Her gün binlerce canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen tıbbi ve kozmetik deneyler, spor amacıyla yapılan avlanmalar, beslenme amacıyla yetiştirilen hayvanlara karşı yapılan davranışlar, fabrikasyon üretimi canlı tavuklar, sirk ve hayvanat bahçelerinde, petshoplarda tutulup hapsedilen ve bazı davranışları yapmaya zorlanan hayvanların maruz kaldıkları eylemler…
Diğer bütün canlı ve cansız varlıklar gibi insanların dünyayı paylaştığı hayvanların yaşam hakkını ihlal eden ve işkence içeren bu sıralamaya Türkiye’de bir de hayvana şiddet, tecavüz ve toplu ölüm ekleniyor.
Sosyal medyada çok fazla şahit olduğumuz bu haberlere her gün bir yeni işkence haberi daha eklenirken, bu şiddete karşı hukuksal süreç neredeyse hiçbir şekilde işlemiyor. Hayvan katilleri, aldıkları ya da işkence ettikleri bir canın bedelini çoğu zaman para ödeyerek karşılıyor.
Türkiye’de hayvana şiddeti, hukuki süreci, hayvan hakları alanında verilen mücadeleyi Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği (HAYKURDER) Başkanı Erman Paçalı ile konuştuk.
“Hayvana tecavüz eski çağlardan bu yana var olan korkunç bir gerçek”
Bizlere yansıyan hayvana şiddet, tecavüz, cinayet haberlerin ötesinde hayvan hakları savunucusu bir kurumun başkanı olarak, sizin tarafınızdan nasıl bir manzara görünüyor?
Hayvana tecavüz eski çağlardan bu yana var olan korkunç bir gerçektir. Tarih boyunca insan kendi yaşamını kolaylaştırmak adına zekasını kendinden daha düşük zekaya sahip canlıları sömürmek için kullanmıştır. Ve kendi hizmetine alabildiği her şeyi zayıf ve aşağılanmaya müsait görmüştür. Toplumların hayvanlara bakış açısı, hayvanların konumu ve ona karşı insanın tutumu dinler, kültürler ve gelenekler sonucunda şekillenmiştir.
Prehistorik duvar resimlerinde hayvan ve insanı ilişki sırasındaki betimlemeleri, Hammurabi Kanunları’nda bu eylemin idamla cezalandırılmasını, Mısır’da rahibelerin kutsal saydıkları köpeklerle ilişki kurmasının dinsel bir ritüel olarak konumlandırılması, Hititlerde köpekle cinsel ilişkinin ölüm cezasına tabiyken atla cinsel ilişkinin cezasız bırakılması, Yunan mitolojisinde Zeus’un hayvan formlarına girerek insanlarla cinsel ilişkiye girmesi (Zeus ve Leda), Roma’da ise çeşitli dönemlerde bu konunun çok farklı ele alınmıştır.
* Erman Paçalı
Zoofili (hayvanlara karşı cinsel istek duyan kişi) psikiyatrik bir konudur. Çünkü bu bir davranış bozukluğudur. Karşı cinsle ilişki kurma imkanı olmasına rağmen hayvanları tercih eden kişinin cinsel sapkınlık içinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Veya daha ziyade kırsal bölgelerde cinsel bilgisizlik içinde, fogal güldüleri toplum, ahlak, din ve kültür gibi nedenlerle baskı altında kalan ve onaylanmamış kişiliğinden kaynaklı aşağılık duygusunu bastırarak hayvanlara tecavüz eden psikososyal gelişimini tamamlayamamış kişiler olanlar vaka olarak söz edilebilir. Günümüzde, sözüm ona modern toplumlar olarak bu konuda nerede durduğumuzu da kavramalıyız. Hayvana yönelik şiddet ve tecavüzün hemen her kesimden geldiği hatta akademik eğitim ve sosyal statü sahibi kişilerin de şiddet, öldürme ve tecavüz ettikleri görülmektedir. Bu da bu filleri işlemenin altında salt psikolojik nedenler yattığının ispatıdır. Yani eğitimle, özgürlük ile, statü ile ilgisi yoktur. Tamamen kişinin kendi hasta psikolojisinden kaynaklıdır.
