Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türkiye'nin "cezaevindeki gazeteciler" sıralamasında Avrupa'da birinci olduğunu, büyük ihtimalle dünyada da birinci sırada olduğunu söyledi.
Hammarberg, ayrıca, gazetecilere yönelik suçlamaları ve iddianameleri incelediğinde, gazetecilerin söylendiği gibi "terörizm faaliyetinden" değil, yazdıklarından dolayı cezaevinde oldukları izlenimini edindiğini söyledi ve "Eleştirel yazıları, terör propagandası olarak değerlendiriliyor, bu çok yanlış" dedi.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in cinayetinin ardından açılan davayı yakından takip eden ve karar duruşmasını izleyen Hammarberg, sonucu "hayal kırıklığı" olarak niteledi ve soruşturmanın burada bitirilmemesi, devam etmesi gerektiğini söyledi.
Hammarberg ile Uludere katliamını, Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğünü, tutuklu gazetecileri, terör yasalarını ve Avrupa'da yükselen milliyetçiliği konuştuk.
Uludere'de 34 köylü Türk Silahları Kuvvetleri'nin savaş uçaklarının bombardımanıyle öldürüldü. Hükümet ile iktidar partisi sözcüsü, köylülerin "Hata sonucu öldürüldüğünü", "Yanlışlık yapıldığını" açıkladı. Katliamla ilgili yürütülen soruşturmaya gizlilik kararı konuldu. Uludere katliamını ve ardından gelen açıklamaları, yetkililerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu korkunç bir trajedi ve kabul edilemez bir olay. Tarafsız bir soruşturma yürütülmesi büyük önem taşıyor. Olayla ilgili açılan soruşturma, bağımsız gözlemciler ve kuruluşlarca da denetlenmeli, bağımsız bir soruşturmaya izin verilmeli.
İncelemelerin sonuçları şeffaf şekilde kamuyla paylaşılmalı, insanlar gerçekte ne olup bittiği hakkında bilgi sahibi olmalı. Bu, gelecekte bu tür olayların yaşanmaması için de gerekli.
Ayrıca, Uludere'de yaşayan insanların yaşadığı travmayı yok saymamak, bunu giderebilmek için de bir çalışma yürütülmeli. Bombardımandan kurtulanlara, yakınlarını kaybedenlere tazminat verilmeli.
"KCK'de suçsuz insanlar tutuklanıp yargılanıyor"
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) davasından yaklaşık dört bin kişinin tutuklu olduğunu açıkladı. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da KCK operasyonlarıyla siyasetçilerin tutuklanmasını, barışçıl çözümü engellediğini söyledi. Bu tutuklamalar ve diğer baskılar, Kürt sorununda insan hakları odaklı bir çözümü nasıl etkiler?
KCK davası, "yasadışı örgüt üyeliği" tanımındaki aksaklıkları su yüzüne çıkarıyor. "Yardım-yataklık" ya da "örgüt propagandası yapmak" gibi suçlamalar, savcılar tarafından çok geniş kapsamda ele alınıyor. Bana göre, suçsuz birçok insan da yargılanıyor ve tutuklanıyor.
Hakimler ve savcılar, bu kavramları gerçeğe uygun yorumlamalı. Bu, KCK davasındaki en büyük sorunlardan biri. Böyle devam ettiği sürece, insanların adalet sistemine olan güvensizliği daha da büyüyecek. Kürtler ve devlet arasındaki gerginliğin devam etmesi insan hakları açısından bakıldığında da önemli bir problem. Askeri yöntemlerden ziyade barışçıl bir çözüme nasıl varılacağına odaklanılması gerekiyor.
"Eleştiri terörizm değil, haktır"
Türkiye'deki adalet sisteminde, Terörle Mücadele Kanunu'nda "terörist" ve "terörizm" kavramlarının tanımlanma şeklini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yargıyla ilgili raporumda da belirttiğim gibi, terörizm kavramı fazla kapsayıcı olarak kullanılıyor. Eleştiri, "terörizm" ya da "teröre destek vermek" olarak algılanabiliyor. Tersine, özgür bir toplumda eleştiri yapabilmek haktır. Eleştirinin ne kadar sert olursa olsun "terörizm" olarak yorumlanması yanlış.
11 Eylül'ün ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) "güvenlik tedbirleri" adı altında baskıyı artırdı. Birçok ülkede muhalifler terörist olarak adlandırılmaya başlandı ve bu şekilde eleştirinin bastırılması, muhaliflerin susturulması amaçlandı.
"Neden Dink davası hemen bitirildi?"
