Berlinale Film Festivali’nde yer alan Türkiye'den dört filmin cast’ında onun imzası var. Ezgi Baltaş başarısının meyvelerini toplarken, yeni projelere çoktan yelken açtı bile.
Film izlemeyi seviyoruz hatta belki izlediğimiz film hakkında konuşmayı daha çok seviyoruz. Yönetmenini ayrı, görüntü yönetmenini ayrı masaya yatırıyoruz. Oyuncuların performanslarına övgüler ya da yergiler düzerken, kurgusunu konuşmayı da ihmal etmiyoruz belki.
Filmin kötü olmasına rağmen oyuncuların iyi olduğunu düşünebiliyoruz mesela. Ancak bunun cast direktörünün işi olduğu aklımıza nadir düşüyor. Belki üstünde hiç durmuyoruz bile. Onlar, film bitip seyircinin koltukları terk ettiği anlarda jenerikte adı geçenler, beğendiğimiz dizi oyuncularını bizlerle tanıştıranlar, bir projede ekipteki herkes kadar emeği geçenler…
Onları tanımıyoruz belki ama son zamanlarda karşımıza çıkan bir isim, işindeki başarısı ile bunu tersine çevirdi. Yıllardır sektörde olan ancak son birkaç senedir cast direktörü ya da bir diğer ismiyle "Artiz Bekçisi" olarak yoluna devam eden Ezgi Baltaş, yaptığı işlerle dikkatimizi çekti.
Baltaş ile cast direktörlüğünün ne olduğunu, nasıl algılandığını ve projelerini konuştuk. Artık film ya da dizi izlerken bir gözümüz de cast direktörünün üzerinde olacak.
Sektöre yapım koordinatörlüğü ile adım attığını biliyoruz. Cast direktörlüğüne geçişin nasıl oldu?
2004 ya da 2005 yılıydı galiba, Öteki Film’de Devrim Erdoğan ile çalıştık. Orada yapım koordinatörlüğü yaptım. Okul zamanında işe ihtiyacım vardı ve cast ajansında çalışan bir arkadaşım da çekim yapacak birine ihtiyaçları olduğunu söyledi. Yani tesadüfi olarak başladım bu işe.
Tesadüfi olarak başladığın bu işe devam etmeni sağlayan şey neydi?
O dönem Seyfi Teoman’la tanışıp, Bizim Büyük Çaresizliğimiz filminin castını yapmaya başladım. Aslında Seyfi’nin teşviki ile bu işi sevdiğimi anladım. Filmin Ankara’daki çekimleri sırasında Seyfi, “Bu işi çok iyi yapıyorsun, bu filmin cast direktörü sensin” dediği gün benim de bu işi yapabileceğimi düşündüğüm gündür.
Cast direktörü ne iş yapar, nasıl tanımlarsın?
Aslına bakarsan cast direktörü kimin oynayacağını belirleyen kişidir. En kaba tabiri ile böyle tanımlayabilirim. Tabi bu tek başına, oyuncuyu seçen kişi anlamına gelmiyor. Oyuncuyu tabi ki yönetmen seçiyor fakat biz bir süzgeçten geçirilmiş seçenekleri sunuyoruz. Bir rol için Türkiye’de buna uygun üç yüz kişi varsa biz bu seçenekleri üçe indirip, yönetmene sunuyoruz.
Bir filmdeki cast direktörü etkisini seyirci nasıl anlar, nerelerde hisseder?
Bunu tam olarak henüz ben de bilmiyorum. Bir izleyici olarak “bu cast çok iyi” dediğim yer genelde şu oluyor. İzleyici, çok iyi oyunculuklar görüyor ya da çok yeni bir yüz gördüğünde o castın birbiri ile uyumunu hissediyor. Mesela bazı filmlerde başroller çok iyidir ama yan cast o kadar kötüdür ki, başrolün performansı da etkilenir. Halbuki, cast direktörü bir takım kurmak zorundadır. Tek başına başrolün iyi olması önemli değil. O takım kurulduğunda izleyiciye de geçtiğini düşünüyorum.
