"Türkiye'de yerel siyaset, kent mekanında üretilen rantın paylaşılması üzerinden gerçekleşiyor. Gecekonduda oturanın da, en zenginin de bundan bir beklentisi var. İnsanlar kendilerini kentsel ranta ortak edebileceğini düşündükleri kesimleri seçiyor. Bu da genellikle kimlik üzerinden gerçekleşiyor."
Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden Yrd. Doç. Dr. Ali Ekber Doğan, yerel seçimin temel dinamiklerini böyle özetliyor. Bu yapının sürmesinde, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki iktidarı, yerel yönetimlerden halkın dışlanması etken.
AKP yetkilileri, AKP'li olmayan belediyelerin hizmet alamayacağından bahsederek propaganda yapıyor. Bu AKP'ye özgü de değil. Halka bu tehdidi ilk savuran Turgut Özal olmuştu.
bianet'in sorularını yanıtlayan Doğan, yerel yönetimleri hükümete bağımlı kılan ana unsurun, yerel yönetimlerin büyük yatırımları ve projeleri için onayın merkezden gelmesi olduğunu söylüyor.
"Belediyeler, örneğin metro, hafif raylı sistem gibi projeleri için borçlanıyor. Bunu içeride İller Bankası üzerinden ya da Türkiye dışından –örneğin AB'den- alınan düşük faizli kredilerle yapabiliyorlar. Hükümet, İller Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Hazine gibi kurumlar üzerinden projelere, ödeme planlarına onay veriyor ya da vermiyor. Kendi partisinden olan belediyeye verirken, muhalif olanlara vermeyebiliyor. Diyarbakır Belediyesi'nin en çok yakındığı noktalardan biri buydu. Mersin'deki CHP'li belediye hafif raylı sistem için onay alamazken, Kayseri'deki AKP'li belediyeye verilebiliyor."
"Belediyeleri güçlendirmek çözüm değil"
Doğan, halkın da doğrudan başvurabileceği ombudsmanlık (kamu denetçiliği) gibi ara yüzeyler öneriyor. Ayrıca işlemlerde yargı denetiminin gücünün de artırılması gerektiğini savunuyor.
Yapıyı yalnızca yerel yönetimleri güçlendirecek şekilde düzenlemek çözüm değil Doğan'a göre. Anahtar, halkın politika üretimine ve karar mekanizmalarına katılımı. Aksi halde, güçlenmiş belediyeler rantı paylaştırmakta "özgür" olabilir.
Küçük ölçekli yönetim, mahalle düzeyinde konseyler
Doğan'a göre katılım için halkın kendi bölgesindeki ihtiyaçları, talepleri üretebileceği, uygulamaları, bütçeyi onaylayıp denetleyebileceği, mahalle/semt, ilçe düzeyinde konseylere ihtiyaç var.
"Brezilya'da Porto Allegre'de, Hindistan'da Kerala'da bunu görüyoruz. Avrupa'da yerel referandum var. En çok dışlanan alt ve orta sınıfların katılımını sağlayarak temsili demokrasiden doğrudan demokrasiye geçiş sağlanabilir."
Mevcut kent konseylerinin pasif onay mekanizmaları olmaktan öteye gidemediğini, yapısında özel sektör ve devlet temsilcilerinin ağırlıkta olduğuna dikkat çeke Doğan, büyükşehir belediyelerinde toplanan aşırı gücün de dağıtılması gerektiğini düşünüyor.
"Yerel halkı katılıma teşvik edeceksek, belediye yönetiminin gücünün yayılması gerekiyor. Ölçeğin küçültülmesi gerekiyor. İlçe sayısı ve yetkileri artırılabilir. Büyükşehir yetkisi buralara devredilebilir. 10 milyonluk bir şehirde kararlar Büyükşehir düzeyinde alınırsa, halkın katılımı mümkün olmaz. Daha küçük, 10 binlik, 50 binlik ölçeklere indirip yeni belediye ölçekleri kurmak gerekiyor. Büyükşehir'e de daha koordine edici işlev yüklenebilir." (TK)