Hayvan deneylerine katılmayı reddedenler anlatıyor:
“Bu uygulamaların büyük bir kısmından kaçarak başarılı bir öğrencilik geçirdim ve hekim olarak bir eksiklik yaşamadım. Çünkü bu uygulamalar daha önce yüz binlerce kez yapılmış ve literatürde detaylıca anlatılmış bilgilerden fazlasını bize vermiyor.”
“Ben 3 sene kadar hayvan deneylerine katılmış, bizzat planlamış ve yürütmüş birisiyim. Zaman ilerledikçe ve bu deneylerin içine gömülüp, onlar benim gündelik hayatımın bir parçası oldukça, acı çektirmeye de öldürmeye de alıştığımı farkettim ve öldürmeyi değil öldürmemeyi seçtim. Bu karardan sonra hayatımı düzene koymak zaman alsa da, biraz zor olsa da artık çok daha huzurlu bir bireyim. Artık ellerimde ve zihnimde herhangi bir canlının kanı, cesedi yok.”
Hayvanlara “eğitim amaçlı” işkence yapılması ve öldürülmesi, vegan aktivistlerin İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde “et muayenesi dersini basmasıyla Türkiye gündemine geldi.
Bu eylemin ardından okullarda hayvanlara zulüm içeren uygulamalar ve derslerde vicdani ret hakkı talep eden “Eğitimde Vicdani Ret” kampanyası başlatıldı.
Tüm öğrenci ve araştırmacılara kendi yaşadıkları deneyimleri ve eğitimleri boyunca karşılaştıkları hak ihlâllerini paylaşma çağrısı da yaptı.
Kampanyanın duyurulması aşamasında, bu alanda çalışan iki kişi deneyimlerini paylaştı.
Hayvan deneylerinde çalışmış bir kişi, deneylerin nasıl yapıldığını, denek hayvanlarına ne olduğunu ve bu işi neden bıraktığını anlatıyor.
Veteriner hekim Ozan Berberoğlu ise üzerinde deney yapılan hayvanların acılarını, empati, gelecek planı kurma ve ahlaki değer oluşturmaya kadar uzanan çok yüksek beyin faaliyetlerini ve bu deneyleri yapmadan da bilim insanı olmanın mümkün olduğunu anlatıyor.
İmza kampanyası için tıklayın.
Kürke Hayır Platformu'ndan Veteriner Hekim Ozan Berberoğlu:"Öğrencilik yıllarımda farklı birçok noktada hayvan hakları ihlallerine şahit oldum. Çiftliklerde hiç güneş görmeden, hareket alanı dahi bulunmayan, çevresel koşullar yüzünden psikolojik sağlığını yitirerek birbirlerini ve kendilerini parçalayan tavuklar, kasları gelişmeksizin kilo alsın ve yüksek fiyatlı süt danası olarak sofralara sunulsun diye adım atmasına izin vermeyecek kadar dar hücrelerde büyütülen danalar, elektronik ejakülatörlerle yani anal yoldan girilerek spermleri sağılan keçiler ve daha bir sürüsü bunlar içinde sayılabilir. Endüstrileşme ve kapitalizmin el ele vererek yarattıkları zulmün en büyük mağdurlarının hayvanlar olduğunu söylememiz lazım. Zira her gün milyonlarca cinayetin işlendiği kanlı bir pazarın yegane kurbanları. Bu nedenle çiftlik, üretim, hayvansal ürün, hayvan refahı gibi kelimeleri duyduğunuzda ardında sistematik bir zulmün olduğunu benim tanıklığıma ihtiyaç duymadan da anlayabilirsiniz. “Fen bilimleri eğitiminde hayvan kullanımı maalesef ülkemizde de oldukça yaygın. Öğrencilik dönemimde anatomik inceleme için öldürülen hayvanlar, laboratuvarda canlı iken disekte edilerek organ fonksiyonları izlenen kurbağa, fare ve tavşanlar, deneysel amaçlı operasyonlara alınarak operasyon bitiminde otanazi yapılan köpeklere şahit oldum. Bu uygulamaların büyük bir kısmından kaçarak başarılı bir öğrencilik geçirdim ve hekim olarak bir eksiklik yaşamadım. Çünkü bu uygulamalar daha önce yüz binlerce kez