Susan Sontag Yahudi bir kürk tüccarının kızı olarak 1933'te New York'ta dünyaya geldi. Babası o çok küçükken ölünce annesi Nathan Sontag ile evlendi; Susan, Nathan'ın soyadını aldı. Tuscon'da büyüdü ve Los Angeles'te okudu.
Chicago Üniversitesi'nde felsefe ve edebiyat, Harvard'da teoloji eğitimi aldı. 17 yaşında sosyolog Philip Rieff ile evlendi, çiftin sonraki yıllarda annesinin editörü olacak David adlı bir oğulları oldu.
Sontag 1958'de Rieff'ten boşandı. 1980'lerde fotoğrafçı Annie Leibovitz'le birlikte olmaya başladı, ilişkileri düne kadar sürüyordu.
17 kitap, 32 dil
Öykü, roman ve denemelerden oluşan 17 kitabı yayınlandı. Kadınlık halleri, cinsellik, savaş, fotoğraf, sinema, felsefe ve edebiyat üzerine yazdı.
Deneme ve öyküleri The New Yorker, The New York Review of Books, The Times Literary Supplement, Art in America, Antaeus, Parnassus, The Threepenny Review, The Nation ve Granta gibi dergi ve gazetelerde yayınlandı.
En sevilen öykülerinden "The Way We Live Now" John Updike'ın editörlüğünü üstlendiği Yüzyılın en iyi Amerikan Öyküleri derlemesinde yayınlandı. Kitapları 32 dile çevrildi.
Dört film ve bir oyun
Dört film yazdı ve yönetti: Her ikisi de İsveç'te çekilen Duet for Cannibals (1969) ve Brother Carl (1971), 1973 Ekim savaşları sırasında İsrail'de çektiği Promised Lands (1974) ve aynı adı kısa öyküsünden İtalya'da çekilen Unguided Tour (1983).
Alice Yatakta adlı tiyatro oyunu Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Meksika, Almanya ve Hollanda'da defalarca sahnelendi.
Dünya entelektüelleriyle yakından ilgilendi, Avrupa'ya bakmayı başaran nadir Amerikalılardan biri oldu. Roland Barthes ve Elias Canetti gibi isimleri hem Amerika'ya hem de dünyaya hatırlatan ve hatta tanıtan isim oldu.
"İnsanlığın kanseri: Beyaz ırk"
Amerikan yazarlarının genel tavrının aksine 1960'lardan itibaren politikanın içinde, hatta tam ortasında durdu, duruşunu sağlam tuttu. 1987-1989 arasında PEN Yazarlar Derneği ABD başkanlığını yürüttü.
Ayetullah Humeyni, Salman Ruşti'ye "Şeytan Ayetleri" nedeniyle "katli vaciptir" emri çıkarttığında edebiyat dünyasını protesto için ayaklandıran Sontag'tı.
Hayatı boyunca insan hakları için çalıştı, muhalif tavrını korudu. 1990'larda Yugoslavya'da gittikçe büyüyen iç savaşa karşı örgütlenilmesinde çalıştı.
Yugoslavya'ya gitti, uluslararası kampanya çağrıları yaptı. 1993'te Saraybosna'da "Godot'yu Beklerken"i sahneledi. Savaş sırasındaki çabaları nedeniyle Saraybosna kentinin fahri hemşehrisi ilan edildi.
Vietnam savaşına karşıydı, savaş sırasında "beyaz ırkın insanlılık tarihinin kanseri olduğunu" söyledi. 11 Eylül sonrasında ABD'nin dış politikasını en sert eleştirenlerden biri oldu. Dış politikanın 11 Eylül'e zemin hazırladığını yazdı.
Popüler kültüre yeni bakış
The Volcano Lover ( Yanardağ sevgili) adlı tarihi aşk romanı çok satanlar listesine oturan Sontag, 2000'de In America (Amerika'da) adlı romanıyla National Book Award aaldı.
Ama edebiyattaki asıl yerini hep denemeleriyle elde etti. 1964'te yayınlanan "Notes on Camp" (Kamp notları) kitabıyla yeni büyük yazarlar arasına girdi.
Eşcinsel estetikten ilk kez söz eden kitap, popüler kültür üzerine "çok kötü olan aslında iyidir" şiarıyla popüler kültüre de yeni bir bakış açısı getirdi.
