"Hala Kritik Durumda: Türkiye'de Ülke İçinde Yerinden Olan Kürtlerle ilgili 2005 yılı Öngörüler" başlığını taşıyan raporda, hükümetin taahhütlerinin büyük bir bölümünü yerine getirmediği belirtildi. Raporda, son dönemde atılan adımların olumlu olduğu da vurgulandı.
Örgütün raporunda, Türkiye'nin, Avrupa Birliği (AB) üyeliği için temel göstergelerden biri olan, çoğu Kürt 378 bin kişinin zorla göç ettirilmesinin üzerinden 10 yıldan uzun bir süre geçmiş olmasına karşın evlerine dönmelerine yardım etme konusundaki taahhüdünü yerine getirmediğini ifade edildi.
39 sayfalık raporda, yaklaşık üç yıl önce Birleşmiş Milletler'in (BM) zorunlu göçe tabi tutulanlarla ilgili olarak önerdiği önlemleri Türkiye'nin uygulamadığına dikkat çekilerek, ayrıntılı bilgi verildi.
"Köye dönüş" hayata geçmedi
Hükümetin AB'ye sunduğu "Köye dönüş" projesiyle ilgili istatistiklerin gerçekleri yansıtmadığı, istatistiklerin aksine Kürtlerin üçte birinin değil, çok azının terk ettiği bölgelere döndüğü vurgulanan rapora göre, geri dönüşü engelleyen etkenler şöyle:
* Köylüler dönmek istemiyor, çünkü evleri tahrip edilmiş durumda ve güvenlik durumu yetersiz.
* Dönenlerin çoğu ilkel barınaklarda, elektrik, telefon, eğitim ya da sağlık hizmetleri olmaksızın yaşıyor.
* Onarım ya da tarımsal faaliyetlerin yeniden başlatılması için yardım olanakları ya çok az ya da hiç yok.
Raporda, hala silahsızlandırılmayan korucuların köylerine geri dönenlere yönelik saldırılardan sorumlu olduğu, düzenli kolluk güçlerinin de saldırılara karıştığı iddia edildi.
58 bin köy korucusunun hala devletten maaş aldığı , son üç yıl içinde köye dönüş yapan 11 köylünün korucularla öldürüldüğünün saptandığı belirtilerek, bu kişilerin silahsızlandırılması istendi.
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin Avrupa ve Orta Asya'dan sorumlu yöneticisi Rachel Denber, "Örgütümüzün Türkiye'nin Güneydoğusundaki çatışmalar sırasında olası köy tahribatları programı ile ilgili 1987 raporundaki uyarıların üzerinden 18 yıl geçti. Türk ordusu, süreç içinde oldukça büyük miktarlarda şiddet, işkence, 'kayıp' ve yargısız infazlarını da içeren kampanyasını tam anlamıyla yerine getirdi. HRW, o vakitten bu yana göreve gelen Türk hükümetlerinin, dönüş programlarıyla ilgili boş vaatlerini, 1995 ve 2002 raporlarında tekrar tekrar eleştirdi" dedi.
Denber, "Üçlü Troyka" görüşmeleri için Ankara'da bulunan Avrupa Birliği yetkililerinin bu sorunu gündemin ilk sırasına alması gerektiğini söyledi
"Reform süreci aksadı"
Göçe zorlananların durumunun en acil konu olduğunu vurgulamakla birlikte, hükümetin reforma ilgisinin azaldığı izlenimine kapıldıklarını anlatan Denber şöyle konuştu:
* Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin üyelik adaylığını onayladığı 1999 yılından bu yana, ülkedeki insan hakları reformu tam bir dur-kalk süreci halindeydi ve hala öyle. Türkiye'nin ifade ve din özgürlüklerinin korunması, dil hakları ve işkenceye karşı koruma konularında yapacağı çok şey var.
