bianet'in konuştuğu Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Şemsa Özar "eşit işe eşit ücret" kavramıyla düşününce sorunun görünmediğini, ama "eşit değerde işe eşit ücret" denildiği zaman kadın emeğiyle erkek emeği arasındaki farkların göründüğünü söylüyor.
Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası'ndan (Petrol-İş) Necla Akgökçe, ise erkeğin "kol gücü" vasfının ücrete artı değer olarak eklendiğini, küçük elli olduğu için işe alınan, hemşirelik gibi mesleğinde empati kurması gereken kadınların vasıflarınınsa karşılıksız kaldığını ve kadınlarla erkekler arasında bu yüzden ücret farkı oluştuğunu anlatıyor.
Yasalarda eşit görünüyor ama...
Akgökçe, "yasalarda ücret konusunda ayrımcılık yokmuş gibi" diyor. Buna karşın ayrımcılığın yaşandığını belirten Akgökçe, bunun nedenini kadın emeğinin tanımlanmayan vasfına bağlıyor.
Özar da, "eşit işe eşit ücret" demenin yeterli bir tanım olmadığının altını çiziyor:
"Kadınlar ve erkekler her zaman aynı sektörde aynı iş kolunda çalışmıyorlar, Mesela konfeksiyonda ütücüler erkek, dikiciler kadındır. Ütücüler daha fazla, dikiciler daha az ücret alabilir, ama işveren 'hepsine eşit ücret veriyorum' dediğinde haklı konumdadır."
Bu işi kadın yapar, bu işi erkek...
Yasalara yansımayan sorunun uygulamada yaşanmasının bir diğer nedeni kadın ve erkek işlerinin ayrı ayrı tanımlanması.
Özar, kadın işi-erkek işi olarak yapılan ayrım sonucunda, erkeklerin çalıştığı iş kollarında daha fazla ücret aldığını, birçok kesimde sigortalı bile çalıştırılmayan kadınların ise, daha düşük ücretle çalıştırıldığını söylüyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Asuman Türkün ise, kadınların ustalaşacakları işlerde çalıştırılmadığını vurguluyor. "Kolay öğrenilebilir işler" diye bir kategori olduğunu hatırlatan Türkün, kadınların bu işlerde çalışmaya zorlandığının altını çiziyor.
Kesin verilere sahip olmadıklarını dile getiren Özar Türkiye'de bu konuda sağlıklı bir analiz yapılmadığını açıklıyor.
Yasalara girmeyen kadının yaptığı işin vasfı
Akgökçe, ilaç sektöründe çalışan kadınları örnek vererek anlatıyor:
"Bu sektörde bir bant üzerinde birçok kadın çalışır. Bunun nedenini sorduğumuzda, 'kadınların elleri daha küçük, daha hızlı ve daha maharetli çalışıyorlar' demişlerdi. Bu yüzden çalışma hayatında tercih edilen kadınların bu niteliği yasalara girmiyor.
"Hemşireler de bu konuya bir örnek olabilir. Çünkü bir hemşirenin görevi yalnızca iğne yapmak değildir. Aynı zamanda, empati kurması, hastalara iyi davranması beklenir. Ama bu ayrıca bir nitelik olarak ne toplu iş sözleşmesinde ne de yasalarda yer alır."
Asgari ücret belirlenirken erkeklerin kol gücüne ilişkin vasıfların ek kalemler olarak yazıldığına dikkat çeken Akgökçe, kadınların yapabileceği ve ek ücret alabileceği bazı işlerin de erkek işi olduğu gerekçesiyle yaptırılmadığını vurguluyor.
Kadınların ara vermesi niye çalışma yaşamından düşüyor?
Kadınların çalışma yaşamına hamilelik, hasta bakımı, evlilik gibi nedenlerle ara verdiğini hatırlatan Özar, bunların da kariyer konusunda sorun yaşattığını söylüyor.
Çocuk ve aile işlerinin kadınlara özgü nedenler olarak "normalleştirildiğini" söyleyen Özar, "aile içinde bakım eşit paylaşılsa ya da örneğin kreşlerin açılması yoluyla kamu kadının yüküne ortak olsa, kadınlar da çalışma hayatında bu sorunla karşılaşmayacaklar" diyor.
Konuya kadın bakış açısından bakmayan iktisatçıların kadınların kariyerlerinde yükselememesini "eğitim, hamilelik, çocuk" gibi gerekçelere bağladıklarını anlatan Özar ekliyor:
"Bu aynı zamanda erkek egemen toplumsal sistem sorunu. Sonuçta hamilelik sırasında çalışılmayan yılları kadının hanesinden eksiltiyor. Maliyeti kadına kesiliyor. Sonuçta kadınlar hep dezavantajlı durumda; erkekler gibi emekli olamıyorlar, olsalar da düşük maaşla emekli oluyorlar. Bu kadınların çoğunu emekliliklerinde aileye bağımlı kılıyor. Neden?"
İşyerlerinin kadınlarla hamilelik, çocuk, evlilik konularında pazarlık yaptığını belirten Türkün de başka bir engele işaret ediyor: "İşe alırken 'evli olma, çocuksuz ol, hamile kalma' diye engeller koyan yerler var."
Toplu sözleşme ve yasalara kadın emeğinin nitelikleri girmeli
Akgökçe, kadın emeğine özgü vasıfların toplu sözleşme ve yasalara girmesi gerektiğini vurguluyor:
"Güç yasalara giriyor. 'Erkek işi daha ağır' deniliyor. Ayrımcılığın olduğu yerde eşitlik sağlanamaz. Eşitsizler arası eşitliktir bu. Hem iş yasaları hem toplu sözleşme yasalarının değişmesi gerekir. El becerisi, empati bunların hepsi vasıftır. Kadınlara ait vasıfların vasıf olarak görünüp toplu sözleşmeye yansıtılması lazım" diyor.
Avrupa'daki sendikalarda bu konuda çalışmaların yürütüldüğünü söyleyen Akgökçe, "kadın vasfı yeniden değerlendirilsin" sloganının öne çıktığını anlatıyor.
Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası (BASİSEN) Ankara ve İç Anadolu Şube Başkanı Başkanı Yaşar Seyman'ın yapılması gerekenlere eklediği şey de 8 Mart Dünya Kadınlar günü tarihçesi üzerine:
"150 yıl önce 8 Mart kadınların 'eşit işe eşit ücret' talebinden doğdu. Hem çalışma yaşamında, hem siyasette, hem toplumsal yaşamda kadınlar haklarının farkında olmalı ve olmayan haklarının var olması içinde mücadele etmeli." (AÖ/TK)