Depremde bizim kayınçonun kondusunun duvarları çatlayınca, sıva yapmaya kalkıştıydık da Hakan Abi sağ olsun, önce beni bir güzel haşlayıp, sonra akıl verdiydi. Ben de sonra oturup düşününce kendisine hak verdim tabii, ama o an geri adım atmadım...
Otururken, aklıma yine bir devlet büyüğümüzün mermerin faziletleri üzerine verdiği demeç geldi. Hakan Bey'e de sordum; mermer kolon yapmak da olmazmış. O zaman üzüldüydüm ama geçti; insanın zamanla unutmayacağı şey yok.
İnternet'i nasıl keşfettim?
Neyse, sayın başbakanımın sözleri niye aklıma geldi, onu anlatacaktım. Bizim firma Avrupa'dan iş alınca, ayıptır söylemesi, beni de yollamaya karar verdi. Hanım da, tamam, deyince düşünmeden kabul ettim tabii; ama ne yalan söyleyeyim, insan memleketinden kolayca kopamıyor.
Fransa'nın bir ucuna yerleştim ki, ilk haftalar bir sıla hasreti, sormayın gitsin. Allahıma bin şükür ki, Türkiyeli insanlar çok burada, zamanında gelip yerleşmişler. Döner yiye yiye bizim sokaktaki kebapçı Şerif'le dostluğu ilk haftadan ilerletince, bana İnternet'i de öğretti ki, gazeteleri okuyabileyim.
Velhasıl, geldiğimden beri gazeteleri İnternet'ten takip ediyorum, ama insanın eline alıp da okuması gibi olmuyor tabii. Eh, ben de hafta sonları paraya kıyıp memleket gazetelerinin Avrupa matbaalarında vücuda gelmiş baskılarını satın alıyorum. Hiç yoktan iyidir.
Sıla hasreti
Başbakanımın çimento deklarasyonunu okuyunca, sevgili gazetem Hürriyet'in Avrupa baskısını iki ay önce ilk defa elime aldığım ve "Türkiye Türklerindir" yazısını bir kez daha gördüğüm an aklıma geldi.
Uzakta olmanın da verdiği hüzünle, gazeteyi elime alınca biraz da hislendim doğrusu. Ne yalan söyleyeyim, logonun yanında duran bayrak da sanki daha bir kırmızı gibi göründü gözüme.
İşçiler nasıl ilk sayfaya çıktı?
Ve fakat o da nesi? Gazetenin kapağında sürmanşette bir grev haberi vardı. Uzun süredir okuduğum gazetemde böyle bir haber görmekten dolayı biraz afalladım açıkçası. Almanya'da bir firmada işçiler, arkadaşları işten atıldı diye grev yapmaya kalkmışlar.
İşçilerin çoğu da Türkiye'denmiş. Böyle ellerinde pankartlarla filan fotoğrafları da var. Haberden anladığım kadarıyla iyi bir şey yapıyorlar, ama benim kafam iyice karıştı.
Diyorum ya, senelerdir okuduğum gazete; böyle işçiler grev yapacak da o haber ilk sayfanın tepesine -"Polat Alemdar Sharon Stone'u nasıl öptü"nün yerine- çıkacak... Olacak iş gibi gözükmedi gözüme.
Genelde grev mrev ancak kavga gürültü çıktığında haber olmaz mıydı; "Polis dağılın ihtarına uymayan işçileri zor kullanarak dağıtmak zorunda kaldı" diye mesela. Ben gazetemin her köşesini, haber ne kadar küçük olursa olsun okuduğum için biliyorum durumu.
Neyse, haberi okuyunca ben de oturur düşünürdüm, "Bu işçiler polisi zor kullanmak zorunda bıraktığına, hep de polis kazandığına göre, bunlar Türk olamaz" diyerekten.
Gazetemdeki yazarlar da zaten zaman zaman yaptıkları değerlendirmelerle, grev filan gibi çağdışı şeyler isteyen işçilerin küreselleşen dünyada Türkiye'mizin çıkarlarına çomak sokmaya çalıştıklarını anlatarak olayı iyice açıklığa kavuşturmuyorlar mıydı. Eh, Türkiye'ye çomak sokanlar da Türk olmazlar herhalde, doğal olarak...
Gazetem "Türkiye Türklerindir" dediğine, gazetenin görevi de Türkiye'de olanları sayfalarına taşımak olduğuna göre, grev yapan işçiler pek Türk olmasalar gerekti; çünkü gazetemin sayfalarında kendilerini pek görmüyorduk.
Gelin görün ki, Türkiyeli işçiler Almanya'da grev yapınca birden bire Türk olmuşlar, pankartlarıyla birlikte gazetemin ilk sayfasına çıkmayı hak etmişlerdi işte.
Herkes çimentoyla Türk olsa...
Ben iki aydır ter ter tepinerekten bu durumu çözmeye çalışırken başbakanımın çimento açıklaması Hazreti Hızır gibi yetişti desem yeridir. Tayyip başbakanım yine çözümü bulmuştu: İşçiyi patrona, polisi işçiye çimentolarsak, herkes Türk olur, sorun çözülür diye düşündüm; düşündüm ki...
Aklıma mühendis Hakan Abi geldi.
Kafam hala karışık; anlaşılan bu iş çimentoyla olmayacak da, acaba Hakan Abi de mi Türk değil diye düşünüyorum... (EA/TK)