İyi cast filmi güzelleştirir
Castingin iyi ya da kötü olması bir filmi nasıl etkiler?
Hikayeyi biraz şu taraftan okuyorum. Kötü senaryodan iyi bir film çıkmaz ama iyi senaryodan kötü film çıkar. İyi cast filmi güzelleştirir. Filmin hikayesinde, sinematografisinde birçok aksaklık olsa da, oyunculuklar filmi izlettirir ve bir şekilde izleyiciye bir his geçirir.
Sence Türkiyeli yönetmenler ve yapımcılar castingin öneminin farkında mı?
Bir yıl önce sorsaydın bu soruyu “hayır” diye cevap verirdim. Çünkü cast onlar için “yapılır zaten” dedikleri bir şeydi. Ödül alan filmlerin cast’larına gelen övgüler ya da dizilerde fark yaratan cast’ların olması bu algıyı kırdı.
Örneğin Mine Güler’in cast’ını yaptığı diziler farkını belli ediyor. Dolayısıyla bu görünür oldukça yapımcılar ve yönetmenler şimdi şimdi cast’ın ne kadar önemli bir şey olduğunun farkına varıyor. Dolayısıyla hala çok üzerinde düşünülmüş bir şeyden bahsetmesem de daha farklı yaklaşıldığını söyleyebilirim.
Ancak hala olması gereken algıda değil. Fakat bu Türkiye’ye özgü değil, dünyada da böyle. Hatta bir cast direktörlüğü belgeseli izledim geçen yıl. Filmi izlerken anladım. Düşünsene görüntü yönetmeni, kurgucu, sanat yönetmeni gibi film ekibinin kimlerden oluşması gerektiğine yönetmen karar veriyor görünürde.
Her birine ödül veriyoruz ancak cast yönetmenine geldiğinde yönetmenler “oyuncuyu ben seçiyorum” diyerek itiraz ediyor. Ona bakarsan görüntüye de karar veren yönetmen ama görüntü yönetmeni ayrı bir kategoride değerlendiriliyor. Cast’ın yaratıcı bir tarafı olmadığına dair bir inançları var. Halbuki, ben cast’ın oldukça yaratıcı olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizde cast direktörlüğü yapan pek çok isim var ama son dönemde senin adın ön plana çıktı. Bunu neye bağlıyorsun?
Bu işi Türkiye’de başlatan ve devam ettiren çok önemli isimler var. Harika Uygur, Renda Güner, Tümay Özokur gibi isimler. Bu isimler zaten Türkiye’de cast direktörlüğü kavramını oturtmuş kişiler. Biraz zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum, galiba yoruldular. Az önce anlattığım zihniyetten yoruldular.
Harika Uygur yıllardır bir birlik oluşturmak için çabalıyor. Sektörün sektör olabilmesi için mücadele veriyor. Bu noktada çok şanslı olduğumu düşünüyorum. İşime değer verilen bir zamanda devam ediyorum. Onların açtığı yoldan yürüyoruz. Ancak benim isminin son dönemde öne çıkmasının nedeni sanırım, yönetmenlerle iletişimim iyi olması ve doğru cast yapıyor olmam.
Ama bu demek değil ki, Türkiye’de iyi cast direktörleri yok. Çok iyileri var. İsimlerini zaten saydıklarım dışında bizim kuşaktan Mine Güler, Rabia Sultan Düzenli, Gökçe Altan, Luiza Almızrak ve Şafak Binay’ın ismini özellikle anmak isterim. Ve ismini şuan hatırlayamadığım çok çok iyi direktörler var. Ama kimisi reklam, kimisi dizi ağırlıklı çalışıyorlar.
Politik olarak çok aksi olabiliyorum
Sırası gelmişken sorayım, neden dizi yapmıyorsun?
Dizi yapmak gerçekten çok yorucu. Bütün vaktini ve zihnini meşgul ediyor. Dizi çalışma saatleri çok uzun zaten. Oyuncunun, set ekibinin bu kadar uzun saatler çalıştığı bir ortamda cast direktörü de her hafta cast yetiştirmek zorunda. Bunun karşılığında maddi bir doygunluk da yaşanmıyor.
