASI SONUÇLANDI
Taksim Meydanı için 15 numaralı proje seçildi
Gezi Parkı bugün itibariyle bir polis kontrol noktasına dönüşmüş durumda. Bu anlamıyla bir güvenlikleştirme, atıllaştırma ve hafızasızlaştırma eğilimi içerisinde olunduğunu görüyoruz. Parkın kamusal kullanımını artırmak için mülkiyet davasının sonuçlanmasını beklemek mi gerekiyor? Buna dair kısa-orta vadede bir adımınız olacak mı?
Mülkiyet önemli bir konu orada. Bunun çözümlenmesi gerekiyor. Ama bununla birlikte tabii parkın bakım ve onarımını zaten biz sürdürüyoruz. İnsanlar da parkı kullanmaya devam ediyor. Ama kamusal kullanımın artırılması için oranın biraz daha sivilleşmesi, orada etkinliklerin çoğalması ve insanlar bir parkı özgürce nasıl kullanabiliyorsa o kullanımı gerçekleştirebilmeleri gerekiyor. Bugün halen Taksim birçok etkinliğe kapalı. 1 Mayıs gösterilerine, toplumun birtakım taleplerini gerçekleştireceği etkinliklere kapalı, izin verilmiyor. Gezi’de gerçekleştirilecek etkinliklere de halen daha izin verilmiyor, verilmeyecektir de. Dolayısıyla tüm bunların gerçekleşmesi tabii ki sadece belediyeyle alakalı bir durum değil. Ama bu sürecin yavaş yavaş değişeceğine inanıyorum, daha doğrusu inanmak istiyorum.
1 Mayıs'ta İstanbul'da ilan edilmemiş OHAL
“Kanal İstanbul, yok oluş projesidir”
Gezi’de Topçu Kışlası yapılamadı ama İstanbul’un dört bir yanında ‘Topçu Kışlaları’ var. Kent ve doğa mücadeleleri bağlamında belediyenin tavrı nereye düşüyor?
Göreve geldiğimiz 2019’dan bu yana kamu yararına aykırı olan, kamusal alanları imara açan, özellikle ekolojik anlamda yıkım getirecek tüm plan ve projelere karşı büyük bir mücadele geliştirdik. Kanal İstanbul bunların en büyüğüdür. Çünkü Kanal İstanbul, gelecek açısından İstanbul’un yok oluş projesidir. Bu süreçte bir yandan bilim insanlarıyla birlikte yol yürüyerek paneller düzenledik, kitap ve raporlar hazırladık, diğer yandan imar planlarına karşı dava açarak büyük bir mücadele yürüttük. Bugün geldiğimiz noktada imar planları iptal edildi. Yerel seçim dönemine bakarsanız Kanal İstanbul’u neredeyse kimse ağzına almadı. Şimdilik geçmiş bir tehlike, ancak yok olmuş değil. Çünkü bazı kesimler açısından hala zihinlerde yer alıyor.
Hatırlarsanız, Kanal İstanbul ilk olarak 2011 yılında dile getirilmişti. Şimdi ise 2024’e geldik. Halen daha yapılmadıysa 2019’dan bu yana izlediğimiz sürecin çok büyük etkisi var.
İBB YAYIMLADI
29 bilim insanından Kanal İstanbul kitabı
İstanbul’da neredeyse ‘son yeşil alan’ olan askeri alanların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan imar planlarıyla büyük ölçüde lüks konut projeleri için açıldığını gördük. Bunlara karşı yürüttüğümüz önemli mücadeleler oldu. Validebağ gibi alanlar için mücadele yürütenlerle beraber yol yürüdük.
Şunu da çok net söyleyebilirim. Geride bıraktığımız beş yıl boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin koridorlarında “Parselime imar planı değişikliği yapayım”, “Parselimin imarını birken üçe çıkarayım”, “Yeşil alanı konut alanına çevireyim” denilemediği gibi, biz de bu konuları hiçbir zaman Meclis’te gündem yapmadık, yapılmasını engelledik. Bu çok önemli bir kazanımdır. Ama bakanlık eliyle, ilçe belediyeleri eliyle yürütülen süreçler oldu. Onlara karşı da takip edebildiğimiz ölçüde bir mücadele yürüttük, belirli konuları kamuoyunun gündemine taşıdık. Bu anlamda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şehircilik ilkeleri ve toplum yararı doğrultusunda çok ciddi bir mücadelesi olduğunu söyleyebilirim. Ama tabii planlama ve şehircilik alanındaki en büyük sorunlardan biri plan yapım yetkisinin çok parçalı olması. Bu yetkinin özellikle merkezi idarede yoğunlaşması en çok zorlandığımız noktalardan biri.