* Geçen hafta, Türkiye'de şiddet yanlısı olmayan görüşleri nedeniyle hapsedilmekle tehdit edilen bir yayıncı ile bir profesör olan Ragıp Zarakolu ve Fikret Başkaya'nın yargılanmasını izleyen üç delegemiz vardı. "
* Türk hükümetinin enerjisinin tükendiği izlenimini veren bir başka konu ise işkence. Türkiye son yıllarda oldukça büyük gelişmeler kaydetti ama Avrupa Birliği Ekim 2004 tarihinde, devam eden işkence ve kötü muameleler ile mücadele edebilmek için, hükümetin gözaltı hizmetlerinin bağımsız denetimine imkan tanımasını önerdi. Beş ayın ardından, yasal mekanizmalar mevcut olmasına karşın Türkiye bağımsız denetimleri hala uygulamaya koymadı.
Yüzyüze görüşme yöntemi
2004 Kasım ve Aralık aylarında Diyarbakır ve Bingöl yöresinde yüz yüze görüşme yöntemiyle hazırlanan İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda, özellikle geçtiğimiz yıl sonunda Meclis'ten geçen "topluma kazandırma" yasasının önemine de dikkat çekildi.
"Hükümetin başarısı yasanın uygulanmasına bağlı" ifadesinin yer aldığı raporda, karar verici merci konumundaki komisyonların bağımsızlığının artırılması ve çalışmalarının zamanında, adil ve tutarlı olmasının sağlanması istendi, komisyonların kararlarının denetleneceği bağımsız bir temyiz organı oluşturulması talep edildi.
Türkiye'nin çabası
Raporda, Türkiye'nin son dönemde yerlerinden edilen Kürtlerin geri dönüşü için daha yapıcı bir tutum içine girdiği de kaydedildi.
Türkiye'nin köye dönüş ve rehabilitasyon projesi için bir kurum oluşturacağına ve köy korucularını silahsızlandıracağına dair planlarına atıf yapıldı, ancak, son 10 yılda birçok projenin parasızlık ve siyasi destek eksikliği yüzünden terk edildiği vurgulandı.
Raporda, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler'e de Türkiye'yi yakından izlemeleri çağrısı yapıldı.
"Olumlu ama eksik"
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporunu bianet'e değerlendiren İHD Genel Sekreteri Nejat Taştan, kendi tespitlerine göre, göçe zorlanan kişilerin 378 bin değil, yaklaşık 3 milyona kişi olduğunu söyledi.
Raporda dile getirilen tespitlere dernek olarak katıldıklarını belirten Taştan, boşaltılmış köylerle ilgili asıl önemli konunun mayınlanmış topraklar olduğunu vurguladı.
90'lı yıllarda boşaltılan köylerin mayınla döşendiğini belirten Taştan, bölgenin ciddi bir mayın taramasından geçirilmesi gerektiğini kaydetti. Taştan şunları söyledi:
"Kara mayınlarıyla ilgili mesele çok önemli, çünkü devlet sınır alanları dışındaki sivil bölgelerde mayın döşediğini uluslararası platformlarda kabul etmiyor. Ancak biz, operasyon alanlarındaki sivil yerleşim yerlerinde ciddi bir mayınlama yapıldığını biliyoruz. Köy çevrelerindeki tahribatlar da bunu gösteriyor. Hal böyle olunca, bu mayınların temizlenmesi de sürekli başka bir tarihe kalıyor. Mayınlar temizlenmedikçe, köye dönüşler büyük bir tehlike arzediyor".
Raporun önemli tespitlerinden birinin de köylülerin geri dönüş isteksizliği olduğunu kaydeden Taştan, "Devlet, insanların köylerinde yeniden yaşam kurmasına katkı yapmalı. Örneğin, çocukları için eğitim olanakları sağlamalı, korucuların işgal ettiği tarım arazileri geri verilmeli" diye konuştu.
Kürt sorununun çözümü konusunda devletin samimiyet göstermesi ve bir diyalog mekanizması kurması gerektiğini vurgulayan Taştan, "Ancak bu yolla Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun anlamlı bir hale bürünür" dedi. Taştan, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporunda dile getirilen reformların AB ve BM tarafından izlenmesi önerisini de İHD olarak sonuna kadar desteklediklerini belirtti.(AK/EÜ)