Dink cinayeti davasını ve sonucunu yakından izlediniz, son duruşmaya katıldınız. Sanıklarının tümünün "örgüt üyeliği" suçlamasından beraat ettiği davanın ardından Hakim Rüstem Eryılmaz da verdiği kararla ilgili basına açıklama yaptı. Karar adil miydi?
Bu sürpriz karar, büyük bir hayal kırıklığıydı. İlk düşüncelerim, "Neden dava bitirildi?", "Neden soruşturma genişletilmedi?" oldu. Bu dava gerçek bir sınav olarak değerlendirilebilir. Araştırmanın derinleştirilerek cinayetin ardındaki güçler ve organizasyonlar açığa çıkarılmalı.
Ayrıca, cinayeti önceden bilenlerin neden bunu engellemek için bir şey yapmadığı da sorgulanmalı. Bu hayret verici ve yanlış karar mutlaka düzeltilmeli.
"Gazeteciler yazdıkları nedeniyle cezaevinde"
Şu an cezaevinde yaklaşık 100 gazeteci var. Hükümet, gazetecilerin, gazetecilik faaliyetinden dolayı değil "terörist eylemleri ya da terörizme destekleri nedeniyle cezaevinde olduklarını" ileri sürüyor. Terörizm tanımının eleştirel düşünenleri de kapsadığından bahsettiniz. Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü ne durumda?
Türkiye, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke. Büyük ihtimalle dünyada da birinci sırada.
Gazetecilerin, yazdıklarından dolayı değil, örgüt üyesi oldukları ya da terör örgütü propagandası yaptıkları nedeniyle hapiste oldukları argümanı, bizi tekrar "terörün" nasıl tanımlandığı konusuna götürüyor.
Gazetecilerin terörle ilişkisi gerekçelendirilemiyor. Buna kanıt olarak gösterilenler incelendiğinde, gazetecilerin yazdıkları nedeniyle hapishanede olduğu izlenimi doğuyor. Bu ortam, dışarıdaki gazetecilerin üzerinde de bir baskı yaratıyor, tutuklanmaktan korkuyorlar. Bu üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir sorun. Toplumdaki buna ilişkin tepkiler de Türkiyelilerin daha iyi bir adalet anlayışı olduğunu gösteriyor.
Kitabınızda Avrupa'daki İslamafobiye geniş bir bölüm ayırmışsınız, son dönemde Avrupa ülkelerindeki seçim sonuçlarına baktığımızda da milliyetçi söyleme sahip partilerin oylarını artırdığını görüyoruz. Avrupa'da göçmenlere karşı düşmanlığın ve milliyetçiliğin arttığını söylemek doğru olur mu?
Evet kesinlikle... Bunun önemli nedenlerinden birinin, giderek etkisini hissettiren ekonomik kriz olduğunu söylemek mümkün. İnsanlar işlerini kaybetmekten korkuyor, bu sebeple "işlerini ellerinden alacaklarını" düşündükleri göçmenlere daha şüpheci yaklaşma eğilimindeler.
Birçok ülkede güçlenen radikal gruplar var. Bazılarının seçimlerde başarı sağladığını, hükümet ortağı olduklarını da görüyoruz. Bu endişe verici bir tablo.
Thomas Hammarberg kimdir?
5 Ekim 2005'te, Avrupa Toplulukları Parlamenterler Meclisi'nce Avrupa İnsan Hakları Komiseri seçildi, 1 Nisan 2006'da göreve başladı.
1980-1986 arasında, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreterliğini yürüten Hammarberg, 1986-1992 yıllarında "Save The Children" isimli sivil toplum kuruluşunun İsveç Genel Sekreteri'ydi. 1994-2002 arasında da İsveç'in İnsani İşler Elçisi olarak görev yaptı.
2002-2005 yıllarında Uluslararası Olof Palme Merkezinin Genel Sekreteri olarak çalışan Hammarberg, 1977'de Af Örgütü adına Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
İnsan hakları savunucusu Hammarberg, çocuk hakları, göçmenlik politikaları, azınlık sorunları, yabancı düşmanlığı, Roman hakları üzerine çalışmalar yürütüyor. Uluslararası ilişkiler ve güvenlik konularında da çalışmaları var.
Hammarberg'in Avrupa'daki insan haklarını analiz eden ve farklı birçok başlık altında incelemelerini derlediği "Human rights in Europe: No grounds for complacency" isimli kitabı, "Avrupa'da İnsan Hakları" adıyla Türkçe'de de yayımlandı. (AS)
* Türkiye yargısıyla ilgili incelemelerinin ardından yayımladığı raporuna buradan ulaşabilirsiniz.
* "Avrupa'da İnsan Hakları", Thomas Hammarberg, İletişim Yayınları, 2012, 301 sayfa.