*Erdoğan,üçlü zirve sırasında Ruhani ve Putin'e incir ikram etti. Fotoğraf: AA.
Suriye'deki gelişmeleri yakından takip eden ve Beyrut'ta yaşayan gazeteci Hediye Levent, Ankara'da Pazartesi günü yapılan İran-Rusya-Türkiye zirvesi sonrası açıklamaları ve İdlib gündemini bianet'e anlattı.
Türkiye'nin ABD ile oluşturmayı planladığı "güvenli bölge"nin Rusya ve İran'ı rahatsız ettiğini hatırlatan Levent, iki ülkenin de ABD'nin bölgede kalmasının meşrulaştırılmasından rahatsız olduğunu belirtirken, Türkiye'nin üzerinde yürüdüğü ince ipi değerlendirdi.
Ankara, dünya gündeminin odaklandığı bir zirve yaşadı. Astana sürecinin devamlılığı açısından bakarsak ve zirve sonraki açıklamalar açısından da bu zirvenin sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Suriye'nin toprak bütünlüğü tekrar vurgulandı"
"Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor üçlü zirveden, en azından basına aktarıldığı kadarıyla çok önemli şeyler beklemek gerekmiyor. Ancak kapalı kapılar ardında üç lider arasında bir takım pazarlıklar yapılmışsa ve önümüzdeki günlerde adımlar atılacaksa bunu bilemeyiz. Ama basına yansıdığı haliyle bu versiyonuyla çok aman aman bir gelişme beklemek olası değil.
Üçlü zirve daha çok İran ve Rusya'nın gerek Suriye meselesiyle, gerek Türkiye'nin Suriye politikasıyla, gerekse ABD'nin Suriye'deki varlığıyla ilgili tekrar ettikleri, altını çizerek vurguladıkları toplantılardan biri oldu.
Erdoğan'ın açıklamalarından yola çıkarak söylüyorum taraflar İdlib'le ilgili beklentilerini bir kez daha dile getirmiş oldu. Bu açıdan çok spesifik bir yol haritası oluşturulması, bir politika değişikliği gibi bir durum söz konusu değil. İran ve Rusya'nın İdlib operasyonundan vazgeçmeyeceği de bir kez daha vurgulanmış oldu.
Çünkü hem Putin hem de Ruhani, İdlib'deki grupların "terörist" olarak nitelediklerini ve bu örgütlerle mücadelenin devam edeceğini vurguladılar.
"Ruhani'nin uyardığı 'birileri' arasında Türkiye de var"
Aynı zamanda Ruhani'nin birkaç ifadesi önemliydi. "Birileri İdlib'deki teröristlere desteği kesmeli", "Birilerinin yanlıştan dönmeleri, politikalarını güncellemeleri gerektiği" yönündeki bir takım göndermeler içeren ifadeler kullandı.
Tabii buradaki "birileri" ya da "bazı kesimler" Türkiye'yi de içeriyor. Bunu eklemek gerekiyor.
"İdlib operasyonundan vazgeçmeyecekler"
Birincisi İdlib operasyonundan vazgeçmeyecekler. İkincisi, yine görüşmelerden ve açıklamalardan anladığımız kadarıyla Ruhani ve aynı zamanda Putin ve tabii Şam da ABD'nin Suriye'deki varlığından zaten rahatsızdı. Türkiye'nin "güvenli bölge" konusundaki girişimleriyle ilgili rahatsızlıklarını dile getirmiş oldular ki "Suriye'nin toprak bütünlüğü, üniter bütünlüğü" açıklamalarını bu çerçevede de değerlendirmek gerekiyor.
Aynı zamanda bu görüşmeler çerçevesinde Şam'dan iki çıkış oldu.
Birincisi bir af ilan edildi. Afla birlikte İdlib'le ilgili Türkiye'ye şöyle bir mesaj verilmiştir: "Eğer buradaki silahlı grupları desteklemekten vazgeçerseniz ya da bu gruplara yönelik mücadelede bizimle birlikte hareket ederseniz duruşumuzu esnetiriz." Böyle bir kapı açmaya çalıştı Şam.
Ankara ve Şam görüşmesi olası
İkincisi, Şam yönetimi BM'ye gönderdiği mektupta "SDG'nin 'terör örgütü" olduğu, örgütün Suriye halkına karşı insan hakları ihlallerini sürdürdüğünü" öne sürdü
Bu mektup, "Eğer Suriye içindeki askeri girişimleriniz, milli güvenliğinize tehdit olarak saydığınız Kürt güçlerle ilgiliyse bu konuda bizim sizinle ortak huzursuzluklarımız var ve bunu ortak çözebiliriz" şeklinde okunabilir.
Tabii bütün bunları şuna da bağlamak lazım Ruhani bir kez daha Adana mutabakatını işaret etti. Adana mutabakatı, PKK başta olmak üzere güvenlik içerikli bir mutabakat. Putin de daha önce gündeme getirmişti Adana mutabakatını.Ankara ve Şam, Kürtler konusunda farklı sebeplerle ve farklı derecelerle "rahatsızlık" hissediyor olsalar da bunun çözümü Ankara ve Şam'ın masaya oturmasıdır diye okunabilir bu mesaj. Ruhani de "Gidin Şam ile görüşün ve meselenizi halledin" demiş oldu.
Peki bu son gelişmelerden sonra Erdoğan ve Esad'ın görüşme olasılığı gündeme gelebilir mi?
