Geçtiğimiz cumartesi Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu'nda gerçekleştirilen panelde Prof. Mete Tuncay, ve Av. Fethiye Çetin birer sunum yaptılar.
Prof. Mete Tuncay, Türkiye'de Ermeni sorununu ağza almak gerektiğinde başına bir "sözde" eklemenin zorunlu hale getirildiğine dikkat çekti ve 70 bin Ermeni yurttaşın ayrıma maruz kalmaksızın yaşamasının sağlanması gerektiğini belirtti.
Anneannem kitabının yazarı avukat Fethiye Çetin ise, Türkiye'de Ermeni sorunun iki taraf arasında bir maç varmışçasına sunulmasını eleştirerek, "Oysa sorun insan hakları ve geçmişte yaşanmış acılara bakabilme sorunu" dedi.
Ramazan Bakkal: Burası Türk toprağı...
Prof. Mete Tuncay'ın konuşması sırasında sürekli sözünü kesen Ramazan Bakkal'ın, "Burası Türk toprağı, kimse devletime hakaret edemez" diyerek Tuncay'a ve katılımcılara saldırması üzerine güvenlik görevlileri müdahale etti ve Bakkal salondan çıkarıldı.
Daha sonra toplantıyı sabote etmeyeceğine söz veren Bakkal, yeniden içeriye alındı ve konuşmacılara soru sormasına da izin verildi.
Avrupa Parlamentosu (AP)Başkanı Josep Borrell'in 4 Aralık 2004'de, İstanbul'da katıldığı "Kritik Karar Eşiğinde Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri" konulu konferans sırasında da konuşmacılara yüksek sesle bağırarak müdahale eden Ramazan Bakkal, toplantının yapıldığı Swiss Otel güvenlik görevlilerince dışarı çıkarılmıştı.
Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (TSTKB) Yöneticisi olduğunu söyleyen Bakkal'ın Stratejik Analiz Dergisi Yazı İşleri Müdürü olduğu da o zaman basında yer aldı.
İki devlet arasındaki asimetri görmezden geliniyor
Son beş yılda Türkiye'de Ermeni sorunuyla ilgili yapılmış toplantıları ve yayınları değerlendiren Prof. Mete Tuncay, yapılan çalışmaların çoğunun iki devlet arasındaki asimetriyi görmezden geldiğini söyledi.
Uluslararası alanda da hiçbir hükümetin Türkiye'nin suçlu ya da yapılanların suç olarak hukuki anlamda değerlendirme hakkı olduğunu düşünmediğini söyleyen Tuncay, geçmişin analizinin tarihçilerin görevi olduğunu söyledi.
Türkiye'deki ve Ermenistan'daki varolan durum gözönüne alındığında bu konunun araştırılması için doğru zaman olmadığına dikkat çeken Tuncay, bu koşullarda Türk ve Ermeni tarihçilerin araştırmalarında nesnel olamayacağını ifade etti.
Ermeni sorunu tanımlanırken kullanılan jenosit terimini geniş ve esnek bulduğunun söyleyen Tuncay, "jenosit kullanımının fetiş olduğunu düşünüyorum. Türk tarafında da jenosit karşı fetiş olarak kullanılıyor" dedi.
Ermeni sorunu söz konusu olduğunda Türkiye'de "sözde" önekinin zorunlu hale geldiğine dikkat çeken Tuncay şöyle devam etti:
"1915 ve sonrasında Ermeni zayiatı konusunda 400 bin ile 1 milyon 500 bin arasında rakamlar var. Bu sayılara doğru olarak erişilemeyecektir. Devlet terörü söz konusu olduğundan sayılar çok fazla önem taşımayacaktır. Çünkü devletlerin kontrolünde olan arşivler sadece dolaylı yoldan sonuçlar çıkarmaya yetecektir."
Türkiye'de 70 bin Ermeni yurttaşın ayrıma maruz kalmaksızın yaşamasının sağlanması gerektiğini belirten Tuncay, "Türkiye, Ermenistan ile barışçı, kültürel ve ekonomik ilişkiler kurmalıdır. Bunun önündeki Azerbaycan vetosunu aşmalıdır" diye konuştu.
Sorun insan hakları ve geçmişte yaşanmış acılara bakabilme sorunu
Anneannesinin Ermeni olduğunu yıllar sonra öğrenen ve Anneannem kitabı ile onun yaşamını hikaye eden Avukat Fethiye Çetin, Türkiye'de Ermeni sorunun iki taraf arasında bir maç varmış gibi sunulmasını eleştirerek, "Oysa sorun insan hakları ve geçmişte yaşanmış acılara bakabilme sorunu" dedi.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran'ın resen ifade verilmeye çağırılmasının Türkiye'de hala bazı konuların tartışılamadığını gösterdiğini belirten Çetin, hala Türkler ve Ermeniler arasında bir çatışma ortamı varmış gibi davranıldığını söyledi.
Türkiye'de azınlıkların içlerinden konuşmak zorunda bırakıldığını söyleyen Çetin, Anneannem kitabından sonra birçok benzer örneğe sahip insanın kendisine ulaştığını belirterek:
"Anneannem yıllarca içinden konuşmuş, bir gün bana anlattı ben de yılarca içimden konuştum. Kitabı yazdıktan sonra Müslümanlaştırılan çok sayıda nineler, dedeler olduğunu öğrendim. "
Türk - Ermeni sorunun üstü kapatılmayacak kadar büyük olduğunu söyleyen Çetin, "Son 5 yıla bakıldığında dikkat çeken gelişmeler var. Avrupa Parlamentolarında Ermeni soykırımına ilişkin alınan karalar bulunuyor. Bunlar karşısında ise Türkiye kendi kurumları içerisinde birimler kurarak "sözde soykırımı" devlet politikası haline getirmeye çalışıyor" diye konuştu.
Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyon kurulunda Ermeni sorununda müfredata yönelik öğretmen ve müfettişlere seminerler verildiğini hatırlatan Çetin, "Buralarda devlet politikasını öğretmenlerin nasıl anlatacakları, hangi kelimeleri kullanacakları, müfettişlerin de bunları nasıl denetleyecekleri anlatılıyor. Ders kitaplarına yeni bölümler eklendi. Üniversitelerde nasıl araştırılacağı belirlendi."
Türkiye'de devlet politikası denildiğinde akan suların durduğunu belirten Çetin, "Dışarıyı ikna edemeyen devlet içerde gençleri haklı olduğuna inandırmak için devlet politikaları geliştiriyor" dedi.
Ders kitaplarına konuya ilişkin yapılan eklerin ayrımcılık içerdiğini ve 2002 yılındaki basımıyla 2003 yılındaki basımı arasında çelişkiler bulunduğunu belirterek, "Okulda bunları okuyup çıkan çocuk, gidip patrikhanenin camını kırıyor" şeklinde konuştu.
Bir başka önemli sorunun da birçok insanın saldırgan söylemlerle azınlıklara manevi şiddet uygulanması olduğunu söyleyen Çetin şöyle devam etti:
"İç söylemimizle dış söylemimiz çatışıyor ve giderek kendimize yabancılaşıyoruz. Çünkü bizim bir resmi kimliğimiz var; bir de kendi kimliğimiz var."
"Türkiyede gereken sadece Ermeni sorununun adını koymak ya da bazı sayılar üzerinden tartışmak değil. Geçmişten gelen acılara günlük hayatımızda konuşarak bakabilmemiz gerekiyor."(KÖ/YS)