Elbette "total futbol" anlayışında as futbolcu-yedek futbolcu ayrımı yapmak doğru değil ancak futbolun değişmez gerçeklerinden biride ilk 11'de oynayanların en iyiler olduğudur. Eğer bir takımın yedek kulübesi sahadaki 11'den daha kaliteliyse o zaman antrenörü eleştirmek gerekir.
Ülkemizdeki takımların yedek kulübelerine baktığımızda verdiğim bu örneğin geçersiz olduğu ortada ama Avrupa'daki bazı "A sınıfı" takımlarda zaman zaman bunu görebilmek mümkün. Tabii bunun da başlıca sebebi antrenör-oyuncu uyuşmazlığıdır.
Örneğin geçen sezon Barcelona'da Samuel Eto'o ve Javier Saviola'nın bir dönem kulübeye mahkum kalmaları bu yüzden oldu. Kısacası, iyi oyuncu yerli de yabancı da olsa sahada olandır, yedek kulübesinde değil. Kaldı ki özellikle üç büyüklerin "+1" olarak alacağı oyuncunun maliyeti sahada oynayan arkadaşlarından da daha fazla olacaktır.
Geçtiğimiz yazıda bu konuyu işlerken 6+1 kararına başta Fenerbahçe olmak üzere tüm kulüplerin itiraz etmeleri gerekir demiştim. Ancak geçen süre zarfında birkaç cılız serzenişten öte açıklama gelmedi. Bunun adı samimiyetsizliktir.
Özellikle Fenerbahçe'nin bu karar sonrasındaki tepkisinin büyük ve doğru olacağını düşünüyordum. Çünkü son iki yıldır ne zaman biraz tökezleseler ilk söyledikleri şey federasyonun yabancı kısıtlamasıydı. Taraftarlarını ve Fenerbahçe medyasını kullanarak bu konuyu toplantı masalarına kadar getirdikten sonra çıkan bu güdük karara göz yummak kendini inkârdan başka bir şey değil.
Bu saatten sonra bunun eleştirisi bizlerden ziyade kulüplerinin her açıklamasına sahip çıkan taraftar ve kongre üyelerine düşüyor.
Avrupa'da nasıl?
Hollanda: Sınırsız. Buna rağmen iki yıldır üst üste U21 dünya şampiyonu oldular. Tam bir altyapı fabrikası gibi çalışıp her yıl Avrupa'nın en iyi takımlarına oyuncular yolluyorlar.
İngiltere: Avrupa Birliği (AB) pasaportu taşıyanlar için bir sınırlama yok ancak birlik dışından gelenler için son iki yılın milli takımlarında yüzde 75 oranında oynamış olma şartı aranıyor.
İspanya: AB pasaportu taşıyanlar için bir sınırlama yok. Birlik dışından ise kadroda üç oyuncu bulundurulabiliyor ve bu üç oyuncudan ikisi ilk 11'de oynatılabiliyor.
İtalya: AB pasaportu taşıyanlar için bir sınırlama yok. Birlik dışından ise bir takım bir sezonda mevcut kadrosuna ilave sadece bir oyuncu transfer edebiliyor. Karşılığında kadrodan bir AB statüsü dışında oyuncuyu göndermek zorunda. İlk 11'de ise yabancı limiti bulunmuyor.
Almanya: AB dışından beş oyuncu transfer edilebiliyor. Bunların üçü ilk 11'de oynama hakkına sahip. Almanya'da UEFA üyesi ülke futbolcularının ülkelerinin AB'ye üye olmamaları halinde bile AB statüsünde sayılıyor.
Çözüm
Yıllardır AB diyerek, Kopenhag Kriterlerini gözümüze sokup duranlar demek ki gözlerimizi kör etmişler. Madem bu kadar önemliler, o zaman futbolda da aynı kriterler uygulanabilir.
Yani AB pasaportu taşıyan oyuncular yabancı statüsünden çıkartılabilir. Ayrıca en azından U21 şartı aranırsa kalite sorunu da çözümlenmiş olur (bkz. İngiltere). Bunların dışında kalan ama en az bunlar kadar önemli olan bir diğer sorun ise altyapı.
Doğru yatırımlar ve bilimsel müdahaleler yapılarak yetiştirilecek olan gençlerimizin gelecek olan yabancılardan hiçbir eksiği olmayacağı aşikar. Zaten yıllardır izlediğimiz Almanya kökenli Türk futbolcuların Türkiye'deki meslektaşlarından farkı da bu değil mi?
Futbolu üç büyük İstanbul kulübünden ibaret sanan zihniyetler maalesef senelerdir kalitesizliği önümüze kader olarak sundular. Vasatı aşamayan bir yerli oyuncunun bile milyon dolarlardan kapıyı açtığı günümüzde vasıflı yabancıları sınırlamak kader değil saçmalıktır.
Eğer futbolda bir sınırlama getirilecekse bu bence oyunculara değil yöneticilere olmalıdır. Sezon boyunca saçma sapan demeçler verip, futbolu çirkinleştiren ve taraftarları kışkırtan yöneticilere getirilecek bir sınırlama belki de Türk futboluna yapılacak en iyi hizmet olacak!(ET/EÜ)