Açıkçası bunu olası görüyorum ben. Şöyle ki, tabii mantık çerçevesinde ve olasılıklar çerçevesinde değerlendirerek söyleyebiliriz bunu.
Biliyorsunuz gözlem noktalarının bir tanesi Suriye Ordusu'nun kontrolündeki bölgeye geçti.
TIKLAYIN - İdlib'in Kritik Noktası Suriye Ordusu'nun Kontrolüne Geçti
Diğerleri de önümüzdeki haftalarda geçecek. Şimdi o kontrol noktalarının güvenliğinin sağlanması noktasında bile Türkiye Rusya'da büyük ölçüde bağımlı. Diğer taraftan, hiçbir şekilde Rusya, İdlib operasyonundan vazgeçmek istemiyor. Aynı zamanda silahlı gruplardan Türkiye de rahatsız, bu bölgede kalmasını istiyor.
Bu noktalardan yola çıkarsak Türkiye'nin İdlib politikasının iyiden iyiye çıkmaza girdiğini, diğer taraftan Rusya'yı her ne kadar bir ay, iki ay, beş ay, her ne kadar askeri operasyonların yapılması konusunda imtina edip operasyonu ertelemeyi başarsa da artık Rusya'nın hiçbir şekilde operasyondan vazgeçmeyeceği de açık.
"Aşama aşama görüşmeler başlayabilir"
Bu çerçevede Türkiye'nin artık Esad'la doğrudan masaya oturması ya da Şam'dan Ankara'ya, Ankara'dan Şam'a heyet gitmesi şeklinde olmayabilir ama zaman zaman gündeme geldiği gibi biliyorsunuz iki ülke arasında Rusya ve İran'ın mesaj iletme, tarafsız bölgelerde görüşmelerin sıklaşması söz konusu olabilir.
Dolayısıyla Türkiye, Adana mutabakatı ile ilgili "Evet gündeme alabilirim" noktasına gelmişse, Adana mutabakatı Türkiye açısından iyi olabilir.
Şu açıdan, şu anki "Şam'ı hiç tanımıyoruz" politikasından tamamen vazgeçemese de yumuşak bir geçiş sağlayabilir.
Yani doğrudan "Şam'la barışalım" şeklinde lanse edilmez kamuoyuna ama mutabakat çerçevesinde aşama aşama görüşmeler başlar ve bu devam edebilir.
TIKLAYIN - Putin ve Erdoğan'ın Gündeme Getirdiği Adana Mutabakatı Nedir?
İran ve Rusya "Güvenli Bölgeden" rahatsız
ABD'nin Suriye'deki varlığından rahatsızlıklar tekrar vurgulandı. Kapalı toplantılarda bu mevzu gündeme gelmiş midir?
E tabii ki, zaten ABD'nin İran'a yaptırımları vesairenin dışında hem Rusya, hem de İran, ABD'nin oradaki varlığından oldukça en başından beri oldukça rahatsızlar.
Zaten, Kürtlerle ilgili meselenin de kilit noktası bu. Diğer taraftan aynı zamanda hem Şam, hem Moskova, hem de Tahran açısından Türkiye'nin bir "güvenli bölge" çalışması içinde olması ve bunu ABD ile yapması ayrıca bir rahatsızlık kaynağı.
Çünkü ABD şimdiye kadar neden Suriye topraklarındaydı, bir IŞİD ile mücadele çerçevesinde, IŞİD sona erdi, peki hangi gerekçeyle orada kalacak?
Kürtler ile müttefiklik ilişkisinden dolayı orada varlığını korumaya çalışıyor, her ne kadar askeri varlığını nispeten sınırlandırsa da devam etmeye çalışıyor. En azından küçük de olsa elindeki askeri unsurları ya da üsleri korumaya çalışıyor.
Ama her halükarda oradaki Kürt güçler –askeri veya siyasi- yerel güçler. Ama Türkiye'nin ABD ile bir "güvenli bölge" ya da "koridor" oluşturması bambaşka bir noktaya getiriyor olayı.
ABD'nin orada kalıcı hale getirilmesi, meşrulaştırılması, aynı zamanda oradaki askeri varlığının artık kalıcı hale getirilmesi anlamına geliyor İran ve Rusya açısından.
Sadece liderler arasındaki görüşmelerde de değil, yapılan açıklamalarda da açıkça bu uyarıyı görmek mümkün.
2018'den bu yana İdlib'de yaşananlarRusya ile Türkiye 17 Eylül 2018'de "İdlib Gerginliğin Azaltılması Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Mutabakat Zaptı" imzaladı. Putin, imzalar sonrası yaptığı açıklamada "15 Ekim'de silahsızlanma bölgesinde 15-20 km'ye kadar temas hattı üzerinde bir bölge kurmaya karar verdik. Erdoğan'ın teklifi üzerine bölgeden ağır silahlar da çekilecek" ifadelerini kullandı. Anlaşma, Türkiye'nin militanlara, Rusya'nın ise Suriye ordusuna garantör olmasını da içeriyordu. Haziran 2019 itibariyle,eski El Nusra Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ), Dera'da tekrar kontrol sağladı. Bu 2019 başından beri kentte kontrolün HTŞ'de kalması anlamına geliyor. Suriye ordusu üç hafta İdlib'in güneyinde hava saldırılarını tekrar başlatırken geçen hafta, Türkiye-Rusya anlaşmasının uygulanması şartıyla ateşkesi kabul etmişti, Şam ardından ateşkesi bozmuştu. |
(PT)