Dolayısıyla dizi yapmanın çok anlamlı olmadığına karar verdim. Cast direktörlerinin arada sinema yaptığını duyunca onlar adına seviniyorum. Çünkü sinema her ne kadar yaratıcı olmadığı söylense de, cast direktörünün yaratıcılığını ve entelektüel birikimini ortaya koyabildiği bir alan. Aslında çok iyi cast direktörleri var ama herkes bu işin sektöre dönüşememesinden etkileniyor.
Son dönem Kuzu, Mavi Dalga, Tepenin Ardı gibi adından söz ettiren yapımlarda imzan var. Filmografindeki filmlerin oluşumu seçimlere ya da tesadüflere mi bağlı?
Bilinçli bir seçim var. Senaryoyu okumadan işi yapmıyorum, görüşmüyorum bile ki, zaten yapılması gereken bir şey. Senaryoyu okurken politik olarak yanlış bulduğum, feminist bakış ile uyuşmadığını düşündüğüm ya da sınıfsal olarak sorunlu filmleri yapmıyorum.
Yani kriterlerin var.
Tabi. Politik olarak çok aksi olabiliyorum. Örneğin çocukların çıplaklığı ile ilgili çok sağlam temeller gösteremeyen projeleri kabul etmiyorum.
Çalışmayı kabul ettiğin kadar etmediğin filmler de olmuş.
Aynen. Çok yakın bir zamanda bir festivalde çalışmayı reddettiğim filmler ve kabul ettiğim filmler vardı. İyi ki kabul etmemişim dedim. Bazen de “Keşke yapsaymışım şu işi” diyebiliyorum. Ancak ne olursa olsun, kriterlerimle hareket etmeye devam edeceğim çünkü ancak böyle iyi işler yapabiliyorum.
Cast yaparken hissi davranıyorum
Cast yaparken çalışma yöntemin nedir? Nelere dikkat edersin?
Bu konuda çok hissi davranıyorum diyebilirim. Sinema ve tiyatro eleştirmenliği okudum. Dolayısıyla hem film hem de tiyatro oyunu izlemeyi çok severim. Özellikle yeni oyuncular keşfetme ile ilgili ciddi bir açlığım var. O yüzden tiyatro oyunlarını ve başka şeyleri takip etmeye çalışıyorum.
Nasıl seçtiğim kısmına gelince… Senaryoyu okurken zaten gözümde bir şey canlanıyor. Süreç şöyle ilerliyor. Kendi kafamda oluşturduğum isimleri bir sisteme dönüştürüyorum. Fotoğraf ve video işleri ile ilgileniyorum. Bazen yönetmene video izletmeyi hiç istemiyorum ve fotoğraf gösteriyorum.
Neden?
Çünkü o oyuncunun videodaki performansı, ya diziden ya da başka bir yönetmenin işinden oluyor. Dolayısıyla oyuncunun performansını tam göremeyebiliyoruz. Bu nedenle bazen sadece fotoğraf göstermeyi ve kendi bilgimi aktarmayı seçebiliyorum. Yönetmeni oyuncu ile görüşmeye ikna etmeye çalışıyorum.
Ne tür yönetmenlerle çalışmayı seviyorsun?
Kafası açık diye cevap vereceğim ki, bu da şimdiye kadar çalıştığım bütün yönetmenler anlamına geliyor. Yönetmenlerle iş dışında aramda iyi bir iletişim oluşuyor. Bu iletişim güven olarak geri dönüyor.
Dolayısıyla kafası açıktan kast ettiğim, çok ünlü bir oyuncuyu da hiç tanınmamış bir ismi de önersem beni gerçekten dinlemeleri ve sebeplerini merak etmeleri oluyor. Böyle yönetmenlerle çalışmayı seviyorum.
Genelde ilk filmini çeken yönetmenlerle çalışıyorsun. İkinci filmini beklediğin yönetmenler var mı?