yapılmış ve literatürde detaylıca anlatılmış bilgilerden fazlasını bize vermiyor. Bu nedenle eğitim amaçlı hayvan istismarı durmalıdır. Küçük yaştaki çocuklar, zeka geriliği olan insanlar ve demanslıların deneylerde kullanımını onaylamıyorsak hayvanların araştırma amaçlı deneylere dahil edilmesine de karşı çıkmalıyız. Zira hayvanların önemli bir kısmı kafasını okşayıp gelecek hayallerinize soktuğunuz 3-5 yaşındaki bir çocuktan daha hissiz değiller. Yapılan çalışmalar birçok türün empati, gelecek planı kurma ve ahlaki değer oluşturmaya kadar uzanan çok yüksek beyin faaliyeti gerektiren yetilere sahip olduğunu gösteriyor. Hayvanın duyduğu acının bizimkinden hiçbir farkı olmadığını biliyoruz. “Öznel ve mesleki deneyimlerimde hayvanların acılarını anlamayanların onlarla empati kurmaktan kaçındıklarını gördüm. Laboratuvar hayvanları merkezinde yuvasından çıkıp yanımıza yaklaşarak uzun uzun jestler yapan ve çıkardığı seslerle adeta bizle sinirlice konuşan bir gine domuzu birçok öğrencinin ‘biz onlara kötü bir şey yapıyoruz’ sorgulamasına gitmesine sebep olmuştu. Bu deneyim bile empatiyi güçlendirmenin neleri değiştirebildiğini gösteriyor. Hakları bir bütün olarak görmediğimiz sürece özgürlük alanımızı genişletemeyiz. Zulüm zulümdür ve hayvana yapılan zulüm ile insana yapılan zulüm birbirini beslemekten başka bir işe yaramıyor. Konu bir şeyi yapmak ya da yapmamakla ilgili. Bizler özgür bireyler olarak istemediğimiz bir şeyi yapmama hakkına sahibiz; hele ki bunun adil olmadığına inanıyorsak. Hekimlik ve diğer fen bilimleri öğrencileri bahaneler üreterek zulme şahit olmaktan kaçmak yerine inisiyatif koyarak bu zulmün gereksizliğini arkadaşlarına ve akademisyenlere anlatmalı. Yüksek eğitimin amacı anlatılanları hafızaya kaydetmek değil, ezber bozmaktır. Değişim için öğrencilerin öz güvenle hareket etmesi ve akademisyenlerden inisiyatif kullanmalarını istemesi gerekiyor." |
Hayvan deneyleri neye benziyor?Sanatçı Jacqueline Traide, kozmetikte hayvan deneylerine karşı kampanyalar yürüten ve alternatif yöntemler hakkında bilgi veren LUSH markasının Londra'daki mağazasının vitrininde gerçekleştirdiği performansla hayvan deneylerinin tam olarak neye benzediğini kamuoyuna göstermişti. (Nisan 2012) |
Kurumsal şiddet ve baskı kaygısıyla ismini ve çalıştığı kurumu paylaşmak istemeyen bir kişi:"Ben daha önce 3 sene kadar hayvan deneylerine katılmış, bizzat planlamış ve yürütmüş birisiyim. Ancak hayvan deneyi yapmayı uzun bir süre önce bıraktım. Bu deneyleri yaparken, katılırken kendimi kötü hissetmedim dersem yalan olur. En başından beri içimde küçük de olsa rahatsızlık vardı. Ancak, bunların faydalı olduğunu ve bizim ilerlememize yardımcı olacağına inanıyordum. Evet, bazı canlılar acı çekiyordu, ölüyordu ama biz ilerliyorduk. Ancak bu işin içine daha da girdikçe daha da fazla şeye tanık oldukça şunu farkettim: Bu deneylerin çok büyük bir bölümü, belki de yüzde 90 kadarı, sonunda insanlar için bile kullanılacak bir bilgi sağlamıyor. Çünkü üzerinde deney yapılan hayvanlarla çok temel farklılıklarımız var, bağışıklık sistemlerimiz, hücre tiplerimiz gibi. “Ancak az da olsa bir kısmının faydalı ve işe yarar bilgiler sunduğunu biliyorum, tecrübe ettim. Benim bunlarla derdim, faydalı olanları yapmaya devam edelim, diğerlerini yapmayalım