"LGBTİ+’ların ailelerinin ve var oluşlarının tiyatro – sanat aracılığı ile yeterli oranda anlatıldığını düşünmüyorum…”
“Velayet” isimli tiyatro oyununun yönetmeni Müge Saut, Alfa Sanat’ın dikkat çeken yeni oyununu böyle anlatıyor.
Oyun, 9 Mart’ta seyirci ile Cumartesi günü Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde ilk kez seyirci ile buluştu.
“Velayet”, hem kendi aralarındaki tartışmalardan hem de seyircilerle olan iletişimlerinden yola çıkarak, lezbiyenliğin çocuklara zararlı olduğu iddiasıyla çocuklarının velayeti için başlatılan davalarda annelerin yaşadığı sorunları gözler önüne seriyor.
“Velayet” tiyatro oyununu Yönetmeni Müge Saut ve Alfa Sanar’ın Dramaturg ve Genel Sanat Yönetmeni Duygu Aydın’la konuştuk.
“Kadın bağımsız yaşamak istediğinde devletin gözünde şüpheli”
Zor bir konuyu anlatıyorsunuz biraz oyunun konusundan bahseder misiniz? Tepkiler, değerlendirmeler ne yönde?
Müge Saut: 1900'lerin başında Avrupa toplumu katı sosyal hiyerarşiler ve cinsiyet rolleriyle karakterize ediliyordu. Kadınların, özellikle de geleneksel orta sınıf ailelerde, ev içi sorumlulukları üstlenmeleri ve erkek otorite figürlerine tabi olmaları bekleniyordu.
Ülkemizde birinci meşrutiyet döneminden Cumhuriyet’in ilanına kadar ki dönem kadın hakları için önemli bir dönemeçti.
Toplum, onları özerklik ve kendi kaderini tayin etme hakkını reddeden, önceden belirlenmiş rollerle sınırlayarak kadınları erkeklerden aşağı görüyordu. Ataerkil tahakküm galip geldi ve kadınları arzularının peşinden gitmekten veya toplumsal normlara meydan okumaktan caydırdı. Bu cinsiyet eşitsizliği o dönemde çeşitli kültürlerde yaygındı ve kadınların yaşamları ve hakları üzerinde derin bir etki yarattı.
Kadınlara yönelik eğitim fırsatları ciddi şekilde sınırlıydı ve bilgi ve entelektüel uğraşların yerleşik düzeni tehdit edebileceği inancı nedeniyle engelleniyordu.
Kadınların yükseköğrenime ve profesyonel kariyerlere erişimleri engellendi ve finansal güvenlik için erkeklere bağımlı hale getirildi. Bu eğitim ve mesleki fırsatların eksikliği, geleneksel rollerin devam etmesine ve kadın haklarının sınırlanmasına neden oldu.
“Velayet” oyunu, lezbiyen, heteroseksüel, bekâr annelerin yargı önüne çıktıklarında yaşadıkları önyargıyı gözler önüne seriyor.
Bir kadın, erkeklerden bağımsız yaşama hakkını iddia ettiğinde, devletin gözünde şüphelidir. Aile hayatına ve mahkemenin desteklediği geleneksel cinsel rollere doğrudan bir meydan okuma olarak görülür.
Hayatın en temel ve mahrem meselelerine karar verme hakkını elimizden alan bu tutum ve varsayımlara karşı kadınlar, çocuklarının velayet mücadelesini vermek için örgütlenir.
Henüz ikinci oyun oynandı ve yol içerisinde aslında göreceğiz tepkileri. İki oyun için edindiğimiz genel izlenim memnun kaldıkları yönündeydi.
Oyuna ne kadar zaman çalıştınız?
Müge Saut: Yaklaşık iki ay kadar çalıştık. Fakat tüm “Velayet” oyununa emek verenler açısından öğretici ve geliştirici bir süreçti.
Oyundaki karakterler açısından anlatım gücü de zor, duygusal ve cesaretli… Oyuncular açısından bu karakterleri canlandırmak zor muydu?
Müge Saut: Öncesinde elbette dramaturji ve karakterlere dair sohbetler gerçekleştirdik. Konunun ve rollerin deşifre edilmesinde zevkli bir süreç işledi. Hepimizin elimizden geleni yaptığını söyleyebilirim.
“Zihinsel kirlenmeye maruz kalıyoruz”
Bu konuların, LGBTİ+’ların ailelerinin ve varlıklarının tiyatro – sanat aracılığı ile yeterli oranda anlatıldığını düşünüyor musunuz?
Müge Saut: Elbette yeterli değil. Ülkemizde olduğu gibi birçok farklı ülkede de lezbiyen ailelerin, ebeveynlik ve velayet sorunlarıyla karşılaşıyoruz.
Genellikle toplumsal önyargılar ve adaletsiz, yasal engeller lezbiyen ailelerin hukuki olarak tanınmaması veya ayrımcılığa maruz bırakılması gibi zorluklar ayrımcı dilin, davranışların gelişmesine neden oluyor. Lezbiyen ailelerin en yaygın karşılaştığı zorluklardan biri, toplumun genelinde hala yaygın olan homofobi ve önyargıdır.
Bürokrasiden sürekli “zihinsel kirlenmeye” maruz kalıyoruz. Anlamların birbirine karıştığı, etik kavramının içinin boşaldığı, ayrımcı politik söylemlerle hakların, sınırlarımızın çoğalarak ihlal edildiği bir dünyada ayrımcılığı yenmek zor olsa da değişime olan inancımız tam. Tiyatro Sanatı’nın dönüştürme gücüne inanıyoruz.