Hepsini sayabilirim aslında. Mesela Belmin Söylemez. Ona da söylüyorum, ikinci filmini çekse de yeniden beraber çalışsak. Yine aynı şekilde Mavi Dalga’nın yönetmenleri Zeynep Dadak ve Merve Kayan var. Melisa Önel var, Kumun Tadı’nın yönetmeni.
Emin Alper’e zaten sözüm var. O ömrü boyunca film çeksin, ben de ömrüm boyunca cast’ını yapayım. Öyle bir hissim var ona karşı, o benimle çalışmak istediği sürece tabi. Bu isimleri saydım ama ilk aklıma gelen isimler olduğu için. Zaten bugüne kadar çalıştığım yönetmenler arasında bir daha çalışmak istemediğim bir isim yok.
Çocuklarla çok iyi anlaşırım
Berlinale nasıl geçti senin açından?
Benim açımdan çok keyifli ve yorucu geçti. Berlin’e indiğim andan itibaren ilk üç gün cast’ını yaptığım filmlerin galası vardı. Oyuncularla tekrar bir araya gelmek çok heyecan vericiydi. Özellikle Mavi Dalga’daki Sude Aslantaş, Sesime Gel’deki Melek Ülger ve Kuzu’daki Sıla Lara Cantürk adlı çocuk oyuncuları yeniden görmek benim için çok özeldi.
Üçü ile de çok uzun vakit geçirmişliğim var ve onları Berlin’de görmek ve haklarında çok güzel yorumlar duymak inanılmaz mutlu etti beni. Yönetmenlere de teşekkür etmem lazım. Onlar sayesinde orada çok güzel övgüler aldım. Başka yönetmenlerle, yapımcılarla tanıştım, iş anlamında da çok güzel bir açılım oldu.
Çocuk castı konusunda uzmanlaştığını söyleyebilir miyiz?
Bu konuda mütevazı davranmayacağım galiba. Çocuklarla çok iyi anlaşırım. Çocuklara aşık birisiyim. Bu durum gerek yeğenim gerekse de cast amacı ile sokakta tanıştığım bir çocukla da güzel bir iletişim kurmamı sağlıyor. Çok fazla çocuk cast’ı yaptım. Dolayısıyla çocukların dilinden de anlıyorum. Onların seviyesine çıkabiliyorum.
Bahsettiğin çocuk oyuncularla nasıl tanıştın?
Sude’yi Balıkesir’de, Melek’i Van’da bir köyde, Kuzu’daki Sıla ve Mert’i Erzincan’da bulduk. O yüzden hepsi yerel ve daha önce oyunculuk deneyimi olmamış çocuklar. Ama gördüğün anda da anlıyorsun onun olduğunu. Çok zeki çocuklar ve sana o hissi veriyorlar.
Seyfi Teoman’a söz verdim
Bu işi yapmandaki motivasyonun nedir?
Bu işi yapmamdaki tutkum Seyfi Teoman’dan geliyor. Çalıştığım ajanstan ayrıldıktan sonra bu işi yapmak istemiyordum ve farklı bir kariyer alanı düşünüyordum. O günlerde Seyfi ile görüştüm ve o bana neden bu işi yapmam gerektiğini anlattı. Dışarıdan birinin beni ne kadar güzel ve iyi gördüğünü fark ettim.
Bir de bu konuşmayı yapan kişi, arkadaşın da olsa en nihayetinde bir yönetmen. Ona bu işi bırakmayı düşünüyorum, bir restoran açacağım dediğimde “Tamam restoranı aç ama bir odasında benim castımı yapmaya devam et” demişti. Bu nedenle hala bu işi yapıyorsam bunda Seyfi’nin etkisi çok fazla. Bir çeşit borç da diyebilirim. Seyfi’ye söz verdim, yapacağım gibi…
Ondan sonra Artiz Bekçisi olarak yaptığım ilk iş, Şimdiki Zaman oldu. O süreçte bu işi sevdiğimi ve bir filmin yaratım sürecinin parçası olmayı istediğimi anladım.
Cast direktörülüğüne yeni başlamış Ezgi Baltaş ile şimdiki arasında bir fark var mı?