değil. Oradan gelecek bilgiler olmadan da ilerleme diye adlandırdığımız şey olurdu, olacaktı. Çok daha yavaş bir şekilde olacaktı, ama bu beni rahatsız etmezdi, etmiyor da. Çünkü başka bir canlının yaşam, acı çekmeme ve vücut bütünlüğü hakkını elinden almadan olacaktı. “Öldürmeye alıştığımı farkettim” “Bu deneyleri yürütürken benim için en önemli meselelerden biriyse bu işe alışmamaktı, yani canlılara acı çektirmeye, onları öldürmeye alışmamaktı. Bunu her zaman anormal bir durum olarak gördüm, görmeye çalıştım. Ancak zaman ilerledikçe ve bu deneylerin içine gömülüp, onlar benim gündelik hayatımın bir parçası oldukça, acı çektirmeye de öldürmeye de alıştığımı farkettim. Benim asıl için kırılma noktası da bu oldu. “Herhangi bir canlıya istemeden de olsa zarar vermek ya da öldürmek muhtemelen herkesin deneyimlediği bir şeydir. Bir doktorun zaman zaman hastayı yaşatma pahasına, o canlıya kısmi zarar vermesi de çok yaygındır. Ancak bunların hepsi, anlık ve o anın gerektirdiği kararlardır. Hiçbiri planlı bir şekilde uygulanmaz. Ben ise planlı bir şekilde her hafta kaç canlıya zarar vereceğimi, kaç canlı öldüreceğimi, bunu ne şekilde gerçekleştireceğimi düşünmek durumundaydım. “Bu planlamaların sonunda bu işe alıştığımı ve üzerinde deney yaptığım canlılardan artık birer nesne/cisim gibi bahsettiğimi farkettim. Başka canlılar acı çekiyor, öldürülüyor, zulümle geliştiği iddia edilen ise insanlık oluyordu. “Nereye doğru gelişiyordu? Daha fazla canlıyı öldürmeye doğru, hem de kendi türünü de içerecek şekilde. “Artık huzurluyum, elimde kan yok” “Burada karşımda iki yol vardı: ya bu deneylere devam ederek bu alanda uzmanlaşacak ve başka canlılara eziyet ederek, onları öldürerek hayatımı geçirecektim ya da böylesi bir planlı ve nitelikli katillikten vazgeçecektim. Bu ayrımda ben öldürmeyi değil öldürmemeyi seçtim. Bu karardan sonra hayatımı düzene koymak zaman alsa da, biraz zor olsa da artık çok daha huzurlu bir bireyim. Artık ellerimde ve zihnimde herhangi bir canlının kanı, cesedi yok. “Burada adımı, çalıştığım yeri belirtmemeyi tercih ediyorum. Çünkü bu açıklamadan sonra ne şekilde tepkiyle karşılaşacağımdan emin değilim. Bu tepkilerin yalnızca beni değil, bana destek veren danışmanımı ve bana destek veren diğer kişileri de kapsayabileceğinden kuşkuluyum. Gelecek tepkilerin boyutundan ve kimleri etkileyebileceğinden emin olduğum gün, kim olduğumu açıklamaktan çekinmem. “Denekler, en ekonomik hayvanlardan seçiliyor” “Üzerinde deney yapılan hayvan çeşitliliği büyük: meyve sinekleri, zebra balığı, kurbağalar, kobaylar(gine domuzu), fare ve sıçanlar, tavşanlar, kedi, köpek, maymun ve diğer başkaları. Araştırmalarda en fazla kullanılan canlılar kobaylar, hamsterlar, fare ve sıçanlardır. Bunlar tüm araştırmaların kabaca yüzde 50'sinde kullanılıyor. Çünkü bakımları diğerlerine göre kolay ve ucuz, bir kerede çok fazla sayıda yavruluyorlar. Yani en ekonomik olanlar bunlar. “Uygulanan işlemler yapılan araştırmaya ve kullanılan canlı cinsine göre değişiyor. Genel bir çerçeve vermek adına, derilerinde ya da dokularında yara oluşturulup bunların tedavi yöntemlerinin araştırılması, çocukluk ya da gençlik döneminde çeşitli yöntemlerle hayvanlarda gelişmesi tetiklenen psikolojik, nörolojik rahatsızlıkların daha sonra çeşitli kimyasallarla tedavi