“Hissedebilen ve anlayabilen canlılar”
Hayvan haklarını korumak, onları yaşatmak için atılması gereken somut adımlar nelerdir?
Hayvan haklarını korumak, onları yaşatmak ilk başta doğuştan gelen yaşam hakları olduğu bilincini kazanıp saygı duymakla başlar. Kültürel, ahlaki, toplumsal, bireysel ve psikolojik anlamda yapılacak çalışmalar, çocukluktan itibaren verilecek hem ailede hem de okullarda verilecek eğitimler ile geniş kapsamlı biçimde ele alınması gereken bir konudur. Tüm bunlar yşsam hakkı ihlallerine verilecek ciddi ve caydırıcı cezalar içeren kanunlar ile de desteklenmelidir.
Her insan dünya üzerinde var olan her canlı türünün kendi etolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarına uygun biçimde yaşama hakkı olduğunu, hayvanların dünyadaki varlık sebeplerinin sadece insana hizmet ve çıkar sağlamak olmadığını ve bu hakları çiğnediğinde kanun karşısında ciddi ve caydırıcı cezalar alacağını ve toplum tarafından da tepki alacağını bilmelidir. Birlikte yaşam şartlarında hayvanlardan destek almak ile onların varlığını sömürmek arasında fark vardır.
Canımızdan çok sevdiğimiz insan evlatlarımıza bir çarşıya alışverişe gittiğimizde onlardan güçlerini aşmayan küçük bir poşeti taşımalarını istemek yardım ve destek talebidir. Ama onlara ağır yükler taşımak bunu zorla ve şiddet kullanarak yapmak SÖMÜRÜDÜR. Bu hayvanlarla olan ilişkimizde de böyledir. İnsanın anlaması gereken en önemli şey hayvanların da tıpkı bizler gibi duyguları olan, hissedebilen ve anlayabilen canlılar olduklarıdır.
“Caydırıcı cezalar yok”
Geçtiğimiz aylarda İçişleri Bakanlığı çevre, doğa ve hayvanları koruma polislerinin göreve başlayacağını, HAYDİ denilen bir uygulamayla suçlara karşı mücadele edeceklerini duyurdu. Mevcut yasanın etkili olmadığı yerde böyle bir adım ne denli etkili olur?
Ülkemizde 2004 yılından beri mevcut ismiyle hayvanları koruma kanunu var. O günün şartlarında, hayvan hakları, hayvan koruma gibi konuların çok gündeme gelmediği, hayvanların yasam haklarını ihlal eden şiddet, tecavüz, sömürü gibi durumların duyulup dikkat çekeceği internet ve sosyal platformların olmadığı bir dönemde STK'ların talep baskısı ile çıkan bu kanunda bugün yetersiz, yanlış ve eksik olduğu anlaşılan maddeler var. Ve 16 yıldır bu güdük yasanın yenilenmesi için uğraşıyoruz.
Geçtiğimiz aylarda kurulan HAYDİ polis timleri şu an özellikle yasa dışı hayvan dövüşleri konusunda oldukça etkili. Ama sonuçta insan ya da hayvana karşı islenen bir suç olduğunda bunun cezasını polisler değil mahkemeler verebilir. Hayvana yönelik suçlar maalesef kabahatler kanununa göre yargılanmakta olduğundan ve sahipli sahipsiz hayvan ayrımı yapılmasından dolayı caydırıcı nitelikte cezalar verilememektedir. Hayvana yönelik suçlar kabahatler kanunundan çıkarılarak ceza kanunu kapsamında yargılanmadıkça bu birimlerin etkisi de zayıflamaktadır.
Bir cinayet işlediğinizde ancak ağır ceza alacağınızı bilirseniz kapınıza gelen polisten korkarsınız. HAYDİ alt sınırı 3 yıldan başlayan ertelemesiz ve paraya çevrilemez güçlü ve caydırıcı cezalarla desteklenirse çok faydalı ve yaralı olacak bir uygulamadır.
