Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde düzenlenen serginin açılışında sergilenen fotoğraflardan bazılarının Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) arşivlerinden alındığını açıkladı.
Mumcu bir zamanlar Necip Fazıl Kısakürek gibi aydınlarını MİT'e takip ettiren Türkiye'nin artık değerlerine sahip çıkmayı öğrendiğini söyledi.
"Bir zamanlar Türkiye aydınlarını MİT aracılığıyla takip ettirirdi. Sadece Necip Fazıl'ı değil, pek çok aydını... Bunların bir kısmı mahkemeye çıktı, yargılandı. Şimdi ise doğum yıldönümleri düzenliyoruz. O zamanlar çok şükür geride kaldı."
Ben de, ben de
Mumcu'nun şükür o günler geride kaldı duygusunu elbette paylaşıyorum. Ama madem arşivlerden çıkabilecek durumda olan bir sürü belge var devletin elinde, iadelerini istemek de hakkımız.
Necip Fazıl sergisinden hemen sonra da isteyenler oldu belgelerini, fotoğraflarını. Türkiye'nin pek de aydınlık geçmeyen son 50 yılında söz konusu takiplere uğrayanlar, takip edilenlerin çocukları, aileleri "madem Necip Fazıl fotoğrafları çıkıyor, biz de istiyoruz" dediler haklı olarak.
Ben de o kalabalığa katılmak istiyorum aslen. Yazının derdi de, Necip Fazıl sergisinin bana hissettirdikleri zaten. Malum uzun uzun anlatılır, kitaplar kamyonlara yüklenip götürülmüş evlerden, yakılmış, yok edilmiş, bazıları da depolara saklanmış ama evlerden götürülenler sadece "suç unsuru" olabilecek belgeler ya da kitaplar değilmiş.
Bilekliğim nerede?
1978 doğumluyum, ortalığın karışık olduğu zamanlara denk gelmişim yani. Malum bir eve bebek gelince, hele de ilk bebekse anne babalar akıl almaz bir maneviyat kutusu yapma haline tutulurlar, ne varsa bebekle ilgili saklanır. Bizimkiler de ilk çocuk olmam münasebetiyle adetlerimizi en sağlam şekilde uygulamışlar ama?
"Aaa, hatırlıyor musun bu Çiğdem doğduğunda hastanede bileğine takılan Mater Bebek bilekliği", "Ay bak bu kağıtlarda onun için düşündüğümüz isimler yazılı", "Bak bu da Çiğdem doğduğunda gelen telgraflar" cümleleri pek çok ailede ağırlıkla çocuk 20'li yaşlarına geldiğinde sandıklarından çıkan ıvır, zıvırlar sayesinde edilen laflardır.
Bendeniz böyle bir şerefe nail olamadım, bebekliğime dair yazılı belge, iyi ki doğdun kağıdı ya da bak adın bu olacaktı kanıtları yok elimde, çünkü söz konusu benim için kanıt olan ancak devlet için hiç bir mana ifade etmeyen "kağıt parçaları", "sakıncalı" bulunduğu gerekçesiyle ev araması sırasında emniyete yollanmış.
Çiğdem bebek şifresi!
Götürülenler sadece doğduğumda gelen telgraflar ya da isim listesi değil, zira yazılı belgeler şifreli olabilir muamelesi görmüştür muhtemelen, bu ülkenin tarihinde "Ayşe tatile çıktı" diye şifreler var zira.
Dolayısıyla "Çiğdem bebeğin doğumunu kutlarız" diye de şifreler olabilir, kabul. Ama düşünsenize doğumda kesilen göbek bağımı bile götürmüşler, biyolojik silah üretiliyor mantığıyla herhalde?
Dönemin polis teşkilatını ya da soruşturma yöntemlerini yermek değil niyetim ama az buçuk polisiye okumuş, Christie'leri, Simenon'ları hatmetmiş biri olarak bir bebeğin karışmasın diye hastanede takılan Mater Bebek bilekliğinden ya da göbek bağından çıkarılacak istihbaratın manasını ve sonuçlarını da merak etmiyor değilim.
Geleceğimle oynadılar!
Ayrıca memleketin gelenek ve göreneklerine de bakarak, göbek bağımı alan polislerin geleceğimle de oynadığını söylemek mümkün. Bilirsiniz, bu topraklarda göbek bağı çocuğun gelmesi ümit edilen mevkilerin binalarına, çatılarına atılır. Benim hakkım değil miydi göbek bağımın mesela Dışişleri Bakanlığı binasına atılması?
Uzun lafın kısası ben Avrupa Birliği süreciyle birlikte Meclis'te kabul edilen bilgi edinme hakkım dolayısıyla göbek bağıma ve doğum bilekliğime ne olduğunu, başlarına ne geldiğini öğrenmek istiyorum.
Devlet arşivlerinde birer kanıt olarak saklanan doğum telgraflarımı ve isim listemi geri istiyorum. Göbek bağım hala bir yerlerdeyse tahliyesini istiyorum ki, fazla geç kalmadan uygun bir binanın çatısına atabileyim?
O dönemde evlerden, bürolardan toplanan yüzbinlerce kitabın da artık sahiplerinin yenilerini aldığını varsayarak Anadolu'daki köylere gönderilmesini istiyorum, zira o toplananların arasında Çocuk Kalbi'nden masallara kadar pek çok "sakıncalı" eser var. (ÇM/BA)