Oysa yapılan her transfer aynı amaca hizmet etmiyor mu? Para kazanmak için yapılan bu yer değiştirmeler yıllardır oluyor ve nedense her defasında sanki ilk kez yaşanıyormuş tadında tepkiler veriliyor.
Bu kadar çabuk mu unutuyoruz yaşanılanları gerçekten? Daha geçen yıl 30 Mayıs'ta Tümer Metin'in Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye geçişinde bu filmi izlemedik mi hep beraber?
Demek ki ortada başka bir sorun var. Kendimize ait hissettiğimiz her ne varsa elimizden gittiğinde başkalaşıyoruz bir anda. Mevcut sistemin dayattığı sosyal yapı kendisini inkar ederek besleniyor işte böyle anlarda.
Öyle çok örnek var ki buna dair, yazmak için bu köşe yetmez. Yine de vereceğim bir kaç örneklerle birileri tarafından nasıl kandırıldığımızı ve ne demek istediğimi anlayacaksınız.
* Rüştü Reçber'i yıllar önce arabasıyla tesislerden çıkarken döven bir grup insandan birisinin daha sonra Fenerbahçe kongre üyesi yapılması.
* Galatasaray-Leeds United maçı öncesi sokak ortasında iki İngiliz'i bıçaklayarak öldüren kişilerden bazılarının halen Galatasaray taraftar gruplarından birinin önde gelenlerinden olması.
* Saracoğlu stadında Ricardinho'ya tekme tokat girişen, sonrasında da başkan Aziz Yıldırım'a brifing veren kişinin halen bulunup cezalandırılamayışı.
Bu kişiler maalesef kulüplerin ve grupların içerisinde halen mevcudiyetlerini sürdürüyorlar ama en acısı ne yazık ki kamu vicdanı olması gereken taraftarlar da bu kişileri içlerine sindirip kabullenerek başka bir vicdansızlık yapıyorlar.
İşte en başta yazdığım ahlak mevzusu burada devreye giriyor.
Ahlak mı, etik mi?
Sporda birbirine karışan bir dolu kavram oluştu. Fanatizm ile holiganizim, teşvik ile şike ve ahlak ile etik.
Ancak bana göre en çok tartışılması gereken konu ahlak ile etik olmalı. Etik evrensel, ahlak ise toplumsal değerlerdir. Bununla beraber ahlak zamanla, mekanla ve toplumların adetlerine göre pek tabii değişebilir. Bu sebepledir ki örneğin Avrupa'da insanların özel yaşamlarında kendine özgü tercihlerini ahlaksızlık diye nitelendiremiyoruz. Çünkü ahlaklar vardır ve toplumlara göre değişir.
Ama etik evrensel doğruluk iddiası taşır. O nedenle aynı şey değillerdir. Kişiye sürekli "ne yapmalıyım" sorusu sordurduğundan dolayı da tamamen normatiftir. Sonuç olarak futbolun evrensel bir oyun olması ve aynı takımda kimi zaman yedi ayrı ülkeden futbolcuların bulunması futbolda ahlaktan ziyade etik normların hayata geçmesini zorunlu kılıyor.
Taraftarlar kullanılıyor
Futbolun efendileri yıllardır sömürge yapılar kurarak taraftar denilen insanları kullanıyorlar.
Bu kullanma sadece ekonomik olarak kalsa bir nebze sineye çekilebilir ancak iş o kadarla da kalmıyor. Fiziki ve psikolojik saldırılar ile tehditler artık en sıradan taraftar tavırları oldu.
Özellikle son yıllarda gelişen bu refleksler sayesinde kulüp yöneticileri ve taraftar liderleri kendilerine rant sağlarken gerçek taraftarlar ya bu çarkın içerisinde futbola meze oldular ya da lanet olsun diyerek maçlara gitmekten vazgeçtiler.
Fakat yine de futbolun o evrensel cazibesi bizleri kendisine öyle bağlıyor ki vazgeçmek asla mümkün olmuyor. Televizyon, gazete ve internet ortamları bu bağın kopmadan sürüp gitmesinde ki en temel sebepler.
İyi şeyler de oluyor
Ne mutlu ki endüstrileştiği için kirlendiğini iddia ettiğimiz mevcut futbol düzeninde artık bir takım sağlıklı gruplar da hayat bulmakta. Taraftarlık giysilerini çıkartmadan "yaşasın renklerin kardeşliği" diyen bu insanlara gün geçtikçe daha çok kişinin katılması da bizleri umutlandırıyor.
Galatasaray da Tek Yumruk, Fenerbahçe de FenerbahCHE ve Beşiktaş'ta da Çarşı grubunun içinden gelen bazı insanlar artık klasik sömürülen taraftar duruşundan sıyrılıp bir araya geliyorlar.
Bunun yanı sıra İnternette hızla büyüyen başka bir örnek de www.forzalivorno.org sitesi. Alternatif futbol kültürü açısından bu örneklerin çoğalıp serpilmesi futbolun asıl maksadını yaşamanın şimdilik en doğru yolu gibi gözüküyor. (ET/EÜ)