“Dünyada da durum farklı değil”
Dünya ülkelerinde hayvanların hakları nasıl korunuyor? Örnek alabileceğimiz yerler var mı?
Maalesef dünya üzerinde şu an hiçbir ülke, tümü ile hayvanın yaşam hakkını korumaya ve kayırmaya yönelik maddeler içeren bir kanuna sahip değil. Hatta şu an bizdeki kanun tüm eksiklerine rağmen birçok ülkenin kanunundan daha iyi şekilde yaşatmaya ve korumaya yönelik maddeler içermekte. Örneğin Almanya'daki bir dernekten edindiğim bir bilgiye göre, orada evinizdeki hayvan birey için 35 Euro vergi ödemek zorundasınız ve onu sokakta gezdirmeniz belli saat aralıkları ile kısıtlı.
Hayvan hakları konusunda İngiltere’nin oldukça detaylı ve 14’ü aşkın kanun ve yasal düzenlemesi bulunuyor. Evcil hayvanların korunmasından, hayvanat bahçesi işletmelerinin düzenlenmesine kadar hemen her konuda detaylı kanunlar yer alıyor. Hayvanlar “hissedebilen varlıklar” olarak kabul ediliyor. Hayvanlara eziyet, işkence, hayvan dövüşleri gibi durumlarda 20,000 pounda kadar para cezası ve 6 ay hapis cezası verilebiliyor. Hayvan satışı sadece sınırlı sayıdaki petshoplarda yapılabiliyor. Petshop açmak bizim ülkemizdeki kadar kolay değil. Hayvan satışı yapmak isteyenler, hayvanların bakımını düzenli olarak yapmak zorunda.
Her hayvanın tüm hayatı boyunca ve bir yıl içinde kaç kez doğum yapabileceği yasayla belirlenmiş. Hayvan satışı yapan kişiler şehirlerindeki yerel komisyondan lisans almak zorunda olup, en ufak şikayette bu komisyon tarafından lisanslarına son verilebiliyor. Lisanslı yerlerden alınmayan, kaçak olarak yurtdışından getirilen hayvanların sahipleri hakkında soruşturma açılabiliyor. Ama bu kanunlar özde hayvanın yaşam ve bireylik hakkını korumuyor. Sadece insanın bakış açısı ile şekillendiriyor.
İsviçre
İsviçre, hayvan hakları konusunda çok ilerlemiş ülkelerden biri olarak göze çarpıyor. İngiltere gibi İsviçre’de de hayvanlar hissedebilen varlıklar olarak kabul ediliyor. Hayvanları Koruma Kanunu’na göre hayvanlara kötü davranan, çok çalıştıran ve göz ardı eden sahipleri hakkında suçun büyüklüğüne göre para cezası veya 3 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Hayvan hakları kanununda evcil hayvanlar özel önem taşıyor. Örneğin köpek sahibi olmak isteyenler için oldukça detaylı düzenlemeler var. Daha önce köpek sahibi olmamış kişiler köpek sahiplenmeden önce köpeğe bakabileceklerini gösteren bir sertifika sahibi olmak zorunda. İsviçre’de balık dahil, doğal olarak sosyal olan hayvanların tek başına beslenmesi de yasaklanmış. Yine de hayvanı kendi doğasına uygun insanın hizmetinde olmak zorunda olmayan bir birey olarak görmüyor.
Avusturya
Avusturya en sıkı hayvan hakları kanunlarından birine sahip. 2004 yılında kabul edilen kanuna göre, hayvanlar insanların bakma sorumluluğunda olduğu insana eş varlıklar olarak kabul ediyor. Bu kanun hayvanlarla insanlar arasında bir eşitlik ifade etmesi nedeniyle önemli. Hayvanlara ağır korku dahil acı hissettirmek yasaklanmış. Hayvanların sosyal bağ kurma ihtiyacını dahi içeren kanunun ihlali durumlarında, ihlalin büyüklüğüne bağlı olarak para cezası veya 1 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Kanunu uygulama yetkisi eyaletlere verilirken, her eyaletin Hayvan Koruma Ombudsmanı ve hükümet temsilcileri, üniversite temsilcileri ve Merkezi Hayvan Koruma Derneği temsilcisinden oluşan bir Hayvan Koruma Konseyi bulunuyor.