Son olarak siz neler eklemek istersiniz?
Müge Saut: Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamda görünür olması için her alanda bir takım mücadeleler veriliyor. Tiyatro sanatı da üstüne düşen görevi yerine getiriyor ve getirecektir.
“Tamamen gerçek hikayelerden oluşuyor”
Michelene Wandor’un bu oyunu sizin dikkatinizi nasıl çekti?
Duygu Aydın: Toplumsal cinsiyet kimlik eşitliği politikası çerçevesinde sanatsal üretimlerimizi gerçekleştirmek için bir araya geldiğimiz arkadaşlarımızla, bu politika çerçevesinde üretimler yapmayı hedefleyen bir tiyatro kurmaya karar verdik.
Bu politika çerçevesinde yazılmış veya sahnelenmiş eserleri araştırmaya başladığımızda karşımıza bizden yıllar önce, bu alanda güçlü çalışmalar yapmış olan Gay Sweatshop Company ile karşılaştık.
Gay Sweatshop Company, Any Woman Can, adlı oyunlarından sonra seyirciler ile yaptıkları söyleşiler sırasında bizim şu an sahnelediğimiz Velayet oyununun da dahil olduğu üçleme oyun ortaya çıkıyor.
Tamamen gerçek hikayelerden oluşan bu üçleme, Michelene Wandor tarafından gerçek mahkeme tutanakları incelenerek oyunlaştırılıyor. Biz bu üçlemenin ilk oyunu olan asıl adı “Care and Control” adlı oyununu Türkiye’de ilk kez “Velayet” olarak sahnelemeye karar verdik.
“Velayet”, bireylerin kendileri gibi olmayı seçip, toplumun onlar için seçtiği ve baskıladığı kalıpların dışına çıktığında nasıl bir damgalama ve eleştiriye maruz bırakıldığını ve bununla sisteme rağmen nasıl mücadele ettiklerini gösteren bir oyun.
“Kendine değer vermeyi erteleyen bireyler”
Bu oyun biraz da cesaret işi, nasıl karar verdiniz bu oyunu Türkiye’ye taşımaya?
Duygu Aydın: İnsanların kendileri olarak yaşama arzularının baskılandığı ve ötekileştirildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.
Toplumun ve sistemin belirlediği sınırların dışına çıktığımız zaman damgalanmaya ve ötekileştirilmeye maruz bırakıldığımızda ya sistemin talep ettiği toplum gibi olma yolunda ilerleneceğini ya da elimizde kendimizi ifade edebildiğimiz tüm araçlarla kendimiz olarak yaşama arzumuzu dile getirmeyi seçeceğimiz iki zıt yol ile karşılaşıyoruz.
Alfa Sanat olarak yapacağımız tüm oyunlarla bireylerin kendi değerlerinin farkına varmasını sağlamak, fikirlerini özgürce dile getirmeleri, düşüncelerine sahip çıkmaları ve kendi güçlerinin farkına varmaları adına onlara destek olmak istiyoruz.
“Velayet”te anlatılan olaylar iki farklı çevrede geçmesine rağmen neredeyse aynı sonuçları ortaya çıkarıyor.
Çünkü iki olayda da kahramanlarımız kendine değer vermeyi erteleyen bireyler ve bu durumlara gelene kadar kendi güçlerinin, değerlerinin farkına varamıyorlar. Toplumsal kabullere göre yaşamaya çalışıyorlar ve kendilerini geliştiremiyorlar. Maalesef ki bireyleri gelişmeye açık olmayan bir toplumun kendisi de gelişemez.
“Velayet”te karşılaşılan olayların hepsi dünyanın her yerinde yaşanan ve uzun süredir de yaşanmaya devam eden evrensel olaylar.
Bizler, önce bizde olmaz diyen toplumumuzu yüzleştirmek ardından da bu konular hakkında düşünmelerini sağlamaya çalışarak gelecek nesilleri bu kısır döngü içinden kurtarmaya çabalıyoruz.
Çünkü toplumsal gelişim ancak toplumsal ilerlemede aksaklık yaratan durumlarla yüzleşip, değiştirmeye çaba sarf edildiğinde olur.
Oyunun konusu ve detaylar
Lezbiyen, heteroseksüel, bekâr anneler yargı önüne çıktıklarında önyargıyla karşılaşır. Bir kadın, erkeklerden bağımsız yaşama hakkını iddia ettiğinde, devletin gözünde şüphelidir. Aile hayatına ve mahkemenin desteklediği geleneksel cinsel rollere doğrudan bir meydan okuma olarak görülür. Hayatın en temel ve mahrem meselelerine karar verme hakkını elimizden alan bu tutum ve varsayımlara karşı kadınlar, çocuklarının velayet mücadelesini vermek için örgütlenir.
İlk gösterimini 1977 yılında Action Space’de gerçekleştiren Care and Control adlı tiyatro oyunu, Batuhan Yiğit Atagül’ün Velayet adlı çevirisi ile Müge Saut yönetmenliğinde seyirci ile buluşuyor.
Oyunun dramaturgluğunu Duygu Aydın, yönetmen yardımcılığını Berat Beyoğlu ve reji asistanlığını İllia Gül üstlenmiştir. Oyuncu kadrosunda ise; Meltem Berber, Elif Asmen Arslangörür, Damla Benuğur, Yusuf Mahmut Çitil ve Batuhan Yiğit Atagül yer alıyor.
(EMK)