İslam araştırmacısı Erdoğan Aydın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Alman Welt am Sonntag gazetesine verdiği türban demecini bu sözlerle eleştiriyor.
Aydın, Erdoğan'ın açıklamasını "yönettiği diğer yurttaşlara karşı dini ayrımcılık yapmak" olarak nitelendiriyor.
Aydın'a göre, "laik olmak iddiasındaki bir devletin başbakanı, dini referanslar üzerinden gerekçelendirmeye gidemez. Özel hayatında inançlarına uygun davranma hakkına sahiptir; ancak kamusal alanda başbakana düşen, yasal, anayasal ve evrensel hukuk normları çerçevesinde yürütme işlerini yerine getirmektir."
"Erdoğan'ın tutumu toplumu alt kimliklere böler"
Gazeteci-yazar Merdan Yanardağ ise, Başbakanın tutumunun yurttaşları vatandaşlık bağı yerine dinsel inanışlarına iade ederek, toplumu alt kimliklerine böleceği görüşünde.
Yanardağ, "Müslümanları bile inançlı olanlar - olmayanlar diye bölen, Alevileri ve diğer inanışları yok sayan, laiklik gibi kurum ve ilkeleri tahrip eden anlayış, Türkiye'yi demokrasiye değil, Yugoslavyalaşmaya taşır" diyor.
Erdoğan ve Yanardağ, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) daha önce Yükseköğretim Kurulu (YÖK), imam hatip liseleri, Kuran kursları, Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) değişiklikler, Kamu Yönetimi Temel Yasası'yla öngörülen düzenlemelere ilişkin çıkışlarındaki çelişkili tutumunu ise, farklı gerekçelerle açıklıyorlar.
"AKP, devletin geleneksel güçlerinden farksız"
Aydına göre, "çizdiği zigzaglar AKP'nin laikliği sindiremediğini" gösteriyor:
* AKP, faydacı ve ikiyüzlü bir politik gelenek çerçevesinde bir yandan tabanının beklentilerini karşılamaya yönelik operasyonlar gerçekleştirmeye çalışırken, diğer yandan, basınçla karşılaştığında da geri adım atıyor.
* Bu, AKP'nin söylemiyle niyeti arasındaki tutarsızlığın; demokrasi ve sosyal haklar konusunda olduğu gibi, laiklik konusunda da güvenilir olmadığının göstergesi.
* AB basıncıyla bir dizi demokratik dönüşümü gerçekleştiren AKP, bunları sindirmek konusunda devletin geleneksel güçlerinden farklı değil. AKP, sırtını AB'ye dayayarak derin devlete karşı hareket alanını genişletmeye çalışıyor; ama demokrasinin içselleştirilmesi konusunda ondan farksız. Alevilerin hakları konusundaki totaliter refleksi de, bunun somut göstergesi.
AKP, geleneksel iktidar blokuna karşı
Yanardağ ise, "iki ileri bir geri adım atması"nı, AKP'nin küresel aktörler arasındaki rolüyle ilişkilendiriyor.
AKP'yi "ılımlı İslam projesinin taşıyıcısı, küresel örneği ve İslam dünyasındaki aktörü" olarak nitelendiren Yanardağ, "AKP'nin varlık nedeni, düşük yoğunluklu bir İslamizasyon projesini hayata geçirmek" diyor.
Ancak Yanardağ'a göre, bu projenin hayata geçirilebilmesi için ordu, sermaye kesimleri ve kentli orta sınıfların sistem içindeki ağırlıklarının değişmesi gerekiyor ve bu da çatışma yaratıyor:
* Ilımlı da olsa, kamu düzenini ve toplumu İslami temelde yeniden düzenlemeye çalışmak, Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle çatışmadan mümkün değil.
* Eksiklerine rağmen, Türkiye'de laiklik yerleşmiş durumda. Geleneksel iktidar blokunun bileşimini değiştirmeden bu proje hayata geçirilemez. Ordunun, belli sermaye kesimlerinin ve kentli orta sınıfların mevcut sistem içindeki ağırlıklarının değişmesi gerekir ki, bu da bir 'politik çatışma' demektir.
* Bu kuvvetler ilişkisi nedeniyle AKP, uygun gördüğü her aşamada adım atıp tepkileri ölçüyor; buna göre ya hamlesini sürdürüyor ya da geri adım atıyor. AKP iktidarı, başından beri hep aynı yöntemi izliyor.
Yargıtay Genel Kurulu'nun içtihadı
Aydın ve Yanardağ, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 312. maddeye ilişkin son kararının "bir özgürlük açılımı" olarak nitelendirilmesine de karşı çıkıyorlar.
Aydın "Başörtüsü yasağının kaldırılması ile 'şeriat propagandasının cezalandırılmaması' söz konusu olsaydı, bu özgürlükçü bir yaklaşım olarak değerlendirilebilirdi" diyor ve ekliyor:
* Ancak laikliğin fesat, küfür, dinsizlik olduğu şeklindeki açıklamaların, eleştiri özgürlüğü alanını aştığını, kışkırtıcı olduğunu düşünüyorum. Çoğunluğun inancını laiklere küfretme aracı haline getiren yaklaşım, farklı etnisitelere sahip insanlara karşı ırkçı saldırganlık içinde olmakla özdeştir.
* Irkçı ayrımcılığın ceza hukuku konusu olması gibi, laiklere karşı 'dinsiz', 'kafir', 'fesat' gibi şeriat hukukuna cezayı gerektiren suç tanımlarının kullanılması da suç oluşturmalıdır.
Yanardağ ise, "Bazı liberal aydınlar, toplumsal düzenin kısmen İslamileşmesini 'normalleşme' olarak değerlendiriyor. Bu, büyük bir yanılgı; bilim ve tarih dışı bir değerlendirme. Bu yaklaşım, süreci tarihsel ve kategorik olarak, toplumu burjuva modernleşmesinin gerisine çekmektir ki, Ortaçağ değerlerine dönüş anlamını taşır" diyor. (KÖ/BB)