Kamuoyuna mal olmuş birçok konuda bakanlık eliyle planların yürütüldüğünü ve bazen ruhsatlarının verildiğini görüyoruz. Onlara karşı da hukuki mücadelenin yanı sıra en önemli şey toplumun bu alanlara, kendisinin olan kamu alanlarına sahip çıkması gerekiyor. Dolayısıyla mücadeleyi sadece kurumsal olarak değil, İstanbul’da yaşayan insanların buna sahip çıkması yönünde de büyütmeye çalışıyoruz. Çünkü kentin daha eşitlikçi, daha özgür, daha demokratik bir şekilde inşa edilebilmesi için Gezi’de olduğu gibi insanların parkına, kıyısına, doğasına, ormanına, tarım alanına sahip çıkması son derece önemli.
2023 yılında Türkiye’de ekoloji alanında neler oldu?
Son seçimde Beyoğlu Belediyesi de muhalefete geçmiş oldu. Beyoğlu’nun kamusal kimliğini ve hafızasını korumak için herhangi bir plan ya da projeniz olacak mı yakın zamanda?
Beyoğlu çok önemli bir yer. Bu anlamda biz geçmiş dönemde de, özellikle Pera bölgesi hakkında konuşuyorsak, buranın kamusallığını artırmak, buradaki kültür-sanat gibi faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlamak açısından ciddi bir gayret gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Türkiye’de ilk defa bir mekansal strateji planı ürettik. Belirli ilkeler doğrultusunda Beyoğlu’da neleri hayata geçirebiliriz diye.
İBB olarak özellikle İstiklal Caddesi ve civarında önemli kültür-sanat faaliyetlerinin gerçekleşebileceği alanları oluşturduk. Beyoğlu Sineması, Casa Botter, Metrohan… Şimdi Taksim Cumhuriyet Müzesi de açılacak. Muammer Karaca Tiyatrosu’nun inşaatı devam ediyor. Sevgi Soysal Kütüphanesi açıldı, Atatürk Kitaplığı yeniden işlevlendirildi. Tabii sadece kültür-sanat alanının zenginleşmesi yeterli değil.
İnsanların orada daha özgür, daha demokratik bir yaşamla buluşmasının önünün açılması gerekiyor. Kamusal alanların daha nitelikli hale getirilmesi gerekiyor. Buna dair de Beyoğlu Mekansal Strateji Planı’nda hem mekana dair hem politik açıdan farklı alanlara hem de toplumsal yaşama dair birçok strateji ve politika ürettik. Bunun bugün ilçe belediyesi boyutuyla, büyükşehir belediyesi boyutuyla ve tabii ki en çok da sivil toplum boyutuyla sahip çıkılarak büyütülmesi gerekiyor.
“Deprem konseyi oluşturulmalı”
Seçim öncesi gerek iktidar gerekse muhalefet, deprem konusunda benzer mesajlar verdi. Geldiğimiz nokta itibariyle bu konuda girişimleriniz oldu mu? Bu konuda ortak bir mekanizma geliştirilmesi mümkün mü?
Biz bunun gelişmesine dair bir önceki dönemde bakanlık nezdinde defalarca girişimlerde bulunduk. Konut politikasına dair önerilerimizi sunduk. Farklı kentsel dönüşüm politikalarına dair bir deprem konseyinin oluşturulmasını talep ettik. İçinde İBB’nin yanı sıra ilçe belediyelerinin, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlıkların, finans ve konut sektörünün olacağı bir konsey. Çünkü deprem ve kentsel dönüşüm meselesinin, tek bir elden yürütülemeyecek kadar büyük bir mesele olduğunu ve el birliği ile çözülmesi gerektiğini defalarca kez dile getirdik. Maalesef bu süreçler sonrasında ortaklaşmaya gidebildiğimizi söyleyemem. Yapamazsak bu sorunu çözemeyiz, çok net. Ancak belirli bir plan ve programı dâhilinde bunu yapabilirsek kentimizi gerçekten depreme dayanıklı hale getirebiliriz.
Gürkan Akgün hakkında
İBB Genel Sekreter Yardımcısı. 1 Mayıs 1984 Trabzon doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Trabzon’da tamamladı. 2006 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden mezun oldu. Yine aynı üniversitenin Kentsel Planlama anabilim dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Çeşitli firmalarda şehir plancısı olarak çalıştıktan sonra 2012 yılından itibaren Beylikdüzü Belediyesi, Plan ve Proje Müdürlüğü bünyesinde, Planlama ve Kentsel Dönüşüm Bürolarında Büro Sorumlusu olarak görev yaptı. 2016 yılından itibaren Beylikdüzü Belediyesi, Plan ve Proje Müdürlüğü görevini yürüttü. 2012-2016 yıllarında TMMOB Şehir Plancıları Odası’nda İstanbul Şube ve Genel Merkez yönetim kurullarında görev aldı. Kentsel planlama ve politika alanlarında çeşitli kitap, dergi ve gazetelerde yayımlanmış birçok makalesi bulunmaktadır. 18 Temmuz 2019 tarihi itibariyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanı olarak atandı.
(VC)