Emniyet Genel Müdürlüğü düzenli aralıklarla suçlara ve suçlulara ilişkin verileri yayınlıyor ve gazetelerde bu ve benzeri başlıklar ile hiç sorgulamadan yayınlıyor bu verileri.
Sorgulamak bir yana okurken de belli bir bakış açısını tercih ediyorlar.
Salt yayınlanan sayılardan hareketle baktığınızda bu haberi şöyle yazmak da mümkün:
"100 suçtan 7.2 tanesi çocuklara karşı işleniyor. 2005'te işlenen 487 bin 762 asayiş suçunun 35 bin 309 tanesi çocuklara karşı işlenmiş. 56 bin 675 çocuk ise suça itilmiş.
Bu çocuklardan 25 bin 821 tanesi hakkında cinayet, yaralama, darp gibi şahsa karşı suç işler sebebiyle işlem yapılmış ve bunlardan 1474'üne ulaşılamıyor".
Emniyet'e göre...
Burada Emniyetin verdiği verileri sorgulamadan sadece o verilerin sunuluş biçimi ile okuyucuda yaratılan anlam farklılığına dikkat çekmek istiyorum.
Aynı veriler, öne çıkarılan sayılar ve sayıların anlamını açıklamak üzere kullanılan kelimler ile anlam değiştiriyor.
Aile içi şiddet ve istismar ilişkisi
Gene Radikal'de bugün çıkan bir haberde Birleşmiş Milletler'in (BM) son raporuna göre, dünyada ailelerinin fiziksel cinsel ya da psikolojik şiddetine uğrayan ya da şiddete tanık olan çocukların toplam sayısının 275 milyon olduğu ve çocuklara karşı şiddet içeren bu suçların en fazla işlendiği ülkelerin başında Türkiye 'nin geldiği olduğu bildiriliyor.
Rapora göre, Türkiye'deki çocukların yüzde 24.8'i aile içi şiddete ya bizzat maruz kalıyor ya da tanık oluyor. Türkiye'yi yüzde 21.1'le Meksika izliyor.
AB üyesi ülkeler arasında, çocuğa yönelik aile içi şiddettin en sık görüldüğü ülkelerse Portekiz (yüzde 14.3), Hollanda (12.3) ve İtalya (yüzde 11.2). En düşük oranlarsa, Danimarka (yüzde 2), Yunanistan (yüzde 2.2), İspanya (yüzde 2.6) ve İzlanda'ya (yüzde 3.3) ait.
Pekiyi, kanunla ihtilaf halinde olan çocuklara bakıldığında karşımıza ne çıkıyor?
Bu çocuklarla yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kanunla ihtilaf halindeki çocukların önemli bir bölümü ailelerinde şiddet, ihmal veya istismara maruz kalıyor.
Çözüm: İstismardan koruma
Yine çocukların suça itilme riskinden korunabilmesi için neler yapılması gerektiğine baktığımızda bunların başında çocuğun ihmal ve istismardan korunması geliyor.
Pekiyi kim, nasıl koruyacak? Tabi ki başta eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve sosyal güvenlik hizmetleri geliyor. Ama ya kolluk onun hiç mi rolü yok? Basın, basının yapması gereken bir şey yok mu?
Biz aile, okul, güvenlik güçleri, basın olarak bildiğimizi yapmaya devam ederken, önemli ölçüde çocukların ihmal ve istismarının sonucu olan çocukların suça itilme oranlarında nasıl azalma bekleyebiliriz?
Uzatmamak için sadece bu haberde yer alan verilerden hareketle kolluğa şu soruları sormak gerekmiyor mu:
* Çocuklara karşı suç işlemiş olanlardan kaç tanesi yakalanmış, kaçı firari?
* Çocuklara karşı işlenen suçlarda tekerrür oranı nedir?
* Suç işlediği iddia olunan çocukları suça azmettirmek veya kullanmakla itham edilen kaç yetişkin var? Bunlardan kaç tanesi yakalanmış, kaç tanesi hakkında araştırma devam ediyor?
* Çocukların suça yönlendirilmesinde sorumluluğu olan yetişkinlerin bulunması ve kovuşturulması için kolluk ne tür stratejiler geliştirmiş? Bunların uygulanmasında 2005 yılında elde edilen başarı oranı ne?
Bu liste uzayabilir.
Basına gelirsek...
Bir de basının kullandığı dil var. Çocukların suç ve benzeri risklerden korunması için basının da bazı sorumluluklar taşıması gerekmiyor mu?
Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) ve Riyad İlkelerine göre, çocukları tehlikeli gösteren bu haberler yerine onların tehlike altında olduğuna dikkat çekebilecek bir bakış açısını oluşturmak basının en önemli sorumluluklarından biri.
Çünkü Radikal'de yayınlanan haber okunduğunda, okuyucu "suç işleyen ve toplumu tehdit eden çocuklar" hakkında bilgi alıyor ve dolayısıyla bu haberin verdiği mesajda "tehlikeli olan" ve "sorumlu olan" çocuklar.
Oysa bu haberdeki veriler; başlık, haberin içindeki önceliklendirme, "şahsa karşı suç işleyen", "firari durumda" gibi aynı zamanda hukuka da aykırı kelimeler çıkarılarak incelendiğinde "tehlike altındaki çocuklara" ve "işlemeyen bir çocuk koruma ve adalet sistemine"; dolayısıyla da böyle bir sistemi kurmak ve işletmekle sorumlu "makamlara" işaret etmektedir.
Ne zaman bu sayılar çocuklara yönelik tehlikenin büyüklüğünü görebilecek ve gösterebilecek biçimde okunur hale gelir, işte o zaman çocukların suça itilme ve suça maruz kalma sayılarında gerçek bir düşüş yaşanmaya başlar.(SA/EÜ)
Not: Emniyet verilerindeki kişiler şüphelidir "suç işlediklerinden" ancak yargı kararından sonra yani adli istatistiklere göre söz edilebilir.
Çocukların yakalanması, gözaltına alınması son çaredir, "firari olmak" ancak mahkemece verilen bir özgürlüğün kısıtlanması kararından yani tutuklama veya hapis cezasından sonra söz konusu olabilir.