1978'de yazdığı, bütün dünyada fotoğrafla ilgilenen amatöründen profesyoneline herkesin başucu kitaplarından biri haline gelen "On Photography/Fotoğraf Üzerine" 1978'de National Book Critics Circle ödülünü kazandı.
Fotoğrafın felsefesi
Kitap, fotoğrafın toplum ve gündelik hayat üzerindeki etkisi ve rolüne dair bir denemeydi. Felsefi olarak fotoğrafa yaklaşan öncülerdendi.
2000'lerde yazdığı "Regarding the Pain of Others/ Başkalarının Acılarına Bakmak" adlı savaş fotoğraflarının gelişimini anlatan "dehşet verici" kitap 2004'te NBCC ödüllerine aday oldu.
Savaş fotoğraflarının çoğaltılarak sahip oldukları anlamın basitleştirildiğini söyleyen Sontag, kitapta son yıllarda evlerimizde naklen savaş izleyerek televizyon sayesinde de savaşın basit ve sıradan bir iş gibi gösterildiğini yazıyordu: "Altlarına yazılan metinlerle, üzerilerine okunan seslerle fotoğrafların anlamı değişiyor. Fotoğrafa başka şekillerde bakmayı başarmalıyız."
En sevdiği kentte
Sontag acının içinde olmayanları, yani televizyonda izleyen bizleri de anlatıyordu kitabında. Amerikan İç Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Nazi ölüm kamplarından, Bosna, Sierra Leone, Ruanda, İsrail, Filistin ve 11 Eylül trajedilerine fotoğraftan ve yaşamdan bakmıştı.
"Başkalarına çektirilen ve bizim görüntüler şeklinde izlediğimiz, acılarla kurduğumuz düşsel yakınlık, uzaklarda ıstırap çeken insanlarla ayrıcalıklı izleyiciler arasında düpedüz gerçek dışı bir bağ olduğunu düşündürür ve bu bağ iktidarla ilişkimizi düzenleyen gizemlerdendir. Ne kadar acı duyarsak o acılara yol açan gelişmelerde bir suçumuz olmadığı hissine kapılmamız o kadar kolaylaşır. Sempatimiz acizliğimizin yanı sıra masumiyetimizin de ilanıdır"
Sontag hayatta en çok sevdiği kentte, kendi deyimiyle "her şeyi, herkesi bir arada bulabildiği tek yerde" New York'da veda etti çok sevdiği hayata. Ardında yıllarca haklarını savunduğu eşcinselleri, kadınları, savaş mağdurlarını bırakarak.
Sontag hakkında...
Güçlü bir beyin, istediğinden daha fazla çalışan bir akıl, istediğinden daha iyi yazan bir yazar. Entelektüel kelimesinin gerçek anlamı.- New York Observer
Savaş sonrası entelektüel tarihimiz Sontag'sız hayal bile edilemez.- Talk Magazine
Yazdıklarıyla sadece yeni bir eleştiri perspektifi açmıyor, aynı zamanda okuyanlara başka dünyalar, başka hayatlar sunuyor. Aldığı eğitimi, felsefeyi, edebiyatı ve dini gerçek hayatla bir araya getirmeyi başarıyor ki zor olan da bu zaten.- The New Yorker
Bir ayağı gerçek düşüncenin üzerinde, diğer ayağı hedonizmin ve popüler kültürün. Etik değerlerini tamamen koruyarak, nitelikli ve entelektüel bir bakışla popüler kültürü tartışıyor. O gerçekten cesur. - Vanity Fair
Sontag marka olmayı başaran bir iki entelektüelimizden biri. Kültür üzerine yazanların sabit ciddiyetlerinden uzak ama etik ironisiyle, eğlenceli bir şekilde söylemek istediklerini anlatıyor. - The Yale Review
Irak savaşı sırasında sesini çıkaran, 11 Eylül sonrası yazdıklarıyla hala Amerikalılara dair ümidimizi korumamızı sağlayan Amerikalılardan biriydi. Fotoğrafı öğretenlerden, insanlığı sevdirenlerden, cinselliği anlatabilenlerdi.
30 yıldır vücuduna farklı şekillerde giren kanserle mücadelesini kaybetti. Göğüs ve rahimden sonra kan kanserine yenildi. Kanserleri bile kadındı... Susan Sontag öldü...(ÇM/BA)