"1915'te yaşananların her yıl Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) benzer şekilde gündeme gelmesi Türkiye'nin de işine geliyor. Bu şekilde yaşananlar bağlamından uzaklaşıyor, içerdiği derin trajedi yitip gidiyor."
Bu sözler Türkiyeli Ermenilerden Sarkis Güreh'e ait.
bianet, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nin Anadolu'da 1915'te yaşananları soykırım olarak nitelendiren karar tasarısını kabul etmesinin ardından Türkiyeli Ermeni gençlerle konuştu.
Gençler yaşanan acıların Türkiye ve Ermenistan dışındaki ülkelerin ele alınış biçiminden, medyanın gelişmeleri bir spor müsabakası gibi yansıtmasından ve 1915'te yaşananların konuşulmasının önündeki engellerin kaldırılamamasından şikayetçi. "Konuşmadan tarihle yüzleşemeyecek, bu sınavı veremeyeceğiz" diyorlar.
Vartan Estukyan: Bu tasarı tek klimeyle bir hiç! Zira bu konunun günlük politik hesaplarla oylanabilecek bir şey olmadığını düşünüyorum. Oysa benzer tasarıların gündeme gelişinde ve engelleme çabalarında hiçbir zaman ahlaki kaygılar belirleyici olmuyor. Bu yılki oylama da beni şaşırtmadı. Ancak yine de oylamanın başa baş gitmesi ve Musevi Lobisi'nin oylarının bölünmesi ilginçti.
İsmini vermek istemeyen genç kadın: Kelimeler önemlidir ve barındırdıkları sorumluluklar ve niyetler vardır fakat olaylar kelimelerin de önüne geçer, bu tasarıya nasıl baktığımıza bağlıdır. Sonuçta bu tasarının onaylanıp onaylanmaması benim açımdan kendi hakikatimi, kılıç artığı olan bir neslin torunu olduğum gerçeğini zaten değiştirmeyecekti, aynen ailemin soyağacından eksilen onca bireyin yokluğunun hala yaşlı aile bireylerimiz tarafından hissediliyor olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği gibi. Fakat nicelikler her daim nitelikten önce geliyor. Sonuçta yaşanan acıya yaklaşım yine aynı "sözdelik" ve medyadıki dışavurumlar aynı "özdelik"de devam ediyor....
Sarkis Güreh: Soykırım hala bu coğrafyanın belleğinde, Türkiye'deki etkileri bugün de devam eden bir süreç. Dolayısıyla, soykırımı konuşacak olan da bu topraklarda yaşayan herkes. Olması gereken ama izin verilmeyen olgu bu. Biz konuşmadıkça dünkü gibi, televizyonlarda absürd komedi tadında tartışma programlarına konu oluyor.
Tamar Nalcı: Tasarının kabulünden rahatsızım... Türkiye ve Ermenistan yerine başka ülkelerin araya girmesi gerginliğe neden oluyor. Türkiye'nin her 24 Nisan'da üçüncü ülkelerde neler olacağını diken üstünde beklemesi de hastalıklı bir durum... Biz konuşamadıktan sonra, burada bir adım atılamadıktan sonra ABD'nin kabulü ya da reddi en fazla -yapılan açıklamalarla, basında çıkan haberlerle- canımızı sıkabilir. Kaldı ki bunun devlet katında "kabul edilmesi" ya da "reddedilmesi" neyi çözecek? Eğer istediğimiz diğerinin acısını anlayıp, onunla birlikte yas tutabilmekse -ki önemli olan bu-, çözüm de vicdanlarda demektir. Kimsenin kendi çıkarı için başkasını kullanmayacağı bir ortamda, sivil alanlarda çözüme yaklaşma ihtimalinin de daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
S.Ç.: Ermeni Soykırımı'yla ilgili tasarıları meclislerine taşıyan ülkelerin samimiyetlerine inanmıyorum. Her sene, 24 Nisan yaklaşırken gündeme oturan bu gelişmeler, çoğu zaman atılan daha yapıcı adımların onunun kesilmesine neden oluyor ve iki halk arasındaki problemlerin çözülmesini istemeyen Türkiye ve Ermenistan'daki grupların eline koz veriyor. Devletlerin ve hükümetlerin (Türkiye ve Ermenistan da dahil) aldığı kararlardan medet ummuyorum. Yüzleşme, iki halkın birbirini tanımasıyla, birbiriyle konuşmasıyla, birbirini dinlemesiyle, birbirine dokunmasıyla gelecektir. Bu yüzden de, sivil alanda yapılan çalışmalara ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyorum.(BÇ)