etmeye çalışılması, kafatası açılarak beynine sensör, mikroçip yerleştirilen canlıların davranışlarını kontrol etmeye çalışma ya da belirli normal bir davranışı sergilerken (örneğin belirli tonda bir sesi duyduğunda ya da belirli bir kokuyu aldığında) beynin buna nasıl tepki verdiğinin araştırılması, beynin anatomik olarak incelenmesi için öldürülen canlıların beyinlerinden ince kesitler alınması, çeşitli genetik manipülasyonlar ve çözümlemeler, çeşitli bölgelere lezyonlar uygulayarak canlının davranışlarındaki değişikliklerin incelenmesi ve benzerleri. Deney prosedürü nasıl gelişiyor? “Bunlardan birinin tüm protokolü örnek olarak kısaca şöyledir: Seçilen hayvan (fare/sıçan/maymun) ameliyat edileceği ortama getirilir. Narkozla bayıltıldıktan sonra kafa derisi ve kafatasının işlem yapılacak kısmı kesilerek açılır. Daha sonra ilgili beyin kısmına elektrotlar yerleştirilir. Daha sonra bu elektrotların etrafı ve açıkta kalan kısımları uygun kimyasallarla doldurularak bir nevi sabitlenir ve beyine doğrudan temas olmaması için belirli malzemelerle doldurularak kafatası kısmi olarak kapatılır. Bu elektrotların açıkta kalan uçları uzun tutulur ki, bilgisayar ve diğer elektronik bağlantılar sağlanabilsin. Hayvan kafasında bir elektrotla yaşamaya mahkumdur artık. Bunun rahatsızlık, huzursuzluk gibi sonuçlarının yanında eğer bu hayvan diğer hayvanların yanına konursa, diğer hayvanların elektrotun olduğu bölgeye saldırma ve kemirme gibi eğilimleri olacaktır. İyi gerçekleştirilmemiş, sabitlemenin iyi yapılmadığı operasyonlar sonrasında bu canlıların ölme olasılığı yüksektir, tabii ameliyattaki komplikasyonlardan bahsetmiyorum bile. Daha sonrasında elektrot yerleştirilen canlılar, çeşitli davranışsal ya da bilişsel testlere tabii tutulurlar, örneğin hafıza testleri. Bu testleri gerçekleştirirken eş zamanlı olarak beyinden işaretler toplanır. “Anestezi kuraldır ama idealde” “Deney sırasında, deney öncesinde ya da deney sonrasında acılı bir işlem uygulanacaksa, hayvanlara mutlaka anestezi yapılmalıdır. Bu zorunluluk hem bu deneyleri yürütmek için alınması gereken sertifika eğitimlerinde belirtilir hem de bu deneyler için izinlerin alınması gereken üniversite etik kurulları tarafından kesin bir şekilde belirtilir. Anestezi kullanılmamasına ancak ve ancak deneyin sonucu ciddi şekilde etkilenecekse izin verilebilir, örneğin acı algısı üzerine yapılacak bir çalışmada. “Tabii bu anestezi durumu idealde olan bir durum. Yoksa ne kadar doğru uygulandığı deneyi yürüten kişinin inisiyatifinde ve merhametinde. Bir an önce deney bitsin diye gereğinden fazla anesteziyle canlının öldürülmesi de, gereğinden az anesteziyle canlının deney sırasında acı çekmesi de sıklıkla yaşanan durumlardır. Bu durumlar için etkin bir kontrol mekanizması mevcut değildir. Bunun dışında yaşadıkları yere girip çıkarken, yem verirken, onlarla ilgilenirken çok dikkatli olmak ve bir sürü davranıştan kaçınmak gereklidir, örneğin fazla ses, fazla ışık, farklı kokular vs. Özellikle hayvanların bakımı sırasındaki bu davranışlar, bu hayvanlarda stres, depresyon gibi sağlık sorunlarına sebep olabiliyor. “Deneyden sonra öldürülürler ki masraf olmasın” “Bunun ötesinde deneyler bittikten sonra bu hayvanlara ne yapıldığı bence çok önemli. Hayvan deneyleri için konulan ‘etik