Aslında 1960'ların sonundan itibaren yapılan TRT diliyle "Türkçe sözlü hafif müzik" de, pop sayılabilirdi, ama halkın daha "hafif" bir şeylere ihtiyacı vardı. Unkapanı hareketlendi, sıradan insan arabeske alışmış, kendine yakın bulduğu sözleri, melodileriyle güzelce buluşturmuş, sonuçta, Ferdi Baba, Müslüm Baba, Orhan Baba gibi yeni "baba"lar ortaya çıkmıştı.
Piyasaya taze kan aranıyordu, bulundu!
Unkapanı ise başka türlü bir şey hayal ediyordu, neredeyse tamamen erkeklere kalmış piyasaya biraz renk gelmeliydi, geldi de. Hemen hemen aynı zamanlarda piyasaya çıkan albümleri ile Aşkın Nur Yengi ve Yonca Evcimik bir anda piyasaya taze kan oldular, bizlere ise taze malzeme. Aşkın Nur Yengi, başlı başına başka bir yazı konusu olan müzik yaşamındaki çizgisini oyunculukta sürdürüyor şimdilerde. Yonca Evcimik ise, son birkaç haftadır bas bas bağrınmakta, "Bu işi ben başlattım," diye.
Evcimik, ne televizyona ne de video piyasasına uzak olan bir isim değil. Dönemin önemli dansçılarından biri sayılıyordu, "Kızlar Sınıfı" ve türevi bilumum kolej filminde rol almıştı. Minyon tipi, öğrenci görüntüsünü destekliyordu. O zamana kadar sadece televizyonda ve video filmlerinde gördüğümüz bu genç kadın, birden "Abone" diye bir şarkıyla, ortalığı "yıktı". Gazetelerde boy, boy fotoğrafları çıkıyor, "Çocukların sevgilisi" başlıkları altında salopetli fotoğrafları yayınlanıyordu. Evcimik ya da basının hemen kendisine verdiği yeni isimle Yoncimik, bir anda "çocukların sevgilisi" oluvermişti. O dönem "ailenizin sanatçısı" formatı çok geçerli olduğundan, Evcimik, yeni imajı sevdi, imajına uygun davranmaya devam etti. Ancak bütün bunlar, imajına uygunluk, çocuk sevgisi vs... iyi şarkı söylemeyi getirmeyecekti elbette, getirmedi de. Yine de müzik piyasasına yeni bir soluk getirdiği yadsınamaz elbette...
Arada Çılgın Bediş harcandı...
Yonca Evcimik, başlattığı pop müziğin en verimli isimlerinden biri oldu, geçen 10 küsur yıl içinde. Pek çok kaset yatı, 90'ların ortalarına kadar da iyi sattı yaptıkları. Ama sonrasında, hem piyasanın kalabalıklaşması, hem de kendi üretkenliğinde yaşadığı problemler ve belli ki Amerikan kaynaklı müziğe öykünmesi, hem tirajlarını, hem de müziğini geriletti. Bu arada, Türkiye mizah tarihinin en başarılı karakterlerinden birini, Çılgın Bediş'i canlandırmak da Yonca Evcimik'e kısmet oldu. Karakterin havasının yanından bile geçemeyen oyunculuk tarzı ve görünümü, hem karakteri heba etmiş oldu, hem de kendini. Üstelik gençlik yıllarındaki filmlerinde fena da rol kesmiyordu.
Bundan 6-7 yıl önce kendisiyle yapılan röportajlarda rahatlıkla "Ben Türkiye'nin Madonna'sı olacağım" diyebilen genç kadın, şimdilerde bu sözleri hiç söylememişçesine, iç huzurdan dem vuran, Japon öğretilerine kafayı takmış hissi uyandıran cümleler kuruyor, belli ki yaşı kendinden büyük ablalarından apartarak.
Adını söylerken güldüğümüz, klibini izlerken eğlendiğimiz şarkılar...
Evcimik, adını söylerken güldüğümüz, bol danslı ve seksi olmak adına bol sulu çekilen klibini izlerken koltuklardan yuvarlandığımız "Seni gidi sexy şey" den sonra, istediği satışları yine yakalayamadı. Aslında, Evcimik'in hep bir imaj problemi oldu. Minicik, kolej kızı gibi sempatik görüntüsünün altından seksi kadın çıkartma inadı, onu şort mayolarla, yarısı sarı, yarısı siyah saçlarla ekrana çıkmaya kadar götürdü. Ama bu seksilik mevzusu ona hep iki numara büyüktü. Hep seksi olmaya çalıştı, ama hiç beceremedi. "Buram buram erotizm kokan" "Bandıra Bandıra Ye beni" gibi şarkıları bile, çocuk şarkısı muamelesi gördü yıllarca. Evcimik ise, ne izleyenlerin ne de medyanın gözünde hiç "seksi kadın" olamadı, onca çabasına karşın.
Bütün bunlar, Evcimik'in görüntüsünün, yaşından küçük olmasından kaynaklanıyor. Yoksa herhangi bir kadının "bandıra,bandıra" diye şarkı söylemesine rağmen "seksi" olmaması anlaşılır şey değil Türkiye'de.
Evcimik, şimdilerde çok moda olduğu üzere, bir "best of" albüm çıkarttı. Hit olan bütün eski şarkılarını yeni düzenlemelerle, yeniden söyledi, "müzikseverlerin beğenisine sundu". Yeni kaset malum, promosyon çalışması, Türkçe'siyle televizyon programları ve gazete, dergi röportajları demek. Evcimik, bugünlerde yoğun bir "promosyon dönemi"nde. Ama artık piyasanın eskilerinden sayıldığı için, çok da talep yok kendisine. Ama o, piyasaya girişinin 13. yılında, artık oyunu kuralına göre oynamayı öğrenmiş, bu aralar popüler olan milliyetçi olmak, kadınların et pazarı gibi gösterilmesine karşı çıkmak ya, hepsini kuralına uygun uygulamış Evcimik...
Damarlardan fışkıran Türklük
Hafta sonu Radikal Gazetesinde Hızır Tüzel ile yaptığı röportajda, "Ülkesini çok seven bir insanım, ülkem için ölürüm yani" diyor, "Türklüğüm damarlarımdan fışkırıyor durumundayım, fakat toplum olarak hep geriye gittiğimizi gördükçe panikliyorum."...
"Özellikle kadınların ortalıkta et pazarı gibi gösterilmesi bana hiç hoş gelmiyor bir kere. Bu dünyada da var, ama daha rafine. Bizim altımız boş, kültür düzeyimiz düşük..."
Evcimik, belli ki bu kez bir şekilde, gündeme gelmeyi becermeyi düşünüyor, ama birileri ona söylemeli ki, zaten hep söylenenden farklı bir şey söylemeden, üstelik de eski şarkıları yeniden ısıtıp, sofraya koyarak olmaz bu iş. Hem zaten eskiye rağbet olsa...