Fotoğraf: Kaos GL /Yıldız Tar, 1 Haziran 2021, yeniden görülen davanın ikinci duruşması sonrası Ankara Adliyesi önünde Pembe Hayat'ın basın açıklaması
2006’da Ankara’da trans kadınlara saldıran çeteden dört kişinin yargılandığı, 10 yıldan uzun süredir Yargıtay ve mahkemeler arasında mekik dokuyan davada saldırganların aldığı cezayı Yargıtay’ın bozması üzerine yeniden görülen davanın duruşması yarın (18 Ekim 2022 Salı) Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Davanın avukatlarından Senem Doğanoğlu, davadadaki hak ihlallerini ve gözlemlerini bianet’e anlattı:
Eryaman ve Esat’ta ne olmuştu?Avukat Senem Doğanoğlu o dönem trans kadınlara dönük saldırıları ve göçe zorlanmalarını ise şöyle anlatıyor: “Eryaman denmesinin sebebi Eryaman’da olması ama aslında bizim şu anda bahsettiğimiz dava Esat olayları bir yandan. Eryaman’da inşaat sektörü canlanması vardı ve orada yaşayan trans kadınlara dönük organize çete saldırıları yaşanmaya başladı. "Zamanla hem polis işbirliği içerisinde hem de bu inşaat firmalarının tuttuğu adamlar bir çete olarak trans kadınlara saldırıları arttırdı. Bir zaman sonra ‘haraç vereceksiniz bize’ denmeye başlandı paramiliter güç tarafından. Ancak temel amaç sürgündü. Evlere doğru saldırı başlayınca kızların birçoğu Mersin’e kaçtı. Bir grup da Esat’a yerleşti. “Eryaman’da da bir dava açtırabildik Şammas Taşdemir hakkında. 2008 yılında öldürülen Dilek İnce de şikayetçiler arasındaydı. Şammas Taşdemir’in mala zarar vermekten yargılandığı bir davayı da takip ettik. Oradan da Şammas ceza aldı ama para cezasına çevrildi. Ödedi. Karar kesinleşti ve bitti. Adli cezadan hükme bağlanmış oldu ve saldırganların motivasyonları araştırılmadı. “Eşzamanlı olarak Esat olayları başlayınca çok uzunca bir süre bir şey yapmadı emniyet. Artık her gece birilerinin yaralandığı, malına zarar verildiği, telefondan da tehdidin başladığı bir sürece döndü ve o zaman işte kefenli eylem dönemi başladı. ‘Artık bu şiddet önlenmiyorsa biz açlık grevine yatıyoruz’ dendi. "Her gece mumlu eylemler yapılmaya başlandı. Kefenlerle eylemler yapıldı. LGBTİ+ örgütlerinin ve kadın örgütlerinin katıldığı, sessiz protestolar başladı ve bir süre sonra Çankaya emniyeti bizi aradı. Kısacası toplumsal baskının çok etkili olduğu bir süreçti, toplumsal baskı olmasaydı Çankaya emniyetine kimse o talimatı vermeyecekti. “Yaralamalar oluyordu. Kuaföre zarar veriyordu. Yine araçlara zarar çok yaygındı. Geceleri sallama satırla kendi araçlarından inip kızların üzerine yürüdükleri ve bir kısmını yaraladıkları vukuatlar çok fazlaydı. Hepsini bir araya getirdik. Şikayetler teker teker alındı. Ardından faillerin hepsi toplandı. Tutuklandılar ve dava süreci başladı. “Dava önce genel mahkemede açıldı. Yağma iddiası olduğu için ardından Ağır Ceza’ya geçti. İlk celsede kızların çoğu geldi ve şikayetlerini bildirdi. Ayrıntılı olayları anlattılar. Biz ilk celsede, bunun örgütlü bir suç olduğunu ve çete olduklarını anlattık. O dönem adliyenin çehresini de değiştirdik. Orada özneyi görmek, hakkını arayan bir özneyi görmek, meşru olanı görmek açısından önemliydi.” |
“Politik bir dava”
Öncelikle son duruşmadan başlayalım. Mahkemenin tavrını nasıl buldunuz?
Ankara’daki LGBTİ+ örgütlerin ve avukatların, bu davanın sahipsiz bırakılmayacağına dair tavrının Mahkemenin tavrına açıkça tesir ettiğini söyleyebiliriz.
