Bunların içinden beni en çok etkileyen tarafı lirik bir spor yazarı olmasıydı. Daha 90'lı yılların ortalarına kadar futbolcuların sadece isimleriyle tanındığı spor medyasında ısrarla soyadlarını kullanan tek kişiydi kendisi. Hatta bu ısrarıyla dalga geçenler bile şimdi aynı yöntemi kullanıyorlar.
Seneler önce katıldığı bir TV programında kendisine "bunu neden yapıyorsunuz" diye soran sunucuya "İnsanlara izledikleri oyuncuları soy isimleri ile tanıtmamak hem o oyunculara hem de izleyenlere yapılan en büyük saygısızlıktır" demiş ve "Çünkü ben Kazım değil Kazım Kanat'ım" diyerek son noktayı koymuştu.
İşte sırf bu yüzden bile Kazım ağabeyin öğretici kişiliği diğer birçok yazar arasından sıyrılması için yeterli bir nedendir. Kazım usta şimdilerde Ege'nin sularında, kulağında küpesi ve uzatmaya çalıştığı saçlarıyla ömrüne ömür katıyor. Eşiyle beraber içinde yaşadığı teknede peşine takılan kanseri acar bir balıkçı edasıyla bir o yana bir bu yana dolaştırıp yorarken mutluluğunu ifade etmekten de kaçınmıyor ekranlarda.
Günde dört saat uyuyup bir günü iki günmüş gibi yaşayan bu adam, değil o hastalığa, en zorlu hastalıklar bile bir araya gelse hiçbirine pabuç bırakmaz bence. Sen şimdi tut balığını, iç rakını Kazım ağabey. Sezon başlayınca da arada bir gel yanımıza. Rasgele...
Neler oluyor?
Futbol dünyamız gitgide yozlaşırken karşılaştığımız örnekler de birbirlerinin kopyaları olmaya başladı. Buna rağmen kulüplerin yurtdışı kampları süresince antrenmanlarda yaşanan bu gariplikler çoğaldıkça tepki göreceğine, tam tersi çok normal ya da önemsiz şeylermiş gibi spor kültürümüze yerleşmeye devam ediyor.
Sizlere son bir hafta içerisinde yaşananları hatırlatmak istiyorum.
Roberto Carlos gibi yaşayan bir efsanenin idmanda elinde Galatasaray formasıyla imza isteyen bir gurbetçinin ricasını geri çevirmesi ya da Fenerbahçe formalı bir başka gurbetçinin Bobo ile fotoğraf çektirmek isterken Bobo tarafından itilerek "yanlış yere gelmişsin sen" cevabıyla karşılaşması futbolun hangi güzelliğiyle örtüşebilir?
Tabii keşke yaşananlar sadece futbolcuların yaptıklarıyla kalsaydı. Ancak öyle olmadı. Bu kez de aralarına koca Beşiktaş kulübü başkanı Yıldırım Demirören eklendi maalesef. Sahadaki dahili hoparlörden Türkçe anons yapacak birisi olmayınca etrafta bulunan bir Fenerbahçe formalı sporseverin bu işi üstlendiğini gören başkan Demirören "Başka adam bulamadınız mı? Çıkarın bu Fenerliyi buradan" diyebilecek kadar "sporsever" olduğunu kanıtladı!
Oysa o kişinin anonsuna izin verip sonrasında da sevgiyle teşekkür etmesi yakışırdı başkana. Belki bu sayede bizimde çokça tartıştığımız Beşiktaşlılık duruşu hakkında savunabileceğimiz bir şeyler olurdu.
Bunun paralelinde Beşiktaş'ın yıldız adayı Batuhan Karadeniz hakkında da bir şeyler söylemek lazım. Batuhan çok yetenekli ve bir o kadarda geleceği parlak bir oyuncu, ancak geçtiğimiz günlerde kendisinden yaşça çok büyük olan bir muhabirle girmiş olduğu sinkaflı diyalog bu oyuncunun acilen etrafında ki ilgililer tarafından kontrol altına alınması gerektiğini gösteriyor.
Henüz 16 yaşında olmasının verdiği bazı toylukları elbette anlayışla karşılamalıyız ama bunları en kısa sürede aşabilmesi için hocası Ertuğrul Sağlam ve takımdaki diğer ağabeylerinin kendisine daha fazla yardımcı olmaları gerekiyor.
Kaldı ki ben bu konuda Ertuğrul Sağlam'ın doğru adres olduğuna inananlardanım. Ancak benim en büyük kaygım Batuhan'ın kendisinden ziyade içinde bulunduğu futbol dünyasının nahoş ilişkileridir. Çünkü Batuhan bu günlerde kafasını nereye çevirirse çevirsin maalesef büyüklerinden göreceği şeyler hiçte takdir edilecek cinsten değil.(ET/EÜ)