Fransa
Fransa ise bu konuda yapılan yasalarının iyileştirmesini oldukça yakın zamanda yapmaya başlamış.
Hayvanlar eşya olmaktan henüz 2015 yılında çıkarak, "Hissedebilen Canlı Varlık" kategorisine girebilmiş. Hala bu konuda birtakım yasa tasarıları ile uğraştıkları, "yunus" gibi hayvanların eğlence parklarında eğitilip, eğlendirmek amacıyla üretilmesinin yasaklanmasıyla da gözler önüne seriliyor ancak yeterli mi? Elbette hayır, çünkü gelişim için hala çabalanıyor da olsa bu konuda hayvanların uğradığı zulüm son bulmuş değil. Fransa, "Hayvan Hakları" söz konusu olduğunda C klass alarak İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerin de gerisinde kalıyor.
Rusya
Ne yazık ki Rusya'da durum içler acısı desek, yalan söylemiş olmayız. Türkiye'nin şiddet ve tecavüz olayları nedeni ile E grubunda olduğu bu tabloda Rusya F grubunda.
Hayvanlar için herhangi bir yasa olmadığı gibi onlara işkence etmek ve tecavüz gibi olaylara devletin duyarsız olması nedeniyle dünyanın her yerindeki hayvan severleri kızdıran bir ülke olduğunu söylemek mümkün. Örneğin Dünya Kupası 2018 maçlarının oynandığı Rusya'nın 11 şehrinde devlet sokakları temizlemek(!) amacıyla kedi ve köpekleri ansızın toplatarak katletmeye etmeye başlamıştı. Üstelik bu hayvanlar yerli halkın baktığı, aşılı, kısır ve tasmalı köpeklerdi. Benzer bir durum Azerbaycan'da da yaşanmıştı.
Amerika ve Avrupa'da da hayvan hakları olması gerektiği gibi yok, Türkiye'de de yok, dünyadaki “süper güç” olarak adlandırılan devletler iklim değişikliğini geciktirmek için bile harekete geçemeyecek kadar aciz durumda.
Türkiye'de hayvan hakları mücadelesi verenler olarak, toplumdan sık sık, "ülkede insan hakları var mı da hayvan hakları olsun" gibi yorumlarla karşılaşırız. Avrupa'da da durum kötü çünkü oradaki durum da daha çok hayvan refahı gelişmelerinden ibaret. Hayvanlar açısından kazanılmış bir hak maalesef yok.
“Hayvan refahı” terimi tartışması
Hayvan refahı, kimin refahı?
"Hayvan refahı" diye bir terim var. Bu terim, size, hayvanların iyiliğine yarayan bir şeymiş gibi gelebilir ancak bu teorinin temelinde yine insan menfaati yatıyor. Bu teoriye, kafes genişletme, hayvanların serbest gezmesine olanak sağlama, eti için sömürülen hayvanların kesimi esnasında elektroşok uygulama gibi uygulamalar dâhil.
Bu uygulamalar, yaşam hakkına saygıyı idrak edememiş olanların içini rahatlatabilir ancak hayvan refahı teorisi, hayvanlar için tutsaklık, zorbalık, işkence, ölüm gibi süreçleri sonlandırmıyor, aksine insanların zihninde bir rahatlatma sağlayıp hayvan sömürüsünü meşrulaştırıyor.
Hayvanlar en azından öldürülürken acı çekmesinler diye düşünebilirsiniz ancak onların hepsi yaşamak istiyor, hepsinde yaşama tutunma, hayatta kalma güdüsü var. Böyle bir gerçeklik karşısında, "hayvan refahı" diye bir teori üretip onları, kaçınılmaz bir son olarak ölüme göndermek, bunda bir sakınca görmemek çok tehlikeli yerlere taşıdı insanlığı ve taşımaya da devam ediyor. Avrupa'da da bu hayvan refahı uygulamalarına sıkça rastlamak mümkün, bunun için Avrupa parlamentolarında özel mevzuat çalışmaları yapılıyor. (TP)