Duruşmanın mekânsal olarak büyük bir salonda görülmesi katılımın niceliği ile ilgili bir durum değil aslında. Davalar toplumsallaştıkça doğal olarak salonlara sığmak mümkün olmuyor.
Mahkeme bu anlamda transların varlığını tanımak konusunda geri bir adım atabilecek durumda değil.
Ancak zamanaşımı baskısı altında olan bir dosyada biz hala varlığının tanınması aşamasındayız bu da kabul edilemez bir durum.
Sonuçta Türkiye’nin “adli” vakıa şeceresinde çoktan cezalandırılmış olacak bir meselesinde transların, kendi sundukları delil ile beyanları yönünden sınandığı bir dava.
Bu anlamda politik bir dava ve mahkemeler politik davalarda nasılsa onun bütün gerilimleri de tavırlarda görülebilir durumda.
“Delil toplanırken adım atılmıyor”
Duruşmada adreslere Emniyet’in değil sizin ulaştığınızı belirttiniz. Bunu nasıl yaptınız? Sizce özellikle korunuyorlar mı sanıklar?
Aslında politik bir dava olması ile ilgili bu sonuç. Öncelikle 15 yıl önce bu saldırılar olduğunda herkesin yaşamı büyük ölçüde bu zorbalık tarafından şekillendi. Kimse istekli olmayabilir dile gelmekte, bu anlaşılır.
Ancak yinelemek gerekir ki zamanaşımı baskısı altında olan bir dosyada kolluğu harekete geçirecek olan yine mahkemelerdir. Sanıkların özel olarak korunması gerekmiyor, dava konusu hakkında konuşulmaması makbul olan göründüğünde zaten adım atılmıyor.
Bu davada kaç sanık var ve hangi suçlarla yargılanıyorlar?
Davada baştan beri tespit edilebilen 4 sanık vardı ancak ilk mahkeme kararında açıkça “şimdilik tespit edilebilen sanıklar bunlar” dedi.
“Daha fazlası bütün bu ekip içindedir” dedi. Nitekim 2 duruşma önce gasp edilen telefonun değiştirdiği eller davanın sanıkları ile ilişkili çıktı ve bu duruşmada dinlenen kişi ilgim yok dedi. Ancak talebimiz üzerine mahkeme tarafından soruşturulmak üzere Savcılığa bildirildi.
“LGBTİ+’lar asayiş sorunu olarak görülüyor”
Siz bu davadan sanıklar için bir ceza çıkacağını düşünüyor musunuz?
Türkiye’deki politik konjonktür bu davanın mahkumiyet ile sonuçlanmasını zorlar. Bu zamana kadar Yargıtay ve Ankara adliyesi
önünde yıllarını kaybetmiş bir dosya olması da transfobi ve Ankara’nın inşaat sektörü ve kent olarak yeniden yapılanmasındaki ilişki ağları ile çok ilgili idi.
Bu kısmı başından beri söyledik ancak ilerleyemedik. Sanıklardan Şammas’ın “Eryaman’ı travestilerden temizledik” beyanatı bile olmasına rağmen… Ancak bu davadan ceza çıkması kitleselliğini korumasıyla mümkün.
En baştan itibaren dava sürecindeki hem heyeti hem de mahkeme ortamına dair gözlemleriniz neler?
Bunu ifade etmek, tartmak çok zor. Özel yetkili mahkeme önünde görülmesi sonrasında kanun değiştiği için genel yetkiliye alınması ve şimdi 2 yıldır aynı mahkemede görülmeye devam etmesinin büyük zorlukları var.
Başta dediğim gibi her mahkeme önünde önce transların varlığı, sonrasında kolektif şiddete maruz kalabileceklerinin kabulünü sağlamakla geçti zaman. Faillerin saldırganlıkları, meşru olamayacaklarını anlatmaya çalışmak ezilenlerin adli mekanizma önünde maruz kaldıkları ile aynı nitelikte.
Mahkeme ortamı, duruşma salonu önü, duruşma çıkışı bu çelişkilerin süreli kapıştığı mekanlar. Pek tabi adliye önünde basına beyanat vermenin kesin olarak yasaklanmasını da hatırlatmak gerekiyor. Her duruşmaya güvenlik şubenin gelmeye devam etmesi LGBTİQ+ların “asayiş” sorunu olarak görülmeye devam ettiğinin açık göstergesi.
18 Ekimde artık davanın son duruşması olacak. Bu davayı açtıran da devam ettiren de davaya sahip çıkanların iradesi ile oldu. Bu sonu beraber yazalım.
(EMK)