Eskiden film izlerken ne yönetmen ne de oyuncu tanırdım. Seyirci olarak film izleyemiyorum artık. Bu anlamda kötü bir etkisi var. Film dilini öğreniyorum. Benim için bir eğitim süreci aynı zamanda. Çalıştığım her yönetmeni hoca olarak görüyorum. Zaman içinde daha huzurlu ancak daha yorgun biri haline geldiğimi söyleyebilirim.
Bir cast direktörü kendini nasıl geliştirir?
Öncelikle oyuncu takip etmesi gerekir. Sektörü, yeni sinema anlayışlarını araştırarak yönetmenlere ve oyuncu yönetimine dair okuyarak kendini geliştirebilir. Çok okumalı ve dünyadan haberdar olmalısın.
İyi bir gözlem gücü ve farkındalık halinden de bahsedebilir miyiz?
Tam da böyle bir şey. Sürekli bir gözlem halinde olmanız gerekiyor. Vapura gördüğüm bir kadını takip etmişliğim var. Kadın, o dönem çalıştığım bir filmin cast’ına çok uygundu. Onunla iletişim kurabilmek için Kadıköy’de inmem gerekirken Karaköy’e geri döndüm, nihayetinde kadının yabancı olduğunu anlamadığımda hayal kırıklığına uğradım.
Ters köşeye yatırmak benim imzam
Bir filmdeki imzanı nerelerde görebiliriz?
Benim tek başıma bir fikrim yok aslında imzamla ilgili. Ama duyduklarımdan yola çıkacak olursam ters köşeye yatırmak benim imzam haline gelmiş olabilir. Eğer bir filmde tanınmayan ama çok iyi performans gösteren bir oyuncu varsa ya da alışageldiğiniz rollerin oyuncusu çok farklı bir rolde karşınıza çıkıyorsa, orada imzam olabilir.
Türkiye’de castını beğendiğin hangi filmler var?
Son dönemde ilk aklıma gelen film Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi Araf’ın castı. Müthiş etkilenmiştim. Özcan Deniz dahil olmak üzere harika bir takım kurulmuştu bence.
Bir ilk film olan ve Deniz Akçay’ın yönetmenliğini yaptığı Köksüz filminin cast’ını da çok beğenirim. Son olarak da Yozgat Blues’un cast’ı son yıllarda en sevdiğim cast olabilir. Tansu Biçer, Ayça Damgacı ve Nadir Sarıbacak’tan oluşan bir üçlüyü her yerde her koşulda izlerim.
Bu aralar hangi filmler üzerinde çalışıyorsun, gündeminde neler var?
Özcan Alper’in yeni filmi Rüzgarın Hatıraları için çalışıyorum. İlk filmine hazırlanan Ahu Öztürk’ün Toz Bezi isimli projesinin cast’ını yapıyorum. Emine Emel Balcı’nın Nefesim Kesilen Kadar adlı filminin cast’ını yeni bitirdim.
Görüşme aşamasında olduğum projeler de var. Ama geçen yıl şehir dışı çok projede çalıştım. Kendimi yorgun hissediyorum biraz ara verme niyetindeyim.
Cast yaparken absürt denebilecek pek çok durumla karşılaştığını biliyorum. Seni etkileyen birini anlatır mısın?
Mavi Dalga’nın setindeydim. Bir mail geldi ve oyunculukla ilgili diye baktım. İsmini hatırlamıyorum ama atıyorum “Merhaba ben Ezgi, sosyoloji okuyorum. Psikolojik rolleri çok iyi yapabileceğimi düşünüyorum. Psikolojik gerilim bir film olursa beni mutlaka çağır. Sadece başrol oynarım, Facebook’tan adıma bakabilirsin” diye bir mail geldi.
Dalga geçildiğini düşündüm. Maile geri dönüş yaptım yine de. Daha önce oyunculuk deneyimi olup olmadığını ve fotoğrafını sordum. Şöyle bir cevap geldi: “Facebook’a bak dedim ya.” Bunun gibi bir sürü durumla karşılaşıyorum.
* Ezgi Baltaş'ın fotoğrafları: Meral Candan