Bugünlerde, İstanbul’daki adliyelerde düşünce özgürlüğü davalarına takip edenler, O’nu mutlaka bir davada görmüştür. O, kendisine has tavırları, olayları anlamaya çalışan yarı Türkçesi ile English Pen’den Debbie Luxon.
Luxon, yaklaşık beş haftadır Türkiye’de.
Bu süre içinde en az dokuz davaya yakından tanıklık etmiş. İzlediği davalar arasında en çok akademisyenlerin ve gazetecilerin yargılamaları yer alıyor.
Olan bitene şaşıran Luxon, davalardaki ilk gözleminin, akademisyenler ve gazetecilerin yargı tarafından kurbana dönüştürüldüğü olduğunu söylüyor.
Yargılananların sürekli olarak kendisini anlatma çabası içinde olduklarını ve sadece görevlerini yaptıklarını vurguladıklarını gözlemlediğini belirtiyor ve Luxon, bu tür davaların Avrupa ülkelerinde görülemediğini yineliyor.
"Mahkemelere girişler bürokratik ve bıktırıcı"
Luxon, Türkiyelilerin neredeyse alışkın olduğu mahkeme salonlarına girerken uygulanan kimlik bırakma, telefon verme gibi yöntemleri “bürokratik” ve “bıktırıcı” buluyor. “Ama yine de elimden geldiğince tüm davalara tanık olmak istiyorum” diyen Luxaon’a göre, bu yöntemle davaları, kamuoyunun takibinden uzaklaştırmak istiyorlar. Mahkeme salonlarında olan bitenleri tiyatroya bir nevi paradiye benzettiğini söyleyen Luxon bunun “komik” ve “absürt” olduğunu düşünüyor.
"Türkiye’yi yakından takip ediyoruz"
Türkiye’de yargılanan gazetecilerin yazdıklarını daha önce okumadığını belirten Luxon, “Her ne olursa olsun gazetecilerin yargılanmasını doğru bulmuyoruz. Biz English Pen olarak özgürlüklerin ve demokrasi için çalışıyoruz. Bu nedenle düşünce özgürlüğü konusunda Türkiye gibi ülkeleri yakından takip ediyoruz” diyor.
Çözüm: Daha fazla ses çıkarmak
“Türkiye’deki gazetecilere uluslararası toplumun verdiği desteği yeterli buluyor musunuz?” sorusuna da kısa bir şekilde “yetersiz” olarak yanıtlayan Luxon, son olarak şunları söylüyor.
“Türkiye’deki insanların sesi kısılmak isteniyor. Onların yalnız olmadığını belli etmek gerekiyor. Gazetecilerin seslerinin duyulması için bizim de daha fazla ses çıkarmamız gerek. Uluslararası toplumun da Türkiyeli gazetecilerin sesinin duyulmasına yardımcı olması gerek.” (EMK)