kurallara’ göre bir hayvan sadece bir deney protokolünde kullanılabilir. Başka bir deneyde kullanılamaz. Bunun ne kadar doğru bir şekilde uygulandığını bilmiyorum. Bu da o hayvana bakan, deneyleri yürüten kişinin inisiyatifinde. “İkincisi, deney prosedürü biten hayvanın normalde kendi eceli gelene kadar yaşatılması beklenir. Ancak durum bu değil. Çünkü bu bakım ciddi bir külfet olarak görülüyor. Yani o hayvanların barınması için yere ihtiyaç var, verilecek yeme, suya, kafeslere konacak talaşa ihtiyaç var, onların bu bakımını gerçekleştirecek birilerine ihtiyaç var demek. Bu da ‘işine yaramayacak’ bir ‘şey’ için çok fazla para harcamak demek oluyor. Dolayısıyla deneyi biten canlılar öldürülürler ki, hem yeni geleceklere yer açılsın hem de gereksiz masrafa sebep olmasınlar. Bu çalışmalar üniversitelerin psikoloji, genetik mühendisliği, biyomedikal, biyomühendislik, sinirbilim gibi bölümlerinde ve yoğun bir şekilde ilaç şirketlerinde yürütülmektedir. “Hayvan deneylerini yürüten kişi ya da kurumlar bunları kendi aralarında tartışmaktan aslında keyif alırlar. Zira kendi işlerine yarayacak fazlaca bilgiyi bu şekilde de edinebilirler, yeni fikirler geliştirebilirler. Ancak bunun kamuoyunda tartışılmamasının en önemli sebebi ekonomiktir. “Burada muazzam büyük bir pazar var. İlaç sektörü, silah sektöründen bile daha büyük artık. Bu hayvanları üretip satanlar, bu hayvanlar için gerekli olan yem, altlık, kafes, biberon gibi materyalleri üretenler, bu deneylerde kullanılan ekipmanları, şırıngasından başlayıp en karmaşık mikroskop ve lazerlere ulaşan çok çeşitli ekipmanları, üretip satanlar, yine bu deneylerde kullanılan binlerce çeşit kimyasalı üretip satanlar, vs. vs. liste uzayıp gidiyor. Deneylerin görünür olması, herkesin erişiminde olması demek, yapılan bu zulümlerin, ‘insan yararına’ olsa bile, birçok insan tarafından kınanacağı, eleştirileceği ve muhtemelen reddedileceği anlamına geliyor. Muazzam bir ekonomik kayıp demek, tabii o şirketler için. En büyük sorun bu. Şöyle düşünün, et yiyen insanların bile bir kısmı ölümünü ya da kesilişini gördükleri canlının etini tüketmezler. Nedenini bilmiyorum ama bu küçük örnek bile bir sürü şeyi görmeye yarar bence. Deneyler ne kadar gerekli? “Peki bu deneyler ne kadar gerekli? Artık eskisi kadar da gerekli değil. Çünkü bilgisayar ortamında gerçekleştirilebilen çok başarılı simülasyonlar mevcut. Bu simülasyonların başarısı gittikçe artıyor ve canlı öldürmenin, canlıya zarar vermenin gereğini azaltıyor. “Bunun yanında kök hücre çalışmaları da oldukça hızlı bir şekilde ilerliyor. Artık kök hücreden, kemik dokusu, sinir dokusu, kas dokusu üretilebiliyor. Dolayısıyla sentetik olarak insan dokularını insan kök hücresinden üreterek, insana daha benzer dokularda deney yapmak yerine hayvan deneylerinde ısrar etmek anlamını yitiriyor. “Son olarak, hayvan deneylerine hep tek yönlü bakılmaktadır, faydalı, yararlı olduğu yerlerden bahsedilmektedir. Ancak meseleye sadece getirileri değil, götürüleri de olan bir olgu olarak bakmak zorundayız. Bu tarz çalışma ve deneylerden gelecek her türlü bilginin getirisi de faydası da, orada o canlılara yapılan işkencelerden, katliamlardan daha kıymetli veya önemli değil benim için. Terazinin iki tarafını da doldurmalı ve bu meseleyi öyle ele almalıyız." |
(ÇT)